Polyphenols are plant-sourced compounds that exhibit important dietary features on human health. They have been defined and used either as a food source or as a raw material in the food industry to enhance functional properties and nutritional quality. They have significant positive bioactivities as; antioxidant, anti-inflammatory, anti-carcinogenic, cardiovascular health protection, immune supporter, and also benefits on digestion and brain functioning. The effects and bioactivity ranges were studied in the literature which has been discussed in the review to emphasize the importance of these natural compounds to provide insight into health and well-being.

Bu çalışma, üniversite öğrencilerinin/tüketicilerinin organik hayvansal ürünlere yönelik bilgi, tutum ve davranışlarını belirlemeyi amaçlamaktadır. Çalışmaya 1389 üniversite öğrencisi dâhil edilmiştir. Verileri 15 Ekim 2023- 15 Ocak 2024 tarihleri arasında toplanmıştır. Analizde t testi, ANOVA ve Pearson Korelasyon testi kullanılmıştır. Araştırma sonucunda üniversite öğrencilerinin organik ürünler hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları, ancak organik hayvansal ürünleri tükettiklerini belirttikleri tespit edilmiştir. Üniversite öğrencilerinin organik hayvansal ürünler hakkında bilgi edinme kaynakları arasında internet, sosyal medya, aile ve akrabalar öne çıkmaktadır. Ayrıca, öğrencilerin organik hayvansal ürünler arasında süt ve süt ürünleri ile kırmızı veya beyaz eti tercih ettiği tespit edilmiştir. Bu ürünleri genellikle memleketlerinden veya tanıdık üreticilerden temin ettikleri görülmüştür. Üniversite öğrencilerinin organik hayvansal ürünlere yönelik bilgi, tutum ve davranışlarının bazı değişkenlere göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde farklılaştığı ortaya çıkmıştır. Organik hayvansal ürünlere yönelik bilgileri ile tutumları arasında zayıf bir pozitif ilişki, tutum ile davranışları arasında ise pozitif yönde orta düzeyde anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Bu çalışmanın sonuçları, üniversite öğrencileri organik hayvansal ürünlere yönelik bilgi, tutum ve davranışları hakkında önemli bilgiler sağlamaktadır. Ayrıca, Türkiye’de üniversite öğrencileri arasındaki organik hayvansal ürünlerin popülerliği ve tüketim alışkanlıkları hakkında kapsamlı bir anlayış sunmaktadır.

Insects, the most diverse group of animals, are known to benefit society for a sustainable future. By focusing on the use of natural enemies of pests, including parasitoids and predators, the need for biological pest control for the conservation of agricultural crops has been emphasized. Parasites are organisms that live in the body of another organism and feed on it without killing it, while predators hunt, kill and eat their prey. Parasitoids, on the other hand, live in or on another organism and feed on it, ultimately killing the host. Our study highlights the use of parasitoids to control pests in agriculture and describes the parasitoid lifestyle as an evolutionary transition between parasitism and predation. It also notes that parasitoid larvae typically require only one host to complete their development and can be used to control a wide range of pests. The aim of this study was to determine the origin of the parasitic life form of order Hymenpotera, the mechanisms revealed by the parasitic life form, the importance of life strategies, the types of parasitism and to evaluate the important insect groups belonging to the order Hymenoptera used in biological control.

In recent times, several publications on processing of brown coconut sugar have been carried out, which present an excellent option for health-conscious consumers in the global market. The goal was to discuss and present recent developments in the industry, highlight the numerous health benefits and forecast into the future prospects of the industry. From the discussion, coconut sugar contains all the essential amino acids, various vitamins, minerals, phenolic and antioxidant compounds. These antioxidants are very important in the prevention of heart disease, cancer and inflammatory diseases, whilst the polyphenols inhibited the formation of cancer cells by reducing DNA hypermethylation. Vitamins also play an important role in metabolic reactions by acting as transcription effectors and electron donors. Coconut sugar is also known to prevent kidney stone formation and renal diseases by flushing out formed stones and plays an important role in the revitalization and proper functioning of the kidney due to its high potassium content. With a global trade volume of USD 1.33 billion and a compound annual growth rate (CAGR) of 8%, the industry has great prospects. However, restraints such as high labor intensity, environment-friendly demand, and lack of mechanization require immediate attention to salvage the industry.

Fish industry has significant importance all over the world because red meat is not enough to complete the protein requirements of growing population. Therefore, focus is now on those fish species production rate which are more suitable. In this study we focused on common carp which has important commercial value due to its size and tasty meat. Common carp is a fresh water fish and mostly found in rivers, ponds, dams and lakes. It is special due to its ability of adjustment in any aquatic habitat and sometimes beneficial also for other aquatic animals by releasing nutrients in habitat. Türkiye is a rich country in terms of rivers, dams and lakes. In this research, we described famous water reservoirs in Türkiye and in which regions higher amount of carp fish produced. It was focused on Central Anatolian Region of Türkiye which has large amount of water reservoirs. Geography Information System (GIS) based mapping and spatial analysis was used in this study to check the production rate of carp in Central Anatolian Region of Türkiye for long period from year 2000 to 2019. It was concluded from this study that highest average production rate of carp is obtained in Konya province (total: 11919,2 tons/2000-2019; average: 596 tons/20 year) which is west part of Anatolian region and lowest average production rate is found in the Niğde province (total: 163,5 tons/2000-2019; average: 8,2 tons/20 year) which is south part of the Central Anatolian Region.

Bu çalışmada, nar çekirdeği tozunun yeni, fonksiyonel ve glütensiz bir kraker üretiminde kullanılmasının yanı sıra, besin ögesi açığını gidermek ve daha sağlıklı glütensiz seçeneklere yönelik talebi karşılamak amacıyla kullanım olanakları da araştırılmıştır. Bu sebeple, nar çekirdeği tozu ile zenginleştirilmiş yeşil mercimek unuyla hazırlanan glütensiz krakerlerin kimyasal kompozisyonu, fiziksel ve duyusal özellikleri değerlendirilmiştir. Ayrıca, glütensiz krakerlerin sindirim öncesi ve sonrası toplam fenolik (TPC) ve flavanoid madde (TFC) içeriğinde ve toplam antioksidan aktivitesinde (TAA) meydana gelen değişiklikleri değerlendirmek için In vitro gastrointestinal sindirim modeli kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlar nar çekirdeği tozu ilavesinin krakerlerin kimyasal, fiziksel ve duyusal özelliklerinde anlamlı bir değişime sebep olmadığını göstermiştir (P>0,05). Nar çekirdeği tozu ilavesi ile krakerlerin TPC, TFC ve TAA miktarında artış görülmüştür. İlaveten, In vitro gastrointestinal sindirim sonrasında nar çekirdeği tozu ilaveli krakerlerin sindirilmemiş krakerlere oranla sırasıyla %290, %192 ve %159-204 kadar daha fazla biyoerişilebilir TPC, TFC ve TAA’ya sahip olduğu görülmüştür. Sonuç olarak, nar çekirdeği ile zenginleştirilmiş yeşil mercimek unlu glütensiz krakerlerin hem tüketici ilgisini çekmesi açısından hem de sağlık faydaları açısından iyi bir potansiyele sahip olduğu görülmektedir.

Antep fıstığı, başta baklava olmak üzere birçok tatlıda sıkça kullanılan bir üründür. Özellikle öğütülmüş Antep fıstığı, talebin yüksek olması ve yüksek maliyeti nedeniyle sıklıkla tağşişe maruz kalmaktadır. Yeşil bezelye ve ıspanak, organoleptik özellikleri, renk benzerliği ve ucuzluğu nedeniyle Antep fıstığı ile karıştırılarak en çok sahtecilik gerçekleştirilen ürünler arasındadır. Ancak bu ürünlerin öğütülmüş Antep fıstığına belirli oranlarda karıştırılması durumunda sahteciliğin hızlı ve yerinde tespiti, gözle muayene gibi yöntemlerle çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Bu nedenle mevcut çalışma, Antep fıstığındaki yeşil bezelye ve ıspanak tağşişinin, düşük maliyetli bir spektral sensör teknolojisi ve kemometrik yöntemler kullanılarak tespitini amaçlamaktadır. Bu kapsamda yeşil bezelye ve ıspanak örnekleri Antep fıstığı ile %5-50 (a/a) arasındaki konsantrasyonlarda %5’lik artışlarla karıştırılmıştır. Saf Antep fıstığı ve karışık numunelerin reflektans spektrumları 410-940 nm arasında elde edilmiştir. Numunelerdeki sahtecilik oranlarının tespiti amacıyla geliştirilen modelin eğitilmesinde derin öğrenme yöntemi kullanılmıştır. Modele beslenen verilerde boyut indirgeme amacıyla Temel Bileşenler Analizinden faydalanılmış olup, regresyon probleminin uyum iyiliğini test etmek amacıyla belirleme katsayısı (R2), hata kareler ortalamasının karekökü (RMSE) ve artıklık tahminsel sapma (RPD) istatistikleri kullanılmıştır. Sırasıyla eğitim, doğrulama ve test verileri için R2 0,85, 0,83 ve 0,80; RMSE 5,81, 6,13 ve 6,71; RPD 2,55, 2,44 ve 2,21 olarak tespit edilmiştir. Elde edilen bulgular neticesinde, söz konusu ekonomik spektral sensör ve geliştirilen kemometrik yöntemin Antep fıstığında özellikle %10 üzerindeki yeşil bezelye ve ıspanak tağşiş oranının belirlenmesi için tahribatsız, hızlı ve kolay bir yöntem olarak kullanılma potansiyeline sahip olduğu ortaya konmuştur.

Nanoteknoloji, yeni fonksiyonel özelliklere sahip yapılar, cihazlar ve sistemler geliştirmek üzere 1-100 nm aralığında büyüklüğü olan atomik, moleküler veya makromoleküllerin araştırma alanıdr. Nanoteknoloji, fizik, kimya, biyoloji, mühendislik ve sağlık dallarında novel fırsatları sunan, çağdaş devletler ve özel kuruluşlarca öncelikli araştırma alt yapılarının kurulumunda öncelik verilen bir disiplindir. Bu bilimdalı başta biyomedikal ve sağlık alanları olmak üzere, gıda, optik, elektronik, farmasötik, tıbbi görüntüleme teknikleri geliştirmekte sayısız fırsatlar sunmaktadır. Nanobiyoteknoloji ise, nanoteknoloji ve biyoteknoloji disiplinlerinin birleşimidir. Nanobiyoteknolojiden biyomedikal ve tıbbi olarak kanser ve nörodejeneratif hastalıkların tedavisinde akıllı ilaç tesliminde, aşı ve biyosensör geliştirmede, tıbbi görüntülemede, gen tedavisinde faydalanılmaktadır. Nano tabanlı yaklaşımlar, geleneksel biyoteknolojik yöntemleri iyileştirmek ve geleneksel tedavilerin neden olduğu yan etkileri sınırlandırmak için geliştirilmektedir. Bu sebeple, nanoteknolojinin farklı disiplinler ve alanlarda uygulanabilir olması sayesinde, nano tabanlı teknikler sürdürülebilir bir gelecek için önemli roller oynamakta ve Global ekonomiler üzerinde etkiler yaratmaktadır. Bu çalışmada, nano-biyoteknolojik yaklaşımların özellikle biyomedikal ve sağlık alanlarında uygulama fırsatları ve gelişim potansiyellerinin derlenmesi amaçlanmıştır. Konuyla ilgili olarak, nanoteknoloji ve uygulama alanları, nanobiyoteknoloji ve gelişimi, Global nanobiyoteknoloji pazarı, nanobiyoteknolojilerin sınıflandırılması ile nanobiyoteknolojik araçlar ve uygulama alanları üzerinde durulmuştur.

Recently, there has been a great interest in the use of natural products of plant origin due to the side effects of synthetic substances. Since synthetic chemicals used in the agricultural field a great threat to the environment and public health, many studies are carried out on the use of natural products from production to storage. Given the environmental and public health risks associated with synthetic chemicals commonly used in agriculture, extensive research efforts are focused on exploring the utilization of natural products throughout the entire agricultural process, from production to storage. The effiecy of Coriandrum sativum L. seed essential oil (Cs-EO) was evaluated in the laboratory condions against the rice weevil-Sitophylus oryzae L. adults. The Cs-EO essential oils were applied at four different dose rates (3%, 6%, 9% and 12%) on wheat and fumigant toxicity assay was recorded dead adults after 3, 5, 7, 9 and 11th days. In the 12%, the highest mortality 87.86 % and the lowest mortality at concentration of 3%, 23.28% and of the eleven days. In this study, GC-MS analysis of C. sativum was also determined at the same time. Cs essential oil was generated by steam distillation and compounds were identified by GC-MS analysis. GC-MS analysis of EOs from Cs seeds showed it to be reach linalool 79.12%. This study suggest that essential oil of Cs (Cs- EOs) can be used as alternatives to pesticides for management of stored pest control.

This study presents research on modelling the efficiency and flow rate of deep well pumping facilities using the response surface method, evaluating the models, and assessing optimization based on target flow rate. Regression and variance analysis techniques have been successfully employed to evaluate the relationship between input factors (input pressure and power drawn from the grid) and responses (system efficiency and flow rate). ANOVA analysis has been used to examine the effects of linear and quadratic terms, and the results have shown that pressure and power drawn from the grid have a significant effect on pump system efficiency. Additionally, the performance of the regression models has been evaluated using error metrics such as R2 value, RMSE, and MAPE. These values for the pumping facility system efficiency model were found to be 0.9993, 0.292%, and 0.71%, respectively, and for the flow rate model, they were 0.9997, 0.69 m3h-1, and 1.07%. The results obtained demonstrate that the model operates with high accuracy and explains a large part of the variance in the response variables. An optimization study was conducted to maximize pump system efficiency by maintaining the flow rate at a certain target value. According to the experimental results obtained, the target flow rate was predicted with an error rate of 1.49%, and the pump system efficiency was predicted with an error rate of 2.14%. This study highlights the effective use of various analytical and experimental methods to improve the efficiency of pump systems. Future researchers are encouraged to conduct similar analyses on a larger scale and under different operating conditions. Furthermore, evaluating different optimization strategies to improve the energy efficiency of pump systems, which can lead to significant energy savings in industrial applications, is recommended.