خيارات البحث
النتائج 441 - 450 من 471
The Quality of Kefir with Honey and with Banana Enriched with Almond Milk النص الكامل
2023
Fatma Çoşkun | Hülya Erol
Kefir is a fermented product obtained from goat, sheep and cow milk as a result of lactic acid and ethyl alcohol fermentation. In this study, it was aimed to investigate the possibility of producing an alternative functional kefir product from almond milk. It was enriched with banana and honey to improve its sensory properties. Samples were stored at +4oC for 14 days. The pH and dry matter of samples containing almond milk were lower than those containing cow’s milk. Serum separation increased with the increase of almond milk ratio. The use of banana increased dry matter and viscosity, and decreased serum separation. pH, dry matter and viscosity decreased during storage. The highest L* value was observed in the control kefir produced from 100% cow’s milk, and the lowest in the samples containing honey and banana on the 1st day of storage. It can be said that the addition of honey increases the b* value and the addition of banana decreases the b* value. As almond milk ratio and storage time increased, bacteria counts decreased. The lactococci counts of the samples with banana added (except for the control) were higher than the others. In the samples with banana and honey, a higher increase in yeast count was observed during storage compared to plain kefir (control sample). It can be said that the use of almond milk reduces the general acceptability of kefir. Almond milk can be successfully used in kefir production as a substitute for cow’s milk, if sweeteners, fruit and thickeners are used.
اظهر المزيد [+] اقل [-]Farklı Hayvan Türlerine Ait Et ve Yüzey Örneklerinden İzole Edilen Staphylococcus aureus Suşlarında Virülens Genlerinin Belirlenmesi النص الكامل
2023
Murat Karahan | Seyda Şahin | Mahmut Niyazi Moğulkoç | Recep Kalın
Staphylococcus aureus (S. aureus) insanlarda ve hayvanlarda patojen bir tür olup, dünyadaki gıda kaynaklı zehirlenmelerin en önemli nedenlerinden biridir. Bu çalışmada farklı hayvan türlerine (sığır, koyun, keçi ve tavuk) ait etlerde ve gıdaların temas ettiği yüzeylerden elde edilen örneklerde S. aureus’un koagülaz (coa), clumping faktör (clfA) ve protein A (spa-IgG; spa-X) gibi önemli virülens genlerinin moleküler yöntemlerle karakterize edilmesi amaçlandı. Bu amaçla Sivas ilindeki çeşitli işletmelerden et (n=400) ve yüzey svap (n=50) örnekleri toplandı. Örnekler fenotipik yöntemlerle koagülaz pozitif S. aureus olarak identifiye edildi. Koagülaz pozitif olarak doğrulanan izolatlara ait virülens genleri tekli ve mültipleks Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PZR) ile incelendi. Toplamda 450 örneğin 110’unda (%24,4) S. aureus belirlendi. Bu izolatların %29, %24, %14, %32 ve %22 oranlarında sığır, koyun, keçi ve tavuk et örneklerinin yanı sıra yüzey örneklerinde de bulundu. S. aureus izolatlarının tamamında coa, clfA, spa’nın IgG bağlayan bölgesi ve X bölgesini kodlayan genler tespit edildi. Bu dört gen bölgesinin ikisinde polimorfizmler gözlendi. Coa-PZR’da, izolatların tamamında beş farklı moleküler uzunluğa sahip ve 500-1400 bç arasında değişen tek bir bant oluşumu bulundu. spa-X-PZR’da ise izolatların tamamında yedi farklı moleküler uzunluğa sahip ve 190-350 bç arasında değişen tek bir bant oluşumu belirlendi. Sonuç olarak, et ve yüzey orijinli S. aureus izolatlarında coa-PZR ile spa gen polimorfizmleri tespitinin geleneksel yöntemlere karşı iyi bir alternatif olarak kullanılabileceği, dolayısıyla stafilokokal enfeksiyonlara karşı etkili kontrol stratejilerinin geliştirilmesi ve halk sağlığının korunmasına katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
اظهر المزيد [+] اقل [-]Screening of Promising Maize Varieties Against Maize Weevil (Sitophilus zeamais Motschulky) Under Storage Condition النص الكامل
2023
Sarjit Pandey | Dharma Raj Katuwal | Rashmi Aryal
The maize weevil (Sitophilus zeamais Motschulsky) causes significant quantitative and qualitative losses during storage. To identify resistant varieties of maize against this pest, an experiment was conducted in a Completely Randomized Design (CRD) with 11 varieties in free and no-choice conditions. The study measured weight loss, mean bored grain, debris, and weevil numbers at 30, 60, and 90 days. The findings showed that BG13Y-POP, Manakamana-7, and RML-19/RML-6 were the most resistant varieties, with weight loss percentages of 1.99%, 1.47%, and 1.74%, respectively, and final weevil numbers of 104, 72, and 73. Ganesh-2 and ZM-401 were the most susceptible varieties, with weight losses of 7.34% and 6.05%, respectively. The maximum debris weight was found in RML-761/RL-105 (1.98 g), while the minimum was found in Manakamana-7 (0.26 g). The highest number of bored grains was observed in Ganesh-2 (81), while the lowest number was observed in Rampur-4 (51). Similarly, ZM-401 (158) and Ganesh-2 (165) exhibited the highest weevil population, while the lowest count was found in Rampur-4 (72). Overall, using resistant varieties, such as Manakamana-7, BG13Y-POP, and RML-19/RML-6, can be an effective approach for reducing post-harvest losses from weevil infestation.
اظهر المزيد [+] اقل [-]Etlik Piliç Saf Hatlarında Foot Pad Dermatitis Düzeylerinin Yumurta Verim Dönemi Özellikleri ile İlişkisi النص الكامل
2023
Kürşat Tetik | Emrah Oğuzhan | Musa Sarıca | Kadir Erensoy
Bu çalışma, Eskişehir Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü (EGKTAE) Tavuk Islah işletmesinde ıslahı gerçekleştirilen 2 saf baba (B1 ve B2) ile 3 saf ana (A1, A2 ve A3) hattında 14-42 haftalar arasında yürütülmüştür. Tüm saf hatlarda artan yaşla birlikte FPD skorlarında artış görülmüştür. Canlı ağırlıkların daha yüksek olduğu baba hatlarında (B1 ve B2) 14 haftalık yaşta daha düşük FPD skorları görülürken, 42 haftalık yaşta ana hatlarından (A1, A2 ve A3) daha yüksek olmuştur. Ana hatlarında 30 ve 42 haftalık yaşlarda baba hatlarına göre daha yüksek yumurta verimi ve kuluçkalık yumurta verimi elde edilmiş ve hatlar arasındaki farklılıklar önemli bulunmuştur (P<0,01). Yumurtlama döneminde A1, A2, A3, B1 ve B2 saf hatlarında gerçekleşen kuluçkalık yumurta oranları sırasıyla %98,55, %96,68, %97,75, %96,39 ve %97,23 olarak belirlenmiştir. Saf hatlarda yumurta ağırlıkları bakımından farklılıklar önemli bulunmuştur (P<0,01). Döllülük oranları bakımından genotipler arasında önemli farklılıklar belirlenmiştir (P<0,01). Ebeveynlerin 14, 20, 30 ve 42 haftalık yaşlarındaki canlı ağırlıkları ile FPD skorları arasında belirlenen korelasyon katsayıları sırasıyla 0,70, 0,64, 0,72 ve 0,67 bulunmuştur (P<0,01). 42. hafta yumurta verimi ve kuluçkalık yumurta verimi ile FPD değerleri arasında -0,56 ve -0,54’lük korelasyon katsayıları belirlenmiştir (P<0,01). Döllülük oranları ile canlı ağırlıklar arasındaki korelasyon katsayıları önemli bulunmamıştır. Canlı ağırlıklar ile yumurta verimi ve kuluçkalık yumurta verimi arasındaki önemli düzeyde negatif yönlü korelasyonlar bulunmuştur (P<0,01). Sonuç olarak, CA ve FPD düzeyleri baba hatlarında daha yüksek bulunurken, KYV bakımından ana hatları üstünlük sağlamıştır. Artan CA ile FPD düzeyindeki artış üreme performansındaki düşüşe katkı sağlamış olsa da döllülük oranı üzerinde olumsuz bir etki ortaya çıkmamıştır.
اظهر المزيد [+] اقل [-]Böceklerde Protein Çeşitliliğinin Genom Düzeyinde Analizi النص الكامل
2023
Mehmet Dayı
Böcekler, birçok farklı habitata uyum sağlayabilen en başarılı türlerden biridir. Böceklerin bu özelliği onların evrimsel açıdan güçlü becerilerini göstermektedir. Şimdiye kadar tanımlanan türlerin yaklaşık %80’inden fazlası Insecta’ya aittir. DNA dizisi teknolojisindeki gelişmeler ve düşük maliyet, araştırmacıların birçok böcek türünün tüm genomlarını dizilemesine izin verdi. Karşılaştırmalı genomik yaklaşımı, böceklerin hızlı ve başarılı adaptasyonunun altında yatan moleküler ve evrimsel mekanizmaları ortaya çıkarmak için güçlü araçlardan biridir. Protein aileleri ve kopya sayıları, türlerin evrimsel ihtiyaçlarını ortaya çıkarmak için kilit faktörlerden biridir. Farklı böcek taksonları kullanılarak böcek evrimi üzerine çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bununla birlikte, bu çalışmalar gen ailesinin evrimi ve filogenetik ilişkilere odaklandı. Bu çalışmada, protein familyalarını ve bunların kopya sayılarını ve böceklerdeki varyasyonlarını belirlemek için yirmi böcek türünün genomları incelenmiştir. Sonuçlar, böceklerin temel protein ailelerini (Reseptör proteinleri, Pkinaz, Tripsin) temel yaşam görevlerini yerine getirmek için benzer kopya numaralarıyla paylaştığını gösterdi. Ek olarak, birkaç protein ailesinin bazı türlerde farklı kopya sayılarına sahip olduğu bulundu, bu da her türün adaptasyon ihtiyacının farklı olduğunu gösterdi. Bu çalışma aynı zamanda böceklerdeki birkaç proteinin varyasyonunu da vurguladı.
اظهر المزيد [+] اقل [-]Association between Stearoyl CoA Desaturase (SCD) Gene Polymorphisms and Milk Production in Holstein Cattle Breed النص الكامل
2023
Mervan Bayraktar | Bahri Devrim Özcan
The SCD gene is a significant component of the leptin signaling pathway. The SCD gene has also been suggested as a candidate essential gene that can change the ratio of saturated to unsaturated fatty acids in milk and increase the amount of conjugated linoleic fatty acid, which is thought to have anti-cancer properties. The current research was carried out on Holstein cows to determine the association between SCD (Stearoyl-Coenzyme A Desaturase) gene polymorphism and total milk yield at 305 days (TMY305) and daily milk yield (DMY). The polymorphism in the SCD gene was identified using the PCR-RFLP technique and the SatI restriction enzyme for genotyping at SNP c.878T>C in the exon 5. The TT, TC, and CC genotype frequencies were 0.21, 0.50, and 0.29 respectively. While the allele frequencies of T and C were 0.46 and 0.54, respectively. According to the Chi-square test results, the SCD/c.878T>C distribution was in Hardy-Weinberg disequilibrium (P<0.05). Statistical analysis indicated a significant association between the SCD gene polymorphism and TMY305 (P<0.05). The TC genotypes showed a higher mean TMY305 compared to the TT and CC genotypes.
اظهر المزيد [+] اقل [-]Sorumlu Tüketim Kapsamında Kuşaklara göre Gönüllü Sadelik Yasam Tarzı Farklılıkları النص الكامل
2023
Ayşe Betül Tanrıverdi | Güngör Karakaş
Son yıllarda sürdürülebilirliğin bir bileşeni olan sorumlu tüketim kapsamında sade yaşam tarzı ve kuşaklar arasındaki farklılıklar ilgi konusu olmuştur. Sürdürülebilir kalkınma amaçlarına hizmet eden sorumlu tüketim bağlamında gönüllü sade yaşam tarzı bir toplumun yapısı hakkında bilgi verme adına önemlidir. Her ne kadar gönüllü sade yaşam tarzı toplumsal yapı hakkında bilgi vermekle birlikte kuşaklardaki farklılaşmalar gönüllü sade yaşam tarzlarını etkileyebilmektedir. Bu makalenin amacı, X, Y ve Z kuşaklarına göre gönüllü sade yaşam tarzı arasındaki farklılıkları analiz etmektir. Çalışmada 21 maddeden oluşan Gönüllü Sade Yaşam Ölçeği ve 6 adet sosyo-demografik sorular kullanılarak yüz yüze ve sosyal medya aracılığı ile Türkiye-Sivas ilindeki 414 kişiden anket yoluyla veri toplanmıştır. Kuşaklar ile gönüllü sade yaşam tarzı arasındaki farklılığın anlamlılığını test etmek için Kruskal Wallis Testi kullanılmıştır. Araştırma sonucuna göre, X kuşağı gönüllü sade yaşam tarzını Y ve Z kuşaklarına göre daha çok benimsediği anlaşılmıştır. Buna benzer olarak Y ve Z kuşağı karşılaştırıldığında ise Y kuşağının Z kuşağına göre gönüllü sade yaşam tarzını benimsediği ortaya konuldu. Sonuç olarak X ve Y kuşağının gönüllü sade yaşama daha duyarlı olmasının nedeni tarihsel arka planındaki toplumsal sorunlarla karşı karşıya kalmış olması, zor zamanlarda yetişmiş olmaları ve hayat tecrübelerinin Z kuşağına göre fazla olması ile ilgili olarak açıklanabilir.
اظهر المزيد [+] اقل [-]Fortification of Yogurt with Red Dragon Fruit’s (Hylocereus Polyrhizus) Peel Powder: Effects on Comprehensive Quality Attributes and Sensory Properties النص الكامل
2023
Nilufa Yeasmin | Bithi Rani Sarker | Ayesha Begum | Md. Zia Uddin Al Mamun | Nahidur Rahman | Md. Sujan Hossen | Md. Motalab | Rahima Akter Sathee
This study was conducted to evaluate the quality features, antioxidant capabilities, microbiological and sensory aspects of yogurt fortified with 2%, 5%, and 7% red dragon (RD) peel powder. The yogurt was formulated using the classical technology adapted to laboratory conditions. The results of the physicochemical properties showed significant differences in pH (4.73–4.36), acidity (0.18–0.16 g lactic acid/100 g), and ascorbic acid (1.17-1.34 mg/100 g) among different yogurt formulations (P<0.05). In addition, RD peel powder fortification showed increasing trends in crude fiber (1.53-3.34 g/100 g), ash (5.19-5.29 g/100 g), and moisture (76.70-80.19 g/100 g) content, respectively; while the reversed trend was observed for fat (3.48-2.36 g/100 g), and crude protein (4.49-4.07 g/100 g) contents, respectively. Furthermore, gradual progression of RD peel powder in fortified yogurt manifested an improvement of the overall antioxidant activity (1.30-1.57 µmol TE/mL). The analyses of the sensory properties demonstrated that yogurt with RD peel powder in proportions of 2% received the highest hedonic score for consumer approval. Moreover, no coliform was reported in any of the control and fortified yogurts. Therefore, it could be concluded that RD peel powder can be employed as a functional food constituent in yogurt with improved quality attributes and sensory properties compared to plain yogurt.
اظهر المزيد [+] اقل [-]KOP (Konya Ovası Projesi) Bölgesi’nde Sıcaklık-Nem İndeks (SNİ) Değerlerinin Süt Sığırcılığı Açısından Değerlendirilmesi النص الكامل
2023
Orhan Ermetin | Ertuğrul Kul | Mehmet Sarı
Bu çalışma KOP bölgesi illerinin sıcaklık nem indeksi (SNİ) değerlerinin süt sığırcılığı açısından uygunluğunun belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Bu doğrultuda, KOP Bölgesi’nde bulunan Yozgat, Kırıkkale, Kırşehir, Niğde, Aksaray, Karaman, Konya ve Nevşehir illerinin 2000-2021 yılları arasındaki sıcaklık ve nem değerlerine ait aylık ortalamalar kullanılmıştır. KOP Bölgesinde yer alan illerin ortalama sıcaklık ve nem verilerinden SNİ değerleri hesaplanmıştır. Çalışmada, SNİ hesaplanması için ‘‘(0,8 × T) + [(RH/100) × (T-14,4)] + 46,4’’ eşitliği kullanılmıştır. Kritik SNİ seviyesi olarak 72 değeri temel alınmıştır. Çalışmada, SNİ, sıcaklık ve nem değerleri üzerine, il, ay ve yıl ile interaksiyon etkisi istatistiki olarak önemli bulunmuştur (P<0,05). KOP Bölgesinde yer alan iller için ortalama SNİ değerleri ise 50,88-55,25, sıcaklık değerleri 9,96-13,18oC ve nem değerleri %54,03-64,78 arasında belirlenmiştir. Ortalama SNİ en yüksek Aksaray (55,25) ve Kırıkkale (55,13) illerinde, en düşük ise Yozgat (50,88) ilinde hesaplanmıştır. Elde edilen ortalama SNİ değerleri kritik değerlere yakın olan Temmuz ve Ağustos ayları da dâhil süt sığırcılığı için tehlike oluşturmadığı tespit edilmiştir. Ancak SNİ değerlerinin yüksek olduğu bu aylarda süt verim ve kalitesi, hastalık ve üreme ile ilgili problem yaşamamak için yeterli havalandırma, fan, sisleme ve gölgelikler, su ihtiyacının karşılanması, bakım, besleme ve barındırma gibi birçok sürü yönetim uygulamalarına dikkat edilmesinin süt sığırcılığı açısından yararlı olacağı kanaatine varılmıştır.
اظهر المزيد [+] اقل [-]Kentlerde Yeşil Alanların Yeterliliğinin ve I-Tree Canopy ile Hava Kalitesine Olan Katkılarının Belirlenmesi: Denizli Merkez İlçeleri ve Kent Merkezi Örneği النص الكامل
2023
Duygu Doğan | Murat Zengin | Sinem Özdede | Fırat Çağlar Yılmaz
Çalışmanın amacı Denizli kent merkezi ve yakın çevresinde bulunan yeşil alanların yeterliliğinin ve kentin hava kalitesini arttırmaya yönelik sağladığı hizmetlerinin ölçülmesidir. Bu bağlamda çalışma alanı olarak Denizli merkez ilçeleri (Pamukkale ve Merkezefendi) ve kent merkezinde yer alan yeşil alanlar değerlendirme kapsamında ele alınmıştır. Yeşil alanların yeterliliği; alanın erişilebilirliği ve mahallelerin nüfus oranı çerçevesinde irdelenmiştir. Öte yandan yeşil alanların, hava kalitesinin bazı kriterleri üzerinde sağladığı faydalar “i-Tree Canopy” yazılımı aracılığıyla tahmin edilmiştir. Analiz sonuçlarına aktif yeşil alanlardan sadece iki tanesine erişilememektedir. Çalışma alanı sınırları içerisinde bulunan 111 mahalle içerisinde sadece 11 mahallede kişi başına düşen yeşil alan miktarının yeterli sınırın üzerine çıktığı tespit edilmiştir. Bunun yanı sıra aktif yeşil alanların yıllık yaklaşık 4.717.371 ton karbon monoksit, 28.032.093 ton Azot Dioksit, 276.147.567 ton ozon, 21.727.132 ton Kükürt Dioksit, 12.564.544 ton PM 2,5, 55.519.883 ton PM10 uzaklaştırdığı, 181.805 ton karbondioksit tutulduğu ve 213.603 ton karbondioksit depolandığı tespit edilmiştir. Çalışma ile Denizli kent merkezindeki yeşil alanların sosyal açıdan yeterlilikleri değerlendirilirken, kente olan ekolojik ve ekonomik katkıları da ortaya konulmuştur. Yapılan değerlendirmeler mevcut durumu ortaya koyarken kent planlama çalışmalarına da katkı sağlayacaktır.
اظهر المزيد [+] اقل [-]