Growth factors and vitamin-like substances have great positive importance in most biological interactions in the cellular level. The addition of these elements in the culture media will increase the yield of the resulting embryos and improve quality. We examined the effects of epidermal growth factor (EGF) and myo-inositol (MI) on meiotic maturation and yields of blastocyst of Awassi sheep oocyte across two experiments. The oocytes obtained were subjected into three treatments: A (without EGF nor MI), B (10 ng/ml EGF + 20 mmol/l MI) and C (50 ng/ml EGF +40 mmol/l MI). Oocytes were then cultured in Ham's F-10 medium supplemented with 5% (v: v) fetal calf serum and 40 ng/ml follicle - stimulating hormone. In the first experiment, during the 27-h culture period, the oocytes were assessed for germinal vesicle break down, metaphase-I and metaphase-II stages across three-time intervals (9, 21 and 27-h). Results of the experiment showed that EGF and MI enhanced the rates of germinal vesicle break down phase (1.53%; 27-h interval; lowest value), metaphase-I (33.87%; 21-h interval) and metaphase-II (89.23%; 27-h interval). In the second experiment, the oocytes incubated in treatment B achieved the highest rates of cleavage (81.96%), 2-8 cell (62.35%) and blastocyst (45.09%). It is concluded from the present study that incubating sheep oocytes in culture media containing a cocktail of EGF (10 ng/ml) and MI (20 mmol/l) significantly improves the rates of metaphase-II, fertilization and blastocyst rates.

Mushrooms have been used as food and medicinal purposes for centuries. In this study, some edible Ascomycota were collected in 2018 and 2019 from Niğde, Turkey. Molecular identifications of the samples were performed afterward. PCR products were sent for sequence analysis after ITS fragments were amplified with suitable primers concerning DNA isolation of samples. The obtained data were compared with the Genbank database for samples’ determination. The mushroom samples were determined to be Terfezia claveryi Chatin and Morchella esculenta (L.) Pers. Samples were extracted by ethanol and methanol to determine antimicrobial activity using the disc diffusion method. Antimicrobial zones against microorganisms were measured. Then DPPH radical scavenging effects and total phenolic content of T. claveryi and M. esculenta mushroom samples were studied. The highest antimicrobial activity was observed in ethanol extracts of M. esculenta. When the DPPH radical scavenging activities are taken into account, the activity is increased depending on the concentration. The highest DPPH scavenging activity was found in the extract of M. esculenta with 40.86%. It was determined that the total phenolic substances in methanol extracts of mushroom samples varies between 533.28 ± 1,15-537.34 ±2.20 μg GAE / mg extract.

Türkiye, sahip olduğu klimatolojik özellikler sayesinde üzüm yetiştirilmesine uygun bir ülkedir. Türkiye’nin verimli topraklarında bol miktarda üzüm üretilmesine ve bağ alanı bakımından dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olmasına rağmen üretilen üzümlerin ancak %11 kadarının şarap üretiminde değerlendirildiği bilinmektedir. Türkiye’de şarap sektörünün her aşamasında karşılaşılan zorlukların, kısaca şarap bilimi olarak tanımlanan önoloji eğitimine de yansıdığı ve şarap konusunda kalifiye eleman yetiştirilen okulların sayıca az olduğu görülmektedir. Oysaki Türkiye’nin bağ alanı ve üzüm üretim miktarı açısından en yakın rakiplerinin yer aldığı Avrupa kıtasında durum oldukça farklıdır. Söz konusu ülkelerde önoloji eğitimi büyük önem arz etmekte ve önoloji eğitimini tamamlayanlara önolog unvanı verilmektedir. İçerik analizi yöntemiyle hazırlanan bu çalışmanın amacı, Avrupa’da verilen önoloji eğitimi ile Türkiye’de verilen önolojiye yönelik eğitimi mukayese ederek Türkiye’deki önoloji eğitimi için bazı öneriler ortaya koymaktır. Yapılan çalışma neticesinde; Türkiye’de önoloji eğitiminin, farklı pek çok gerekçe ile ihmal edilmiş bir eğitim alanı olduğu, lisans, yüksek lisans ve doktora düzeylerinde önoloji eğitimi verilmediği, önlisans düzeyinde ise sadece bir devlet üniversitesinde şarap üretim teknolojisi eğitimi verildiği sonuçlarına ulaşılmıştır. Çalışmanın alanyazına, sonraki araştırmacılara, şarap sektörüne ve özellikle şarapla ilgili eğitim veren kurumlara katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

Evaluation of soil hydro-physical properties is very important in agriculture and for sustainable management of the land resources. This investigation was conducted to assess some hydro-physical properties of soils in different land use types (LUT) selected (i.e., dry upper land (UD), lowland (LL) and residential area (RA)) at 0-15cm and 15-30cm depths in Bade Local Government Area of Northeastern, Nigeria. Soils were randomly sampled at four points in each LUT and analyzed according to standard soil analysis procedures. Results of the analyses of variance showed that LL had recorded significantly higher clay content, larger soil porosities and high-water retention properties than the other LUT. Soil structural stability index (SSI) and organic carbon (OC) were below optimal range and statistically not different across the land uses. The results also indicated non-significant differences in the hydro-physical properties within the sampling depths. The coefficient of variation (CV) revealed that, slight variation (CV

Bu çalışma, Japon Bıldırcınlarının (Coturnix coturnix japonica) beyaz ve kahverengi iki farklı varyetesinde, bazı zoometrik ölçümler ve canlı ağırlıkların, karşılaştırmalı olarak belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Bunun için aynı beslenme ve çevre şartlarında barındırılan, beyaz ve kahverengi varyetelerinden 30'ar (15 erkek, 15 dişi), toplam 60 adet, altı haftalık yaştaki bıldırcında, canlı ağırlıklar ve on iki farklı vücut ölçümüne ait değişkenler değerlendirilmiştir. Altı haftalık yaştaki ortalama canlı ağırlıklar açısından literatür bildirimlerinin birçoğuna göre daha yüksek değerler elde edilmekle birlikte bu çalışmada karşılaştırılan iki renk varyetesi açısından herhangi bir fark görülmezken, dişiler erkeklerden istatistiki olarak anlamlı olacak şekilde daha ağır bulunmuştur. İstatistiki anlamlılıkların elde edildiği zoometrik ölçümlerden kafa genişliği, gaga uzunluğu, gaga genişliği, sternum uzunluğu, bacak uzunluğu ve kanat uzunluğu açısından beyaz bıldırcınlar kahverengi olanlardan daha yüksek değerlere sahip olurken cinsiyete göre ise canlı ağırlık, vücut uzunluğu, göğüs çevresi ve tarsus çevresi değişkenlerinde dişiler daha yüksek değerler almışlardır. Altı haftalık yaştaki Japon bıldırcınlarının canlı ağırlıkları ile kafatası uzunluğu, beden uzunluğu, sternum uzunluğu, orta parmak uzunluğu, kanat uzunluğu, göğüs çevresi ve tarsus çapı değişkenleri arasında pozitif korelasyonlar tespit edilmiştir. Bıldırcın yetiştiriciliğinin yaygınlaşması için tüketiminin artması gerçeği göz önüne alındığında, insanların beslenmede bıldırcınları tercih etmelerini sağlayacak unsurlar üzerinde daha kapsamlı çalışmaların yapılması önerilebilir.

Biyoteknolojik yöntemlerle canlıların gen dizilimlerinin değiştirilip, mevcut özelliklerinin geliştirilmesi ve/veya yeni özellikler kazandırılması ile elde edilen organizmalara genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) denilmektedir. Bebeklerin yaşamlarının ilk ayları boyunca tükettikleri bebek sütleri ve bebek devam sütleri de türevlerine göre soya, mısır, pirinç gibi ürünleri içerebilmektedir. Dünya’da yoğun olarak genetiği değiştirilmiş organizma sınıfında üretilen bu bileşenleri içeren bebek formüllerinde de GDO taraması yapılması gerektiği düşünülmüştür. Bu çalışmada, 2011 yılında Türkiye’de piyasaya sürülen bebek sütlerinde ve bebek devam sütlerinde, kül, % rutubet, toplam yağ, karbonhidrat, protein analizleri ve real time PCR yöntemi ile GDO taraması yapılmıştır. GDO taraması sonucunda p35S, tNOS ve pFMV izgenlerini içeren ürüne rastlanmamıştır.

In the present study, the seaweeds belong to Phaeophyaceae (Cystoseira elegans Sauvageau 1912, Cystoseira amentacea (C.Agardh) Bory 1832, Padina crassa Yamada 1931) and Florideophyceae (Corallina elongata J.Ellis & Solander 1786) collected from nearby Iskenderun-Turkey of Mediterranean Sea were detected for their antimicrobial activities against seven bacterial strains (Escherichia coli ATCC 35218, Bacillus cereus NRRL B-371, Staphylococcus aureus ATCC 25923, Pseudomonas aeruginosa ATCC 27853, Klebsiella pneumoniae ATCC 13883, Salmonella typhimurium ATCC 14028, Proteus vulgaris RSKK 96029). The antimicrobial activities were expressed as minimum inhibitory concentrations (MICs) and minimum bactericidal concentrations (MBCs). According to the results obtained from MICs and MBCs values of the extracts on pathogenic microorganisms were between 0.78 to 50 mg/mL. The lowest MICs and MBCs values were recorded for C. elegans extract against B. cereus with a MIC value of 0.78 mg/mL. These results suggest that secondary metabolites of brown and red algae are important sources that could be used as broad spectrum of biological and pharmaceutical activities.

Direct Seeded Rice (DSR) is an alternative cultivation technique to the conventional Transplanted Rice (TPR). In this method, seeds are directly sown to the field without the necessity of nursery raising and transplanting. DSR can generally be divided into dry-DSR (sowing dry seeds in dry soil), wet-DSR (sowing pre-germinated seeds in moist soil) and water-seeding (sowing dry or pre-germinated seeds in standing water). This helps in saving water alongside the labour and results in early harvest due to quick crop establishment. DSR is proved to be sustainable and eco-friendly since it emits less methane than in TPR. However, there are few constraints associated with DSR such as weed infestation, crop lodging and nutrient loss. If these major issues are fixed, DSR can result in greater economic returns as compared to TPR. In absence of puddling, the soil structure can be maintained which leads to greater yields of succeeding crops. This technique has been successfully practiced in many countries like Srilanka, Malaysia and USA. In developing nations like Nepal, irrigation and labour constraints can be tackled by adopting direct-seeding for rice cultivation.

The objective of this study was to develop mathematical functions to predict deflection for radial and bias tires. In order to develop the models, the data were obtained from the tire manufacturing companies and organized in Excel first and then transferred to Minitab® for stepwise regression analysis. The variables considered in the study were inflation pressure, load and tire width and overall diameter. Tire width (w) and overall diameter (d) was considered in a multiplication form. The tire deflection models in two different form (linear and non-linear) were developed for both, radial and bias tires. The model selection was achieved by three different criteria and % differences between the measured and predicted data. Based on the results of applying model selection criteria, the models for radial and bias tire in non-linear form were found to be adequate for predicting the tire deflection. The results from the stepwise analysis indicated that the load on tire was the predominant variable in the models and made the highest contribution to the prediction functions. The developed models were verified against to published literature data and found a good agreement.

Alchemilla genus, which belongs to the Rosaceae family, is a medicinal plant used for various purposes among the people. Species of this genus are known in Turkish folk medicine as lion claw or hazelnut grass. Especially, they are used mainly women’s illnesses, in gastritis, anti-inflammatory, as carminative, and in the treatment of wound. Besides the antimutagenic effect of Alchemilla alpina L., its above-ground parts are used for antimycotic purposes in the form of tea or oral care water. In this study, it has been aimed to determine the antimicrobial effect of the above-ground parts of Alchemilla alpina extracts obtained from methanol, ethanol and chloroform and the antioxidant activity of different concentrations of the extract obtained from methanol. The antimicrobial activity of methanol, ethanol and chloroform extracts of the above-ground parts of A. alpina has been determined according to disk disc diffusion method. In the results obtained have been showed that these extracts inhibited the growth of some bacteria (Staphylococcus aureus ATCC25923, Escherichia coli ATCC25322, Klebsiella pneumoniae ATCC700603, Bacillus megaterium DSM32) and yeasts (Candida albicans FMC17 and Candida glabrata ATCC66032) at different rates (8-23 mm). The antioxidant activity of different concentrations (1.25, 2.5, 5 and 10 mg/ml) of the above-ground parts of A. alpina extract obtained from methanol has been determined according to the 2,2-diphenyl-1-picrylhydrazyl (DPPH) radical scavenging capacity method. In the results obtained, it has been observed that the effect of removing DPPH radical of A. alpina increased depending on increasing concentrations.