In the present study, the seaweeds belong to Phaeophyaceae (Halopteris scoparia (Linnaeus) Sauvageau 1904, Cystoseria mediterranea Sauvageau 1912), Rhodophaceae (Liagora viscida (Forsskål) C.Agardh 1822, Laurencia nidifica J.Agardh 1852) and Chlorophyceae (Enteromorpha multiramosa Bliding, nom. inval. 1960) collected from nearby Iskenderun-Turkey of Mediterranean Sea were detected for their antimicrobial activities against seven bacterial (Escherichia coli ATCC 35218, Bacillus cereus NRRL B-371, Staphylococcus aureus ATCC 25923, Pseudomonas aeruginosa ATCC 27853, Klebsiella pneumoniae ATCC 13883, Salmonella typhimurium ATCC 14028, Proteus vulgaris RSKK 96029) and three fungal strains (Candida albicans ATCC 10231, C. krusei ATCC 6258, C. tropicalis Y-12968). The antimicrobial activities were expressed as minimum inhibitory concentrations (MICs), minimum bacterial concentrations (MBCs) and minimum fungicidal concentrations (MFCs) were determined. According to the results obtained from MIC values of the extracts on pathogenic microorganisms were between 50 and 50 and

Yapılan bu çalışmada, Türkiye’de yetişen iki farklı Maviyemiş (Brigitta ve Darrow) çeşidine ait sezonluk meyveler tüm yıl boyunca ulaşılabilirliğinin sağlanması amacıyla reçel ve marmelata işlenmiştir. Elde edilen ürünlerin depolama süresince toplam fenolik madde, toplam antosiyanin ve antioksidan kapasitesi gibi beslenme ve sağlık açısından son derece önemli fitokimyasal özelliklerindeki değişimlerin incelenmesi amaçlanmıştır. Taze maviyemiş meyvelerinde başlangıçta, reçel ve marmelatlarda ise 6 aylık depolama sürecinin 0, 2, 4 ve 6. aylarında toplam fenolik madde, antioksidan kapasite (TEAC, FRAP), toplam antosiyanin, polimerik renk ve HMF analizleri yapılmıştır. Depolama süresince maviyemiş çeşitlerine ait reçel ve marmelat örneklerinde toplam fenolik madde miktarı 178,68-518,45 μg GAE/g; TEAC değerleri 1,16-11,60 μmol TE/g; FRAP değerleri 1.83-10,33 μmol TE/g ve antosiyanin miktarının 7,35-298,22 µg cy-3 glu/g arasında değiştiği ve en yüksek değerlere Darrow çeşidine ait örneklerin sahip olduğu belirlenmiştir. 6 aylık depolama süresi sonunda Polimerik renk değeri bakımından en fazla artışın (%124 ve %73) Darrow çeşidine ait reçel ve marmelat örneklerinde gerçekleştiği, HMF değeri bakımından ise en fazla artışın (%65 ve %87) Brigitta çeşidine ait reçel ve marmelat örneklerinde meydana geldiği gözlemlenmiştir.

Bitkilerde ve üzerinde yaşayan mikroplar (bitki mikrobiyomu) bitki sağlığı için kritik öneme sahiptir ve besin alımını kolaylaştırarak, bitki hormon seviyelerini düzenleyerek ve patojen saldırısına karşı koymaya yardımcı olarak etkilerini gösterirler. Bitkiler karmaşık mikrobiyomlarla ilişkili meta organizmalardır. Bitki yüzeylerinde (epifitler) veya bitki dokuları (endofitler) içinde bulunan mikroorganizmaların çoğu, herhangi bir bitki hastalığına neden olmaz, ancak genellikle konakçı bitkilerinin besin tedarikine önemli ölçüde katkıda bulunur. Ayrıca bitki mikrop etkileşimi sekonder metabolit miktarında değişimlere neden olur. Bu derlemede, bitki sekonder metabolit miktarını artıran bitki ve kökle ilişkili mikrop (Rizosfer) arasındaki etkileşimine odaklanarak bu fenomeni destekleyen mekanizmalar hakkında anlayışımızı geliştirecek detaylı bilgiler verilmektedir.

Bu çalışmanın amacı, marka otantikliğinin satın alma niyeti üzerindeki etkisinde marka bağlılığının aracılık rolünü tespit etmektedir. Bu bağlamda, İstanbul İlinde 18 yaşından büyük X marka gıda tüketicilerine kolayda örnekleme yöntemiyle yüz yüze 384 anket uygulanmıştır. Verilerin analizinde, SPSS 23 ve AMOS 20 programı kullanılmıştır. Veriler Cronbach Alpha Katsayısı yöntemi, Normallik testi, Açıklayıcı Faktör Analizi, Doğrulayıcı Faktör Analizi, Yapısal Eşitlik Modeli, Sobel test kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırma sonucunda, marka otantikliğinin satın alma niyeti üzerindeki etkisinde marka bağlığının kısmen aracılık rolü olduğu belirlenmiştir. Ayrıca marka otantikliği boyutlarından olan güvenilirlik, orijinallik ve doğallığın marka bağlılığı üzerinde, marka bağlılığı, orijinallik ve doğallığın satın alma niyeti üzerinde anlamlı bir etkisi olduğu tespit edilmiştir.

The average precipitation on the irrigation field can be estimated from the Meteorology Observation Stations by using spatial interpolation methods such as Thiessen polygon and isohyetal curves. However, the fact that precipitation doesn't occur homogenous in spatial scales, spatial interpolation methodologies need a large number of meteorology stations for more accurate results. In recent years, remote sensing methods have diversified to estimate precipitation. In this study, performance of the satellite-based precipitation data was assessed to determine areal precipitation over an irrigation area. This study was conducted over left bank irrigation area located in the Çukurova Plain of Turkey. Relationship between CHIRPS satellite based on monthly precipitation data and 4 meteorology stations’ data were analyzed. Determination coefficients (R2) of the stations were found between 0.64 and 0.77, for point based comparison, R2 was calculated as 0.84 with Thiessen polygon method. It is concluded that the precipitation amount in the irrigated area can be estimated as accurately as classical methods such as Thiessen polygon with satellite-based precipitation data.

Fermentation is known as a method that improves the nutritional value of foods in addition to preserving them. Various traditionally produced fermented foods such as yogurt, kefir, kombucha, some cheeses, sausages and pickles have probiotic potential. Hence, consumption of fermented foods plays an important role in modulating of gut microbiota and supplying positive effects on health. With the help of beneficial microorganisms, the intestinal barrier can be improved which induces the activity of the immune cells associated to the gut. In recent years, probiotics have been used in foods in order to produce functional foods that have the potential to improve gastrointestinal health. It is known that intestinal microbiota and probiotics can interact in immune system and these interactions provide positive health effects like reducing risk of hypertension, improving gut microbiota, regulating immune system, preventing diabetes, allergies and diarrhea. In this paper, fermented foods having probiotic potential and the effects of consuming these foods on the immune system are revised.

The need for studies on the nutritional value of plants depends on their composition. The first generation genetically modified Plants (GMPs) have the same composition as their near-isogenic lines. Therefore, they have the same nutritional value, and most of the animal feeding studies have found no significant differences in the production and health parameters of animals that consumed first-generation GMPs in comparison to non-GMPs. Due to the recent production of transgenic plants with specific nutritional properties (second generation GMPs), their use as feed for animals is viewed with skepticism in very many countries. In this critical review, it is concluded that most of these nutritionally improved plants have not shown adverse effects on the performance of various animals compared to their near-isogenic lines and can therefore be considered in the animal feed industry. However, most of the experiments were conducted on laboratory animals. There is a need to conduct them with animals that are mainly consumed by humans, such as ruminants. There is also a need to feed the whole plant to these animals and not just certain parts of the plant to get a clear picture of its overall safety. In addition, there is a need to determine a suitable long-term nutritional and toxicological approach assessment.

Bu çalışmanın amacı, Programlanabilir Lojik Kontrol (PLC), basınç transduseri ve motopomp kullanarak toprak hidrolik iletkenliğini ölçen sistemi atölye koşullarında modellemektir. Çalışmada, uzunluğu 2 m ve çapı 100’lük bir plastik boru, burgu deliğine benzetmek amacıyla hazırlanmıştır. Ayrıca PLC ve modülü kullanılarak bir set oluşturulmuştur. Hidrolik iletkenlik ölçüm sisteminde, burgu deliği yöntemi (burgu deliği tabanı geçirimsiz tabakanın üstünde kalan) kullanılmıştır. Burgu deliği eşitliği kullanılarak CODESYS-ST dilinde sistemin programı yazılmış ve PLC’ye yüklenmiştir. Elle (ESY) ve PLC (PLCSY) ile ölçülen boru (burgu deliği) içindeki su yükleri arasında regresyon analizi sonucu PLCSY = 0,99ESY + 1,69 (R² = 1) şeklinde bir eşitlik elde edilmiş ve bu iki veri setinin Ortalama Mutlak Yüzde Hata (MAPE)'sı %0,41 olarak hesaplanmıştır. Her bir hidrolik iletkenlik ölçüm süresi, vananın tam açık olduğunda yaklaşık 5 dak., yarım açık olduğunda 6 dak. ve üçte bir açık olduğunda ise 8 dakika olarak belirlenmiştir. Boru tabanından statik düzeyine uzaklık (d, cm) 1., 2. ve 3. vana açıklıklarında sırasıyla ortalama 122,83, 123,91 ve 123,7 cm olarak ölçülmüştür. İlk çeyrek bölümde su yükünün 20’den 25’e, 25’den 30’a, 30’dan 35’e ve 35’den 40’a yükselmesi için vana açıklıklarına göre geçen süre ortalaması sırasıyla 4,4, 6,0 ve 26,1 sn olarak tespit edilmiştir. Hidrolik iletkenlik değerleri vana açıklıklarında sırasıyla ortalama 18,6, 13,2 ve 3,1 cm/saat olarak hesaplanmıştır. Ölçülen veriler bir SD karta kaydedilmiştir. Bu işlemlerin tamamı otomatik olarak yapılmıştır. Bu sistemin, hidrolik iletkenliği arazi koşullarında doğru, ekonomik ve hızlı ölçeceği beklentisi yüksektir ve arazi koşullarında test edilmelidir.

Nowadays, immediate environmental friendly solutions such as the use of biopesticides and other methods to control and manage pests are well needed. They are imperative due to the continuous accumulation of toxic residues from synthetic insecticides into the environment, the contamination of global agro-ecosystem and resistance of certain insects and pathogens. The global renewed interest of botanical pesticides does not leave aside Turkey. Thus, many environmental reports pointed out contaminations in different regions of Turkey by chemical pesticide residues, like lambda-cyhalothrin in some conventional grapes farming in the Aegean region. The use of botanical pesticides like Pyrethrin extracted from Pyrethrum’s flowers (Chrysanthemum cinerariifolium) is part of sustainable agriculture goals to reduce the incidence of pests and diseases without any alteration to the natural balance. The purpose of this review is to analyse and identify the possibilities of Pyrethrum production in Turkey. Various research works around the world were compiled and some key informants were correlated to existing researches in Turkey. Subsequently, it was found that the Black-Sea region of Turkey has great potential in the growing and industrial production of Pyrethrum by its weather patterns (temperatures, pluviometry and humidity) and soil characteristics. The region has a similar climate with the East-African high-lands well-known for Pyrethrum production. Thus, the country has shown great technological advances and the capacity to produce vegetative and disease-free clones for other ornamental plants by using tissue culture techniques. Therefore, the multiplication of high-quality vegetative clones of Chrysanthemum cinerariifolium and their maintenance can sustain commercial and long term production of Pyrethrum in Turkey.

Leguminosae or Fabaceae is the third-largest flowering plant family and is important in terms of both food production and soil fertility. Wild Vicia species and the genetic diversity of the Southeastern Anatolia Region provide an invaluable resource for the improvement of cultivated temperate feed and legume crops. The rapid progress of technology in recent years has nowmade it possible to use modern techniques in phylogenetic studies and to examine plants in a greater detail using biochemical, cytological and molecular methods to supplement purely systematic studies. The use of molecular phylogenetic analysis is the most attractive alternative strategy for a more accurate identification of the species of the Vicia genus. In the current study, some Vicia L. taxa growing naturally in the Southeastern Anatolia Region were investigated using molecular phylogenetic analysis. Internal transcribed spacers (ITS) of nuclear ribosomal DNA were sequenced in order to study the phylogenetic relationships of Vicia L. taxa. Lathyrus inconspicuous L. and Lathyrus cassius Boiss. were used as an outgroup. The ITS area was determined to be approximately 479- 672 bp. The ITS sequences were submitted to the NCBI database and accession numbers obtained. The resulting tree clearly groups and separates the sect. Narbonensis, Ervilia, Peregrinae, Lathyroides, Vicia and Cracca species but was less able to distinguish species from sect. Hypechusa and Lentopsis. The data acquired were observed to be reliable in terms of solving the taxonomical problems of the Vicia L. taxa. The morphological distinctions are greatly supported by DNA sequence studies. The species-specific markers developed in this study are useful for early detection of targeted Vicia taxa and can act as a guide to the basic data required for the evolution of systematic breeding and conservation strategies, as well as for germplasm resources.