Refine search
Results 141-150 of 446
Combining Pasture- and Animal-Based Factors to Predict Herbage or Dry Matter Intake of Lambs Grazing on Cocksfoot, Meadow Fescue and Tall Fescue Pastures Full text
2024
Ahmet Akdağ | Nuh Ocak | İbrahim Aydın
In this study, it was aimed to establish the correlations between actual dry matter intake (DMI) and some animal (body weight, (BW)) and pasture (crude protein (CP); neutral detergent fiber (NDF); in vitro dry matter digestibility (IVDMD); dry matter yield (DMY); herbage allowance (HA); herbage mass (HM); metabolizable energy (ME); relative forage quality (RFQ); total digestible nutrients (TDN)) based factors to formulate precise regression equations for DMI prediction. For this purpose, data (n = 36, 2 years × 3 blocks × 6 data collection) were utilized for two grazing seasons (2020–2021) on cocksfoot (Dactylis glomerata), meadow fescue (Festuca pratensis) and tall fescue (Festuca arundinacea) mixed pastures with Karayaka male lambs at an average age of 2 months for 60 days in each season. Positive correlations were determined between DMI and BW (0.777), HA (0.814), DMY (0.844), and NDF (0.609), while DMI had negative correlations with IVDMD (-0.738), RFQ (-0.357), CP (-0.209), TDN (-0.177) and ME (-0.039). In addition, animal and pasture–based factors were evaluated by principal component analysis to determine the in–cooperating variables in variance. As a result, equations were developed by using parameters with high correlation coefficient and the best–fit 3 equations for predicting DMI of lambs grazing cocksfoot, meadow fescue and tall fescue pastures: (I) -1224.09 + 39.90BW (kg) + 33.69HA (kg DM/ kg BW) + 8.22NDF (% of DM), r2=0.815, II) -701.47 + 18.96BW (kg) + 673.61DMY (kg/ per square meters) + 8.19NDF (% of DM), r2=0.807, III) -325.32 + 43.49HA (kg DM/kg BW)-2.21IVDMD (%) + 8.57NDF (%), r2=0.786).
Show more [+] Less [-]Bursa İli Karacabey İlçesinde Özel Bir İşletmede Yetiştirilen Simmental (Fleckvieh) Irkı Sığırların Dış Görünüş Özelliklerinin Değerlendirilmesi Full text
2024
Nazif Uzun | Atakan Koç
Bu çalışmada Bursa ili Karacabey ilçesinde hastalıklardan ari 550 baş sağmal kapasiteye sahip özel bir işletmede yetiştirilen Almanya ve Avusturya orijinli 494 baş Simmental (SIM) ırkı sığırın dış görünüş özellikleri değerlendirilmiştir. Dış görünüş özelliklerinden beden yapısına ait Sağrı yüksekliği (SY), Sağrı uzunluğu (SU), Sağrı eğimi (SE), Sağrı genişliği (SG), Omuz-bel uzunluğu (OBU), Beden derinliği (BD), Göğüs genişliği (GG) ve Kaslılık (K), meme yapısına ait Ön meme bağlantısı (ÖMB), Ön meme başı uzunluğu (ÖMBU), Ön meme başı kalınlığı (ÖBK), Ön meme başı yerleşimi (ÖMBY), Memenin önden görünümü (MÖG), Memenin baldırdan görünümü (MBG), Meme taban yüksekliği (MTY), Meme merkez bağı (MMB), Meme başı yönü (MBY), Arka meme başı pozisyonu (AMBP), Arka meme başı yerleşimi (AMBY), Arka meme yüksekliği (AMYU), ayak bacak yapısına ait olarak da Arka bacak açısı (ABA), Diz yapısı (DY), Tırnak açısı (TA), Tırnak taban yüksekliği (TTY) ve Bilek açısı (BAç) özelliklerine ait genel ortalama puanlar sırasıyla 142,73±0,207 cm, 43,66±0,164 cm, 5,13±0,039, 20,02±0,114 cm, 85,15±0,384 cm, 75,31±0,194 cm, 5,76±0,033, 5,41±0,038, 5,23±0,055, 5,47±0,060 cm, 3,49±0,025 cm, 4,01±0,043, 5,44±0,043, 5,11±0,041, 3,40±0,059, 4,66±0,066, 4,49±0,045, 4,62±0,048, 4,80±0,057, 5,60±0,049, 4,89±0,041, 4,94±0,050, 4,29±0,033, 4,31±0,32 cm ve 5,57±0,035 olarak belirlenmiştir. Sonuç olarak, SIM ırkı sığırların BD, MTY, ABA, TTY ve TA özelliklerine ait literatürde bildirilen değerler ile bu çalışmada elde edile ortalamalar arasında önemli farklılıklar bulunduğu belirlenmiş, bu farklılıkların süt verimi yükseltilmiş Almanya ve Avusturya orijinli SIM genotipinden ve işletme koşullarından kaynaklandığı düşünülmektedir.
Show more [+] Less [-]Türk Mutfağında Kullanılan Baharatların Fonksiyonel Yönü Full text
2024
Özlem Özer Altundağ | Ufuk Samav
Türk mutfağı, tarihi boyunca çeşitli kültürlerin etkisi ve Anadolu’nun zengin toprakları sayesinde geniş bir baharat yelpazesine sahiptir. Bu çalışmada, Türk mutfağında yaygın olarak kullanılan baharatlar fonksiyonel bileşenler olan terpenoidler ve fenolik bileşikler açısından incelenmiştir. Terpenoidler antioksidan, anti-inflamatuar, antimikrobiyal ve antikanser özellikleri ile bilinirken; fenolik bileşikler güçlü antioksidan ve pro-oksidatif özellikler göstermektedir. Çalışmada, literatür araştırması yapılarak Türk mutfağında kullanılan 24 adet baharatın etken madde içerikleri, antioksidan kapasiteleri ve ORAC değerleri beslenme veri tabanları kullanılarak belirlenmiştir. Araştırmalar ve veri tabanlarından elde edilen bilgiler değerlendirildiğinde anason (11 çeşit), haşhaş (10 çeşit), karabiber (10 çeşit), tarçın (10 çeşit), kekik (9 çeşit), kişniş (8 çeşit) ve sumak (8 çeşit) olmak üzere bu baharatların en fazla terpenoid ve fenolik bileşen içeren baharatlar olduğu görülmüştür. Baharatlarda en yaygın görülen fonksiyonel bileşenler ise sırasıyla karoten (alfa, beta ve gama) (17 tanesinde), tokoferol (alfa, beta ve gama) (15 tanesinde), filokinon (11 tanesinde), lutein (9 tanesinde) ve betain (8 tanesinde) olarak bulunmuştur. Türk mutfağının vazgeçilmez unsurlarından birisi olan bu baharatların, içerdikleri çeşitli terponoid ve fenolik bileşikler ile insan sağlığı üzerinde antioksidan, anti-inflamatuar, antimikrobiyal ve antikanser gibi olumlu etkilere sahip olduğu çalışmalarla desteklenmektedir. Bu çalışma Türk mutfağının kullanılan baharatlar ile sağlığı korumayı ve iyileştirmeyi destekleyici özellikte olduğunu ortaya koymaktadır. Son yıllarda sağlık için artan fonksiyonel beslenme uygulamaları göz önünde bulundurulduğunda Türk mutfağı içerik bakımından fonksiyonel beslenmeyi destekleyici niteliktedir. Türk mutfağında kullanılan baharatların sağlık üzerindeki bu potansiyel faydaları göz önüne alındığında, bu baharatların günlük beslenme alışkanlıklarına dahil edilmesi sağlığın sürdürülebilirliği açısından önerilebilir.
Show more [+] Less [-]Determination of the Current Situation of Konya Ihlamur Park According to the Physical Activity and Social Interaction Actions of Elderly Individuals, which are the Reasons for Park Use Full text
2024
Sertaç Güngör | Zehra Çelik
Parks and public open green spaces are open spaces for all segments of the society. These places, which are important recreation areas, enable the elderly to renew themselves, to breathe a little in the open air, to be alone with nature even in the city. These opportunities provided by parks are utilised by elderly users. Today, the population of elderly individuals is increasing day by day due to the slowdown in population growth rate. In this study, it is aimed to determine the park usage purposes of the elderly and important park features that encourage physical activity and social interaction. Within the scope of the research, 96 elderly individuals were interviewed with 96 elderly individuals within the scope of face-to-face survey study by going to the park at random times on weekdays and weekends on a voluntary basis by using the questionnaire form prepared for revealing the user profile of individuals aged 40 and over in Ihlamur Park in Selçuklu District, determining the preference times of the park, determining the duration and times of park use, determining the reasons for park preference and selection, and evaluating park user satisfaction and expectations. The findings show that parks are an important social area for elderly people in the same age group with their seating areas, walking paths, simple fitness equipment, as they create a gathering area for elderly people in the same age group, and therefore, parks require careful planning and implementation in the design, management and use of parks and should contain a large amount of space for socialization. In line with these findings, it will be possible for elderly people to benefit more from parks and have a more enjoyable time with landscape designs that provide socialization opportunities for elderly users. Thus, elderly individuals will be able to develop a sense of belonging for the park.
Show more [+] Less [-]Effect of Honeydew Secreted by Aphis gossypii Glover (Hemiptera: Aphididae) on Fungal Growth Full text
2024
Gülay Olcabey Ergin | Yunus Bozkurt | Gizem Başer | Elif Yürümez Canpolat | Gazi Görür | Ayten Öztürk
Honeydew is a sugar-rich, sticky substance secreted by many plant-feeding insect species from the order of Hemiptera and Lepidoptera. Aphids (Hemiptera: Aphididae), on the other hand, feed on nitrogen-poor, carbohydrate-rich phloem sap and excrete excess carbohydrate as honeydew from their anus. The aphids, constituting the main material of the study were sampled from the Catalpa bungei C. A. Mey (Bignoniaceae) tree located in the central campus of Niğde Ömer Halisdemir University and then preparation procedures were carried out for species identification under laboratory conditions. According to the identification key organized according to the host plant, the samples were identified as Aphis gossypii Glover. The honeydew of A. gossypii Glover, known as the cotton aphid, was collected from the host plant and the effects of two different concentrations of the honeydew (10 and 20 g/L) on fungal growth were determined using both solid and liquid media. Different Trichoderma strains and Beauveria bassiana were used to examine fungal growth. Fungal growth in the prepared nutrient media was determined as the amount of biomass (gram). The honeydew content (phenolic substance, sugar and amino acid amounts) was determined and supported by FT-IR analyses. The growth of fungal species in the PDA medium, which was preferred as the control medium, and the medium containing honeydew was compared. It has been determined that fungal growth is better in the medium containing honeydew, and therefore honeydew increases fungal growth. With this study, it is predicted that aphid honeydew can support the growth of both fungal agents used in biological control and plant pathogens.
Show more [+] Less [-]In vitro Antifungal Effects of Various Essential Oils against Aspergillus Crown Rot of Peanut Full text
2024
Merve Oğuz | Yusuf Gümüş | Soner Soylu
Synthetic fungicides that combat plant pathogenic fungi can enhance crop yields, ensuring stable crop production and market quality. However, the increase in the use of fungicides may cause to development of fungicide-resistant pathogen strains and the accumulation of fungicide residues in the food chain above safe limits. This situation underscores the need for improved fungal disease management through alternatives to synthetic fungicides. These alternatives include plant-derived compounds such as essential oils and extracts. Essential oils are known to be potent antifungal compounds against both human and plant pathogens. Aspergillus niger is a toxin-producing fungal disease agent that causes Aspergillus crown rot in peanuts. In this study, the antifungal activities of nine different essential oils from Foeniculum vulgare, Lippia citriodora, Origanum majorana, Origanum minutiflorum, Origanum onites, Origanum syriacum, Origanum vulgare, Salvia aramiensis and Thymus syriacus plants were evaluated against A. niger under in vitro conditions by using disc diffusion test. Among the nine essential oils tested, the highest antifungal activities were displayed by O. vulgare essential oil (with an inhibition zone diameter of 49.33 mm) which was followed by T. syriacus, O. onites, O. syriacum and O. minutiflorum essential oils (48.67, 47.00, 46.33 and 43.33 mm, respectively). The essential oils of F. vulgare, L. citriodora, and O. majorana showed relatively lower antifungal effects. The essential oil of S. aramiensis did not show antifungal effect against pathogen. The results indicated that plant essential oils could be valuable in promoting research aimed at developing new antifungal agent(s) for fungal disease management. However, further studies are needed to optimize the in vivo application conditions of essential oils against A. niger.
Show more [+] Less [-]Düzce’de Fındık Üreticilerinin Yabancı Otlar Konusunda Karşılaştıkları Sorunlar Full text
2024
Vedat Sizer | Işık Tepe | Zübeyde Filiz Arslan
çalışma, Türkiye’nin önemli bir fındık bölgesi olan Düzce ilinde yabancı ot sorunu ve mücadelesinde üreticinin bilgi, deneyim ve sorunları çözmedeki yetkinliğini tespit etmek amacıyla planlanmıştır. Çalışma kapsamında, Düzce’de 2021-2022 yıllarında toplam 100 fındık üreticisine 30 soru yöneltilmiştir. Anket sonuçlarına göre; üreticilerin %53’ünün eğitim seviyesinin lise ve üzeri olduğu, %52’sinin fındık yetiştiriciliğini aile varlığı olduğu için ve %34’ünün ise geçimlerini sağlamak amacıyla yaptığı anlaşılmıştır. Üreticilerin %84’ünün yabancı otları önemli derecede sorun gördüğü; mücadele için %80’inin biçme, %9’unun ise kimyasal mücadele uyguladığı tespit edilmiştir. Üreticilerin %40’ı fındık yetiştiriciliği dışında sanayi ve ticaret alanında, %17’si kamu kurumlarında çalışarak ek gelir elde ettiklerini; yine %65 gibi büyük bir çoğunluğu ise fındık dışında herhangi bir ürün yetiştirmediklerini beyan etmişlerdir. Üreticiler fındık bahçelerinde sorun olan 45 farklı yabancı ot türü bildirmişlerdir. Bu yabancı ot türlerinden; dam bromu (Bromus tectorum L.), tek yıllık salkımotu (Poa annua L.), yara otu (Prunella vulgaris L.), yonca (Medicago sativa L.), şebrek (Lapsana communis L.), bataklık sinirotu (Plantago lanceolata L.), kuzukulağı (Rumex acetosella L.), ak üçgül (Trifolium repens L.), böğürtlen (Rubus sanctus Schreb), tarla sarmaşığı (Convolvulus arvensis L.), yabani çilek (Fragaria vesca L.) ve kadife otu (Holcus lanatus L.) türlerinin yaygın olduğu bildirilmiştir. Ayrıca, üreticiler mevcut yabancı otlara karşı uyguladıkları kimyasal mücadele ile yabancı ot sorununu belli bir ölçüde çözdüklerini ancak böğürtlen, eğrelti otu, tarla sarmaşığı, ısırgan otu ve köpek dişi ayrığı ile mücadelede yeterli başarı elde edemediklerini belirtmişlerdir.
Show more [+] Less [-]Morphological and Phenological Attributes of Chickpea (Cicer arietinum L.) Affected by Different Growing Conditions, Zeolite and Nitrogen Applications Full text
2024
Engin Takıl | Nihal Kayan
The present study investigated the effects of two different zeolite applications and different nitrogen-based fertilizers on chickpea’s yield and yield components in dry and irrigated conditions. The field experiment was conducted during 2019 and 2020 in the experimental area of the Faculty of Agriculture, Eskisehir Osmangazi University, Eskisehir, Türkiye. The experimental design was a split-split plot with four replicates. The main plots were grown under dry-irrigated conditions. At the same time, subplots received zeolite applications (zeolite+- zeolite-), and sub-sub plots received nitrogen applications [control, traditional, chemical, farmyard manure, and Isabion, (an animal collagen-derived biostimulant)]. The experiment found that irrigation caused a delay in phenological characters but had a favorable impact on morphological characters and yield. The effect of zeolite applications was different in the first and second years of the experiments for the investigated characters. In the first year, the application of zeolite had a significant impact on grain yield, but there was no discernible effect in the second year. The experiment demonstrated that both chemical fertilizer and farmyard manure positively impacted phenological and morphological characteristics. In both years, the farmyard manure plots produced the highest grain yield. Farmers in Türkiye are advised to apply nitrogen to their crops as the profitability of chickpeas has risen in recent years. If the high cost of farmyard manure renders its use impracticable, farmers can opt for chemical fertilizer as an alternative.
Show more [+] Less [-]Meyve Kaplanmasında Peynir Altı Suyu ve Melasın Kullanılabilirliğinin Belirlenmesi Full text
2024
Fadime Seyrekoğlu
Bu çalışmada şeker fabrikası atığı olan melas ve süt farikası yan ürünü olan peynir altı suyu elma ve portakal kaplamasında kullanılarak üç hafta boyunca depolanmıştır. Depolama süresince kalite değişimleri belirlenmiştir. Kaplamada kullanılan peynir altı suyu ve melasın briks değerleri sırasıyla 30 ve 50, pH’ları ise 1 ve 7.8’dir. Çalışmada kaplanan meyvelerin ağırlık kaybı ve renk değerleri incelenmiştir. Çalışma sonucunda üç haftalık depolama periyodunda elma için melas+su, portakal için ise peynir altı suyunun etkisinin önemli olduğu tespit edilmiştir. Melas+su ile kaplanan elmalarda ağırlık kaybı %3.645 iken kaplanmayan örneklerde %6.327’dir. Peynir altı suyu ile kaplanan portakallarda ağırlık kaybı %17.860 iken kaplanmayan örneklerde ise %27.930’dur. Çalışma ile melasın elmada, peynir altı suyunun da portakalda kaplama materyali olarak kullanılabileceği sonucuna varılmıştır. Özellikle ağırlık kaybı meyvelerin depolanmasında istenmeyen bir durumdur. Meyvelerin kaplanması ile bu durum minimuma indirilebilir. Kullanılan peynir altı suyu ve melas özellikle ağırlık kaybının azaltılmasında etkili olmuştur.
Show more [+] Less [-]Anadolu-T Etlik Piliç Ebeveyn Hattının Elde Edilmesinde Kullanılan Saf Hatların Canlı Ağırlık ve Yumurta Verim Değişimleri Full text
2024
Emrah Oğuzhan | Musa Sarıca
Türkiye’de etlik piliç ebeveyn ıslah çalışmaları 2015 yılında saf hatlar kullanılarak yeniden başlatılmıştır. Bu çalışmalarda A1 ve A2 ana hatları ile B1 ve B2 baba hatlarında seleksiyon ve melezleme çalışmaları ile ebeveyn üretimi gerçekleştirilmiştir. Ebeveyn ve hibritlerin verim özelliklerinin ortaya koyulmasıyla, materyal 2020 yılında “Anadolu-T” ismi ile tescil edilmiştir. Saf hatlarda 2016 yılında uygulanan ıslah programına göre büyütme döneminde; canlı ağırlık (CA), canlı ağırlık artışı (CAA), 49-63 günlük yemden yararlanma oranı (YYO), 49. gün göğüs alanı (GA) ile kanat tüylenme hızına ait kalıtımın korunması gibi özelliklere göre seleksiyon yapılmıştır. Yumurtlama döneminde ise; ana hatlarında yumurta verimi (YV), baba hatlarında ise döllülük oranı yönünden seleksiyona devam edilmiştir. Böylece farklı özelliklere sahip saf hatların hem ticari damızlık hem de ticari etlik piliç performansları geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmada, uygulanan ıslah programına göre 2017-2022 yılları arasında saf hatlardan elde edilen bazı veriler değerlendirilmiştir. 40 haftalık yaşta üretilen kuluçkalık yumurta veriminin kabul edilebilir düzeyde olduğu görülmüştür. Hem ana hem de baba hatlarında CA, YYO ve GA gibi özelliklerde saf hatlarda ilerleme sağlandığı görülmektedir. Ticari firmalardan damızlık satın alarak üretim yapan Türkiye açısından, mevcut saf hatlar önemli bir kapasite sağlayacak düzeydedir. Uygun çoğaltma ve dağıtımla ülkemiz etlik piliç damızlık ihtiyacının %10-15’inin bu materyalle karşılanması mümkündür. Özel sektör ile yapılan paylaşımda damızlıkların verim özellikleri kabul edilebilir düzeyde bulunmuş, 5 haftalık etlik piliç performansları da ticari etlik piliçlerle benzerlik göstermiştir.
Show more [+] Less [-]