Refine search
Results 51-60 of 195
Pollutant Effects and Management of Animal Manure
2024
Fatma Nur Kılıç | Osman Sönmez
Animal manure pollution constitutes a significant environmental issue, particularly in areas with intensive livestock activities. Manure, due to its various pollution loads such as nitrogen, phosphorus, heavy metals, and pathogens, can have adverse effects on soil, water resources, and air quality. Among manure management practices, sustainable methods such as composting, biogas production, and advanced treatment techniques stand out. These methods offer effective solutions for reducing the environmental impact of manure, while also holding the potential to be valued as valuable resources for agriculture and energy production. The growth in the global population along with urbanization has intensified the demand in commerce, industry, and agriculture sectors. This need to satisfy the supply-demand dynamics has led to increased production activities, subsequently giving rise to significant waste management challenges. This review examines the environmental impacts of pollution originating from animal manure, current management strategies, and research developments (R&D) in this field.
Show more [+] Less [-]Revealing the Antioxidant, Phenolic and Beta-Carotene Richness of Sweet Potato (Ipomoea batatas L) Leaves
2024
Md Asadur Rahaman | Deen Mohammad Deepo | Uttam deb | Shahidul Islam
The diverse nutrients found in sweet potato leaves, including vitamins, minerals, and antioxidants, offer a range of health benefits. The presence of carotenoids and polyphenols, both powerful health-promoting compounds, highlights their potential contribution to medical science. The main objective of this study was to ascertain essential functionals substances of antioxidant, phenolic compounds, and β-carotene in the leaves of 14 distinct sweet potato lines cultivated in open field. A comprehensive analysis of antioxidant capacity, phenolic content, and β-carotene was conducted using ABTS, Folin-Ciocalteu, and HPLC techniques, respectively. The study showed that the concentrations of total antioxidants, phenols, and β-carotene differed markedly among the leaf materials. Among the lines, SP-13 stands out with the highest concentration of phenols (124.64 mg/g dry weight), while SP-14 comes in at the opposite end with the lowest amount (62.97 mg/g dry weight) under field conditions. In the case of antioxidant content in line SP-3 showed the highest with 3.55 mg/g dry weight, while SP-14 brings up the lowest with 1.88 mg/g dry weight. Line SP-5 showed the most β-carotene (0.51 mg/g dry weight), while SP-11 had the least (0.05 mg/g dry weight). Therefore, it can be concluded that sweet potato leaves are a valuable dietary source of antioxidants, phenolic compounds, and β-carotene which have beneficial health elements.
Show more [+] Less [-]Determination of the Effect of Thymoquinone on DNA Damage in Kidney Cells Treated to High Glucose Depending on Time and Dosage by Comet Assay
2024
Ayşe Usta | Semiha Dede | Veysel Yüksek | Ahmet Cihat Öner
The purpose of this study was to assess the anti-genotoxic potential of thymoquinone (TQ) against DNA damage in NRK-52E cells treated with high glucose using the comet assay technique single cell gel electrophoresis method. Cells were propagated by regular passages in in vitro conditions. TQ proliferative concentration (10μM) and IC25 (3rd-hour: 550 mM, 12th-hour: 240 mM, 24th-hour: 200 mM) and IC50 (3rd-hour: 760 mM, 12th-hour: 400 mM, 24th-hour: 280 mM) values for each hour of high glucose and were determined separately with MTT method. At these concentrations, the cells were divided into control(C), Thymoquinone (TQ), high glucose(G) and high glucose plus thymoquinone (GT) groups; It was incubated with the indicated substances for 3, 12, 24 hours. DNA damage was evaluated by applying the comet assay protocol and the results were calculated as DNA damage index (DDI). While DDI levels were observed to be significantly higher (p<0.05) in all groups administered high glucose compared to the control, a significant decrease was determined in all groups in which TQ was added along with high glucose. It was determined that high concentrations of glucose had genotoxic effects on kidney cells, and TQ administration together with high glucose, depending on concentration and time, had a significant effect on reducing DNA damage. However, it was concluded that the application of only thymoquinone significantly increased the DDI value compared to the control, and this was a data worth investigating in future studies. Additionally, TQ inhibited DNA damage. These results demonstrated the importance of TQ against nephrotic syndrome with its high antioxidant properties.
Show more [+] Less [-]Kıl, Honamlı ve Kabakulak Keçilerinde CMTM2 ve CSN1S1 Genlerinde Çoklu Doğumla İlişkili InDel Varyantların Belirlenmesi
2024
Bahar Argun Karslı | Ebru Demir
Alfa S1 kazein (CSN1S1) ve CKLF benzeri MARVEL transmembran alanı içeren protein 2 (CMTM2) gen bölgelerinde meydana gelen insersiyon ve delesyon (InDel) gibi varyasyonlar keçilerde bir batında doğan yavru sayısını etkileyebilmektedir. Bu çalışmada ilk defa Kıl (KIL, 66 örnek), Honamlı (HNM, 74 örnek) ve Kabakulak (KBK, 70 örnek) keçilerinde CSN1S1 ve CMTM2 genlerindeki InDel varyasyonların belirlenmesi için toplam 210 hayvan Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PZR) yöntemiyle genotiplendirilmiştir. Her iki gen bakımından tüm keçi populasyonlarının polimorfik bulunduğu çalışmada CSN1S1 geninde bir batında doğan yavru sayısı için avantaj sağlayan genotip (II) frekansı 0,10 (KBK) ile 0,12 (HNM ve KIL) aralığında değişmiştir. CSN1S1 geni için en düşük ve en yüksek gözlenen heterozigotluk (H0) değeri sırasıyla KBK (0,53) ve KIL (0,65) keçilerinde tespit edilmiştir. CMTM2 geni için II genotip frekansı 0,09 (KIL) ile 0,29 (KBK) aralığında değişirken, HO değerinin 0,415 (KIL) ile 0,585 (KBK) aralığında değiştiği belirlenmiştir. Çalışılan her iki gen bölgesi içinde tüm populasyonların Hardy-Weinberg dengesinde olduğu tespit edilmiştir. Çalışmadan elde edilen sonuçlar HNM, KIL ve KBK keçilerinde CSN1S1 ve CMTM2 genleri için istenilen genotip olan II’nın değişen frekanslarda olduğunu ve yeterli genetik varyasyonun bulunduğunu göstermektedir. Bu nedenleCSN1S1 ve CMTM2 gen bölgelerindeki varyasyonların çalışılan yerli keçi ırklarında bir batında doğan yavru sayısının artırılması için yapılacak Marker Destekli Seleksiyon (MDS) çalışmalarında kullanılabileceği düşünülmektedir
Show more [+] Less [-]Karma Yeme Kapya Biberi (Capsicum Annum cv. Kapija) Tozu İlavesinin Bıldırcınlarda Performans, Yumurta Kalitesi ve Yumurta Sarısı Rengi Üzerine Etkisi
2024
Esra Tuğçe Gül | Ahmet Engin Tüzün | Osman Olgun | Alpönder Yıldız
Bu çalışmanın amacı yumurtlayan bıldırcın karma yemlerine katkı maddesi olarak kapya biberi (Capsicum Annum cv. Kapija) tozu ilavesinin performans ve yumurta kalitesine etkisini incelemektir. Çalışma, 18 haftalık yaştaki toplam 54 adet dişi bıldırcın ile 6 tekerrürden oluşan 3 muamele grubunda yürütülmüş olup her tekerrüre 3 adet bıldırcın yerleştirilmiştir. Muameleler bazal rasyona 0, 5 veya 10 g/kg seviyelerinde kapya biber tozu ilavesiyle oluşturulmuştur. Bıldırcınlar muamele rasyonları ile 8 hafta boyunca serbest olarak yemlenmişlerdir. Canlı ağırlık, yumurta verimi, yemden yararlanma oranı, sarı indeksi, ak indeksi ve Haugh birimi karma yeme kapya biberi tozu ilavesinden etkilenmemiştir. Karma yeme kapya biber tozu ilavesi ile yumurta ağırlığı ve kitlesi ile yem tüketimi ve yumurta sarısı a* değeri artmış, ancak yumurta kabuk oranı azalmıştır. Karma yeme 10 g/kg seviyesinde kapya biber ilavesiyle kabuk kalınlığı ile yumurta sarısı L* ve b* değeri azalmıştır. Bu sonuçlara göre yumurtlayan bıldırcın karma yemlerine kapya biberi tozu ilavesi performansı ve yumurta sarısı a* değerini olumlu etkilerken, kabuk kalitesini olumsuz etkilemiştir.
Show more [+] Less [-]Farklı Demirli Gübre Uygulamalarının Kivi Yapraklarının Klorofil, Aktif Demir ve Besin Elementi İçeriklerine Etkileri
2024
Ceyhan Tarakçıoğlu | Derya Türüdü
Bu çalışma, topraktan Fe-EDDHA, Fe-DTPA, Fe-HBED ve FeSO4 ile yapraktan Fe-DTPA, Fe-EDTA, FeSO4 ve Fe-Nano gübre uygulamalarının kivi bitkisinde demir (Fe) klorozunu önleme düzeylerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Topraktan ağaç başına 5 g Fe uygulanırken, yapraktan Fe-Nano 10 mg L-1, diğer gübreler ise 75 mg Fe L-1 dozlarında uygulanmıştır. Farklı dönemlerde (çiçeklenme, meyve tutumu ve vejetasyon ortası) yaprak örnekleri alınarak bitkilerin toplam ve aktif Fe, toplam klorofil ve bazı besin elementi içeriklerine etkileri araştırılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, kivi yapraklarının toplam Fe içeriği çiçeklenme döneminden sonra azalmakla birlikte; aktif Fe ve klorofil içerikleri ile aktif Fe/toplam Fe oranının arttığı tespit edilmiştir. Yapraklar, Fe ve Mg hariç, tüm uygulamalarda genellikle yeterli düzeylerde besin elementi içeriklerine sahip olmuşlardır. Diğer taraftan, sırasıyla yapraktan Fe-EDTA, FeSO4 ve Fe-DTPA uygulamaları ile topraktan FeSO4, Fe-HBED ve Fe-EDDHA uygulamalarının kivide Fe klorozunu önlemede daha etkili oldukları belirlenmiştir.
Show more [+] Less [-]Gümüşhane İlindeki Halk Çeşmesi Sularının Kalitesinin İncelenmesi ve Cryptosporidium spp. Varlığının PCR Yöntemiyle Araştırılması
2024
Mustafa Atasever | Halit Mazlum | Burak Çevik | Halil Üzüm
Bu çalışmada Gümüşhane’nin Merkez ve ilçelerindeki (Kelkit, Şiran, Köse, Kürtün ve Torul) 97 halk çeşmesinden alınan su numunelerinin fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik kalitesi incelenmiştir. Ayrıca numunelerde Cryptosporodium spp. varlığı konvansiyonel PCR yöntemiyle araştırılmıştır. Çalışmada numunelerin hepsinde pH, elektriksel iletkenlik, nitrit (NO2) ve amonyum (NH₄⁺) değerleri içme suyu yönetmeliğine ve standardına (TS 266) uygun bulunmuştur. Numunelerin %16,49’unun bulanıklık değerlerinin yönetmelikte belirtilen sınır değerin üzerinde olduğu belirlenmiştir. Numunelerin %4,12’sinin sertlik değerlerinin Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) belirlediği sınır değerin üzerinde olduğu saptanmıştır. Ağır metal açısından, 2 (%2,06) numunenin demir (Fe), 3 (%3,09) numunenin ise alüminyum (Al) miktarları yönetmelikte ve TS 266’da belirtilen sınır değerlerin üzerinde olduğu saptanmıştır. Mikrobiyolojik olarak, numunelerin %39,18’inin E.coli ve koliform grubu bakteri yönünden ilgili yönetmelik ve TS 266 standardına uygun olmadığı belirlenmiştir. Numunelerin hiçbirinde Cryptosporodium spp. saptanmamıştır. Gümüşhane halk çeşmelerinin bazılarının halk sağlığı açısından riskli olduğu kanaatine varılmıştır.
Show more [+] Less [-]Kastamonu Sarımsak İşleme Tesisleri Durum Analizi, Sorunları ve Beklentileri
2024
Hüseyin Güran Ünal
Sarımsak gerek lezzeti, gerekse sağlığa faydaları sebebiyle geniş kullanım alanı bulmaktadır. Dünyada ve Türkiye’de sarımsak üretimi ve tüketimi artmaktadır. Kuru baş sarımsak olarak tüketimi yaygın olmakla beraber toz, cips, püre, ekstrat, tablet, sos, yağ şeklinde de kullanılmaktadır. Yemeklere doğrudan katılması dışında sarımsak, sucuk, çemen, pastırma, baharat, konserve, salamura, turşu, yoğurt, salça ve benzeri gibi ürünlerin yapımında da kullanılabilmektedir. Türkiye sarımsak üretiminin yaklaşık %20 sini karşılayan Kastamonu ilinde, sarımsak bir numaralı tarımsal üretimdir. Coğrafi işaretli Taşköprü sarımsağı Kastamonu’yu çağrıştıran ilk üründür. Binlerce aile geçimini sarımsak üretimi ile sağlamaktadır ve yoğun işgücü gereksinimine ihtiyaç duymaktadır. Kastamonu’da üretilen sarımsağın büyük bölümü el bağı şeklinde pazarlarda tüketiciye ulaşmaktadır. Bunun dışında marketlerde yer alan filelenmiş sarımsak, başta sucuk-pastırma-turşu-gıda sektörlerinde kullanıma sunulan soyulmuş sarımsak, püre, siyah sarımsak gibi katma değeri yüksek ürünler de Kastamonu’daki tesislerde işlenip yurt geneline pazarlanmaktadır. Bu çalışmada Kastamonu’daki sarımsak sanayisini oluşturan tesislerin durumları incelenmiş, sorunları tespit edilip, çözüm önerileri geliştirilmeye çalışılmıştır. Taşköprü sarımsağının geleceği, Kastamonu’daki sarımsak sanayisinin gelişmesine bağlıdır. Sektöre destek olunmalı, katma değeri yüksek ürünler geliştirilerek dış pazarlara açılım sağlanmalıdır.
Show more [+] Less [-]Pinus brutia İbrelerinde Ağır Metal-Fungal Mikrobiyota Etkileşiminin Metagenomik Karakterizasyonu
2024
Melike Çebi Kılıçoğlu
Ağır metallerin biyolojik olarak ıslahında alternatif bir çözüm olarak funguslar etkili bir yöntem olarak kabul edilmektedir. Çalışmanın amacı, uzun süreli ağır metalle kontamine olmuş Samsun Organize Sanayi Bölgesi ve Adalar Orman bölgesinden alınan Pinus brutia ibrelerinde karşılaştırmalı olarak ağır metal konsantrasyonlarını belirlemek ve potansiyel biyoremediatörler olabilecek mantar mikobiyomunu değerlendirmekti. Çalışma sonucunda ibre numunelerinde Cu, Pb, Zn, Mn, Cr, Cd, Ni, Se, As, Li, V ve Co elementlerinin analizleri yapılmış, bu elementlerden Ni, As, Li, V ve Co element konsantrasyonları belirlenebilir limitlerin altında kalmıştır. Diğer elementlerin tamamında ise Samsun OSB’de elde edilen konsantrasyonlar, Adalar bölgesinde elde edilen konsantrasyonlardan daha yüksek seviyededir. Bunun yanı sıra metagenomik analiz sonucunda, Samsun OSB P. brutia ibrelerinde sırasıyla Aureobasidium (%27,5), Gibberella (%20,7), Cladosporium (%14), Articulospora (%5,8), Helicoma (%3,1), Alternaria (%1,7), Hazslinszkyomyces (%1,6) ve Lasiodiplodia (%1) cinsleri belirlenirken Samsun Adalar mikobiyomunda sırasıyla Phaeococcomyces (%22,8), Hormonema (%19,1), Aureobasidium (%13,8), Cladosporium (%6,5), Alternaria (%4,6), Neosetophoma (%3,1), Rachicladosporium (%3), Ophiosphaerella (%2,1), ve Phaeosclera (%1,8) cisleri saptanmıştır. Sonuçlar element konsantrasyonundaki fazlalığa dirençli olduğu bilinen taksonların ortamda dominant olduğunu göstermektedir. Gelecekte bu çalışma sürdürülebilir temiz bir çevre için ağır metal kirliliğinin biyolojik kaynaklar kullanılarak iyileştirilmesi yaklaşımlarına yönelik yenilikçi stratejilerin geliştirilmesine referans teşkil edebilir.
Show more [+] Less [-]Türkiye’de Buğday Üretiminde Kullanılan Gübrelerin Karbon Ayak İzine Etkisi
2024
Savaş Kuşcu | Kıvılcım Çaktü Güler
Buğday özellikle insanların beslenmesinde büyük rol üstlenmiştir. Yetiştirilmesi son derece zahmetsiz olsada yapılan araştırmalar, iklim değişikliğinden buğdayında olumsuz etkileneceğini ortaya koymuştur. Anadolu’da buğday ekili alanlarda verim ve kaliteyi arttırmak için gübreleme yapılmaktadır. Gübreleme yapılırken uygulanan miktara, uygulama zamanına ve gübre türüne dikkat edilmesi gerekir. Kontrolsüz yapılan gübreleme toprağa ve çevreye zarar vermektedir. Toprağı verimsiz hale getirirken, atmosferede sera gazı salınımına neden olacaktır. Bu durum ise buğday üretiminde ki karbon ayak izinin artmasına neden olacaktır. Yaptığımız bu çalışma da buğday üretimi yapılırken çiftçiler tarafından kullanılan gübrelerin, kullanım miktarına bağlı olarak ürettiği karbon ayak izini hesapladık.
Show more [+] Less [-]