Refine search
Results 251-260 of 446
Yapraktan Yapılan Gibberellik Asit Uygulamalarının Patates (Solanum tuberosum L.)’de Yumru Verimi, Kalitesi ve Dormansi Süresine Etkileri Full text
2024
Fatma Zehra Ok | Arif Şanlı
Bu çalışma, farklı dozlarda Gibberellik asit (GA3) uygulamalarının patateste yumru verimi, kalitesi ve dormansi süresi üzerine etkilerinin belirlenmesi amacıyla yürütülmüştür. GA3 uygulamalarına (0, 50, 100 ve 200 mg/L GA3) dikimden 45 gün sonra (çiçeklenme öncesi dönem) başlanarak 15 gün aralıklar ile 4 farklı dönemde yapraklara püskürtme şeklinde yapılmıştır. Çalışmada GA3 uygulamaları ile birlikte ocak başına yumru sayısında % 56, yumru veriminde ise % 36’ya varan artış meydana gelmiş, ortalama yumru ağırlığı ve pazarlanabilir yumru oranları ise önemli derecede azalma göstermiştir. En yüksek yumru verimi dikimden 75 gün sora yapılan 100 ve 200 mg/L GA3 dozlarından elde edilmiştir. GA3 uygulamaları yumrularda şekil bozulmalarına yol açmış, genel olarak doz artışı ile birlikte çatlak yumru oranı ve sekonder gelişme gösteren yumru oranı artmıştır. GA3 uygulamaları yaprak klorofil içeriği (SPAD değeri) ile yumru kuru madde oranının azalmasına neden olmuştur. Kontrolde ortalama 110 gün olan dormansi süresi dikimden 90 gün sonra yapılan 200 mg/L GA3 uygulamaları ile 80 güne kadar kısalmıştır. Çalışmada, tohumluk amacıyla yapılacak üretimlerde yapraktan yapılan GA3 uygulamaları ile patateste yumru sayısı ve veriminin önemli derecede arttırılabileceği ve yumruların hasat sonrası depolama devresinde dormansi sürelerinin kısaltılarak özellikle ikinci üretimler için avantaj sağlanabileceği anlaşılmıştır.
Show more [+] Less [-]Growth Performance of Broiler Chicken (Gallus gallus domesticus) in Response to Cinnamon Powder as Feed Additives Full text
2024
Ramil B Entana Jr | Mary Ann Alejandro
One hundred-twenty (120) heads of day-old Cornish-cross broiler chicks were used in the study, which employed a Completely Randomized Design (CRD). The purpose of the study was to evaluate the growth performance of broiler chickens in response to cinnamon powder supplementation. There were four treatments which were replicated three times having 10 broiler chicks per replication. Treatment 1 (T1) had 50g cinnamon powder as feed additives, Treatment (T2) with 75g cinnamon powder, Treatment 3 (T3) with 100g cinnamon powder and the Control group (T0) had a basal diet of commercial feeds with no feed additives. The study investigated the growth parameters of broiler chickens for 30 days, after the termination of the study the chickens were slaughtered and weighed to determine the carcass performance of the chickens. After the period of experimentation broiler chickens from Treatment 3 (T3) with 100 grams of cinnamon powder obtained the highest live weight compared to other treatments. Also, it was observed in the study that broiler chickens from Treatment 3 (T3) had the highest return on investment with 64%.
Show more [+] Less [-]Farklı Azot Dozlarının Keten Bitkisinin Verim ve Verim Özelliklerine Etkisi Full text
2024
Şaziye Dökülen
Keten bitkisi ülkemizin hemen hemen her bölgesinde yetişebilmesi, kullanım alanlarının çeşitliliği, hem lifinden, hem de yağından faydalanılması gibi özellikleri ile ön plana çıkan önemli bir endüstri bitkisidir. Çalışmada farklı azot dozlarının keten bitkisinin verim ve verim özelliklerine etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırma Tokat-Kazova şartlarında 2020 ve 2021 yılı vejetasyon döneminde kuru şartlarda yürütülmüştür. Çalışma Tesadüf Blokları Deneme Desenine göre üç tekerrürlü olarak yürütülmüştür. Çalışmada yağlık Atalanta çeşidi ve 750 tohum/m2 bitki sıklığı kullanılmıştır. Çalışmada 5 farklı azot (N) dozu (kontrol (0), 7, 10, 13, 16 kg/da) yer almıştır. Çalışmada; bitki boyu, bitki başına dal sayısı, bitkideki kapsül sayısı, kapsüldeki tohum sayısı, bin tohum ağırlığı, tohum verimi, yağ oranı ve yağ verimi parametreleri incelenmiştir. Yıllar ortalamasına göre bitki boyu 49,88-52,11 cm, dal sayısı 2,6-3,2 adet/bitki, bitkideki kapsül sayısı 23,55-34,00 adet/bitki, kapsülde tohum sayısı 5,25-5,66 adet/kapsül, bin tohum ağırlığı 5,17-5,29 g, tohum verimi 54,68-90,30 kg/da, yağ oranı %33,01-35,55 ve yağ verimi 17,98-31,84 kg/da arasında değişmiştir. Tokat-Kazova’da kuru şartlarda ketende azot dozlarının etkisinin araştırıldığı çalışma sonucunda; dekara tohum ve yağ verimi bakımından 10-13 kg/da azot dozları ön plana çıkmıştır. Gübre tasarrufunu düşünerek 10 kg/da azot dozunun kullanılmasının daha uygun olacağı düşünülmektedir.
Show more [+] Less [-]Tarla Denemelerinde Kenar Tesir Bırakmak Gerekli mi?* Full text
2024
Hatice Bozoğlu | Zeynep Aybey | Reyhan Aydın
Tarla Deneme Tekniği, tarımsal araştırmaların yapılması ve değerlendirilme kurallarını, istatistik bilimini merkeze alarak belirler. İyi bir planlama, gözlem ve ölçümlerle rasyonel sonuçların elde edilebilmesi için esastır. Tarla denemelerinde küçük alanlarda çalışılır, ancak sonuçları büyük alanlar için önerilmektedir. Özellikle yetiştirme tekniği ile ilgili yürütülecek çalışmalarda işlemlerin birbirine karışmaması ve birbirini etkilememesi için parseller arası boşluklar bırakılır. Bu durumda her parselin kenarlarına gelen bitkilerin ortadakilere nazaran daha fazla su, ışıklanma, besin maddesi alımı, havalanma gibi nedenlerle daha farklı rakamlar verme olasılığından hareketle kenar tesir denilen bir kavram ortaya çıkar. Parsellerin dört bir tarafından atılan, değerlendirme dışı bırakılan yani rakam elde edilmeyen kısımlara “Kenar Tesir” denir. Ülkemizde Cumhuriyetin ilk yıllarında kenar tesiri bırakma ihtiyacına yönelik yayınlara rastlanmaktadır. Ancak sonraki yıllarda konu üzerinde yeterince çalışma olmadığı fark edilmiştir. Bu makalede, bazı tarla bitkilerinde kenar tesirlerde yer alan bitkiler ile parsel net alanlardaki bitki verilerinin istatistiki karşılaştırılması yorumlanmıştır. Baklada 7 farklı kültürel uygulamanın 3 bloklu denendiği çalışmada; parsel aralarında 1 m, blok araları 1,5 m boşluk bırakılmıştır. Baklada ve 100 tane ağırlığı gözlemleri alınmıştır. Yapılan varyans analizine göre; yüz tane ağırlığı hariç bitki boyu, dal sayısı, taze meyve verimi, taze hasatta meyve sayısı, kuru hasatta bitkide bakla sayısı, kuru tane verimi istatistiki olarak (P<0.01) net alandaki verilerden farklı olduğu belirlenmiştir. Diğer denemede buğdayda 2 mikro elementin 7 farklı kombinasyonu 3 tekrarlamalı tesadüf bloklarında incelenmiştir. Parsel ve blok aralarında 1’er metre boşluk bırakılmıştır. Başak uzunluğu ve ağırlığının net alanda kenar tesire nazaran daha yüksek olduğu (P<0,01) belirlenmiştir. Üçüncü deneme 5 farklı mikrobiyal gübrelemenin kuru fasulyede bitki boyu, bakla sayısı ve bitkide tane verimine etkisi araştırılmıştır. Parsel ve blok aralarında 2 m mesafe bırakılmıştır. Varyans analizi sonucu kenar sıralardaki tane veriminin orta sıradakinden istatistiki olarak (P<0,05) daha yüksek olduğu sonucuna varılmıştır. Görüldüğü gibi farklı uygulama ve bitkilerde sonuçlar değişmektedir. İster daha yüksek ister daha düşük veriler elde edilsin denemelerde kenar tesir yapma sağlıklı sonuçların alınmasını garanti etmek için bir gerekliliktir. Geliştirilen yeni genotipler, uygulanan tekniklerin değişmesi kenar tesir konusunda daha çok bilgiye ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir.
Show more [+] Less [-]Microbial Exopolysaccharides, Their Structures, Formation Mechanisms, and Effects on Human Health: Food-Related Microorganisms Full text
2024
Afranur Özçoban | Ayşe İlayda Boyacı | Hale İnci Öztürk
A biofilm is a complex matrix formed by microorganisms that includes exopolysaccharides, proteins, extracellular DNA, various enzymes, and the microorganisms themselves. Biofilm cell is a more stable form of microorganism than planktonic cell. Microbial cells attach themselves to the surface after certain signals or changes, colonize to create a more favorable environment for their growth and viability, and secrete exopolysaccharide. This component is the basic matrix of biofilm. The diversity of exopolysaccharides within biofilms varies significantly depending on their specific composition, contributing uniquely to the characteristics of biofilms. This diversity in biofilms underscores the need for targeted control strategies. Biofilms can be beneficial or harmful depending on the situation and where they develop. Accordingly, microbial biofilms have dual effects on health. Biofilms can have both harmful effects on health, such as contributing to antibiotic resistance and persistent infections, while biofilms formed by beneficial microorganisms play a crucial role in enhancing food functionality. Moreover, the formation of biofilm in certain foods can contribute to the enhancement of the product matrix, particularly by improving its texture. In this review, the structures of these biofilms, their basic components, their possible safety concerns, and health benefits are discussed. Moreover, this review deals with biofilm producing bacteria in foods and assesses the prevention strategies for biofilm formation within the food industry.
Show more [+] Less [-]Trends in Coconut Brown Sugar Production – A Review of Health and Future Prospect in the Industry Full text
2024
Frederick Sarpong | Domoinic Anning | Charlotte Oduro-Yeboah
In recent times, several publications on processing of brown coconut sugar have been carried out, which present an excellent option for health-conscious consumers in the global market. The goal was to discuss and present recent developments in the industry, highlight the numerous health benefits and forecast into the future prospects of the industry. From the discussion, coconut sugar contains all the essential amino acids, various vitamins, minerals, phenolic and antioxidant compounds. These antioxidants are very important in the prevention of heart disease, cancer and inflammatory diseases, whilst the polyphenols inhibited the formation of cancer cells by reducing DNA hypermethylation. Vitamins also play an important role in metabolic reactions by acting as transcription effectors and electron donors. Coconut sugar is also known to prevent kidney stone formation and renal diseases by flushing out formed stones and plays an important role in the revitalization and proper functioning of the kidney due to its high potassium content. With a global trade volume of USD 1.33 billion and a compound annual growth rate (CAGR) of 8%, the industry has great prospects. However, restraints such as high labor intensity, environment-friendly demand, and lack of mechanization require immediate attention to salvage the industry.
Show more [+] Less [-]Nar Çekirdeği İlaveli Glütensiz Krakerlerin In Vitro Gastrointestinal Sindirim Sırasında Fenolik, Flavonoid ve Antioksidan Kapasitesinde Meydana Gelen Değişimler Full text
2024
Zehra Gülsünoğlu Konuşkan | Büşra Göz
Bu çalışmada, nar çekirdeği tozunun yeni, fonksiyonel ve glütensiz bir kraker üretiminde kullanılmasının yanı sıra, besin ögesi açığını gidermek ve daha sağlıklı glütensiz seçeneklere yönelik talebi karşılamak amacıyla kullanım olanakları da araştırılmıştır. Bu sebeple, nar çekirdeği tozu ile zenginleştirilmiş yeşil mercimek unuyla hazırlanan glütensiz krakerlerin kimyasal kompozisyonu, fiziksel ve duyusal özellikleri değerlendirilmiştir. Ayrıca, glütensiz krakerlerin sindirim öncesi ve sonrası toplam fenolik (TPC) ve flavanoid madde (TFC) içeriğinde ve toplam antioksidan aktivitesinde (TAA) meydana gelen değişiklikleri değerlendirmek için In vitro gastrointestinal sindirim modeli kullanılmıştır. Elde edilen sonuçlar nar çekirdeği tozu ilavesinin krakerlerin kimyasal, fiziksel ve duyusal özelliklerinde anlamlı bir değişime sebep olmadığını göstermiştir (P>0,05). Nar çekirdeği tozu ilavesi ile krakerlerin TPC, TFC ve TAA miktarında artış görülmüştür. İlaveten, In vitro gastrointestinal sindirim sonrasında nar çekirdeği tozu ilaveli krakerlerin sindirilmemiş krakerlere oranla sırasıyla %290, %192 ve %159-204 kadar daha fazla biyoerişilebilir TPC, TFC ve TAA’ya sahip olduğu görülmüştür. Sonuç olarak, nar çekirdeği ile zenginleştirilmiş yeşil mercimek unlu glütensiz krakerlerin hem tüketici ilgisini çekmesi açısından hem de sağlık faydaları açısından iyi bir potansiyele sahip olduğu görülmektedir.
Show more [+] Less [-]Farklı Sulama Uygulamaları ile Farklı Ekim Yöntemlerinin Çeltikte Verim, Büyüme Parametrelerine Etkisi Full text
2024
Hasan Akay | Elif Öztürk Ay | Hakan Arslan | İsmail Sezer | Mehmet Sait Kiremit
Çeltik, dünya nüfusunun yarısından fazlası için temel gıda kaynağı olan en önemli tahıl ürünlerinden biridir. Artan dünya nüfusunu sürdürülebilir bir şekilde besleyebilmek adına, tarımsal sulama yöntemlerinin geliştirilmesi ve su kaynaklarının verimli kullanımı üzerine çalışmaların yoğunlaşması gerekliliği giderek artmaktadır. Çeltik bitkisinin sulanan tarım alanlarının %34-43'ünü kullandığı tahmin edilmektedir. Küresel ölçekte su kaynakları hızla azalmaktadır ve çeltik üretiminde ihtiyaç duyulan toplam sulama suyu miktarı; kullanılan çeltik çeşidi, toprağın özellikleri ve ekim yöntemleri gibi çeşitli faktörlere göre farklılık göstermektedir. Bu çalışma, Tesadüf Blokları deneme desenine göre düzenlenmiştir. Çalışmada 2 çeltik çeşidi, 2 farklı sulama yöntemi (Geleneksel ve Alternatif tava ıslatma kurutma) ve 3 farklı ekim yöntemi (Sulu, Kuruya ve Fideleme) seçilmiş ve araştırma üç tekrarlamalı olmak üzere 36 lizimetrede yürütülmüştür. Araştırmada çeltikle ilgili bitki boyu, ana sap kalınlığı, salkım uzunluğu, metrekaredeki bitki sayısı, tane verimi, bin tane ağırlığı, kırıklı randıman ve kırıksız randıman gibi özellikler incelenmiştir. İncelenen parametreler üzerine araştırma konularının istatistiksel olarak etkisi olduğu tespit edilmiştir. Tane verimi açısından su uygulamasında geleneksel sulama ile alternatif ıslatma kurutma sulama yöntemi arasında %25 oranında tane verimin azaldığı tespit edilmiştir. Ekim yöntemleri açısından ise, sulu ekim, kuru ekim ve fideleme yöntemleri birbirini takip etmiştir. Yapılan araştırma sonucunda en yüksek tane veriminin suya ekim yönteminde ve geleneksel sulama ile elde edildiği tespit edilmiştir.
Show more [+] Less [-]Adaptation and Growth Performance of F1 Progeny of Crossbred Sheep in Bangladesh Full text
2024
Nure Hasni Desha | Sadia Afrin | Md. Mahmudul Hasan Pasha | Md. Zillur Rahman | Sadek Ahmed
The research was conducted to assess the growth performance of different crossbred sheep at Bangladesh Livestock Research Institute (BLRI), Savar, Dhaka. In the crossbreeding program, Perendale, Dorper and Damara breed were considered as sire and BLRI improved native sheep (BNS) was used as dam. The production performance of assorted F1 progeny were evaluated and compared with BLRI improved native sheep. Data analysis was carried out using Generalized Linear Model (GLM) procedure of Statistical Package for the Social Sciences (SPSS) version 25.0. Each crossbred genotype outperformed native sheep in terms of live weights and Average Daily gain (ADG). The live weights (p<0.001 and p<0.01) and ADG (p<0.001) significantly influenced by genotype except the 6 months live weight. Seasonal effects were found non-significant on live weights and ADG except birth weight (p<0.05). Among the crossbreds, the highest birth weight was found in Dorper crossbred (2.37±0.13 kg) while 12 months live weight was found higher in Perendale crossbred (22.33±0.99 kg), respectively. In case of cumulative growth performance of male, the highest value was found in Damara crossbred while, Perendale crossbred female was found better compared to other crossbred. Major disease frequently occurred in crossbred sheep was diarrhea. The survivability rate (%) of crossbred sheep at lamb (0-3 months of age) and grower (3-8 months of age) stage were 92.55 and 90.8, respectively indicates positive influence on the crossbreeding program. Though, this is very first work regarding crossbred sheep, further research is needed in corporation with other economic trait associated with growth and reproduction to evaluate all the crossbred genotype as well as select a suitable crossbred for the production of commercial market lamb in Bangladesh.
Show more [+] Less [-]In-vitro Antimicrobial Activity of ZnO Nanoparticles Produced by Hydrothermal Method Against Some Foodborne Pathogens Full text
2024
Pınar Karatepe | Müzeyyen Akgöl | Sinem Bayrak | Gökhan Kürşad İncili
Zinc oxide nanoparticles (ZnO-NPs) are synthesized via a multitude of techniques, resulting in nanoparticles of varying sizes and morphologies that directly influence their antimicrobial efficacy. The objective of this study is to ascertain the particle size and morphology of ZnO-NPs synthesised via the hydrothermal method and to evaluate their in vitro antibacterial effects against Escherichia coli O157, Salmonella Typhimurium, and Listeria monocytogenes, which are important foodborne pathogens. The ZnO-NPs were examined using a scanning electron microscope (SEM). Furthermore, the minimum inhibitory concentration (MIC), minimum bactericidal concentration (MBC), and the diameter of inhibition zones were measured against these pathogenic bacteria. The SEM images revealed that the ZnO-NPs exhibited a uniform distribution, with particle sizes ranging between 23 and 25 nm. The MIC and MBC values against the tested strains were found to range from 20.83 to 41.67 µg/mL and between 66.67- 83.33 µg/mL, respectively. In addition, the diameter of inhibition zones were ranged from 15.16 to 16.96 mm. The findings of the study demonstrated that ZnO-NPs s synthesized via the hydrothermal method exhibited antibacterial effects against both Gram-positive and Gram-negative bacteria. In conclusion, the use of ZnO-NPs can facilitate the improvement of the microbiological quality of foods by the inhibition of foodborne patogens.
Show more [+] Less [-]