Refine search
Results 631-640 of 2,985
Niğde Bölgesinde Bulunan Ökse Otunun Yem Değerinin In Vitro Gaz Üretim Yöntemi İle Belirlenmesi
2018
Mustafa Boga | Sema Yaman | Sibel Canoğlu Doğan | Aykut Burğut
Bu çalışma, ökse otu (ÖO) olarak bilinen (Viscum album L.)’nin yem değerinin ortaya konulması amacı ile yürütülmüştür. Bu nedenle, kayısı (Purunus cinsi) ve badem (Amygdalus communis L.) ağaçlarından alınan ÖO numuneleri; bütün bitki, sap, yaprak ve meyveler olmak üzere dört alt gruba ayrılmıştır. Kesimhaneden alınan rumen sıvısı ve içeriği kullanılarak In vitro gaz üretim tekniği ile ÖO örnekleri 3, 6, 9, 12, 24, 48, 72 ve 96 saat süre ile inkübe edilmiştir. Örneklerin In vitro organik madde sindirilebilirliliği (OMS), metabolize olabilir enerji (ME) ve net enerji laktasyon (NEL) değerleri 24 saatlik gaz çıkışına bağlı olarak hesaplanmıştır. Kayısı ağacından toplanan ÖO bitkisinin farklı kısımlarındaki (bütün bitki, sap, yaprak ve meyveler) ham protein, ham yağ, ADF ve NDF içerikleri, 90,25 ile 120,82, 80,05 ile100,13, 190,29 ile 330,17, 280,85 ile 500,86 g kg-1 KM aralığında bulunurken badem ağaçlarından toplanan ÖO bitkilerinin aynı ham besin madde içerikleri sırasıyla 100,37 ile 140,67, 80,42 ile 100,35, 200,45 ile 360,87, 340,29 ile 530,10 g kg-1 KM olarak bulunmuştur. Kayısı ağaçlarından toplanan ÖO’nun OMS, ME ve NEL değerleri, 0,60 ile 0,74, 9,0 ile 11,17 ME kg-1 KM ve 6,08 ile 7,71 NEL kg-1 KM iken badem ağaçlarından toplanan ÖO In vitro gaz testinden hesaplanan aynı parametreleri sırasıyla 0,63 ile 0,76, 9,40 ile 11,26 ME kg-1 KM ve 6,39 ile 7,98 NEL kg-1 KM arasında değişmiştir. Ökse otunun farklı bölümlerinin OMS, ME ve NEL değerlerinde istatistiksel olarak farklılıklar elde edilmiştir. Genel olarak, ÖO protein ve lif açısından uygun, kaba yemlerle karşılaştırıldığında ham yağ içeri bakımından yüksek ve ME ve NEL içeriğin bakımından ise hayvan beslemede hammadde olarak kullanılacak kadar iyi olduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak, sağlık ve performans üzerindeki zararlı etkileri beslenme denemelerinde gösterilmedikçe ökse otu, geviş getirenlerin rasyonlarında kullanılabilecek iyi bir potansiyel yem maddesidir.
Show more [+] Less [-]Farklı Oranlarda Keçiboynuzu Unu İçeren Pestillerin Bazı Fiziksel, Kimyasal ve Duyusal Özelliklerinin Belirlenmesi
2018
Emine Nakilcioğlu Taş | Büşra Çakaloğlu | Semih Ötleş
Pestil; Türkiye’ de genellikle kış aylarında tüketilmek üzere, dut, üzüm, kayısı, erik gibi birçok meyveden elde edilebilen vitamin ve mineral içeriği yüksek bir gıdadır. Yapılan bu çalışmada pestilin üretiminde kullanılan buğday nişastasının farklı oranlarda keçiboynuzu unu ile ikame edilmesi sonucunda elde edilen geleneksel ürünün protein içeriği ve dolayısıyla fonksiyonelliğinin artırılması amaçlanmaktadır. Bunun için dut ve hurma pestilleri, %25-%50-%75 oranlarında keçiboynuzu unu ile ikame edilerek üretilmiştir. Pestillerin kimyasal kompozisyonları (nem, kül, yağ, protein, toplam karbonhidrat), enerji değerleri, kalınlık değerleri, pH, titrasyon asitliği, HMF içerikleri, renk özellikleri (L*, a*, b*), mineral içerikleri (Ca, Fe, K, Mg, Na, Zn, P) ve duyusal analizleri gerçekleştirilerek ürünlerin besinsel özellikleri ortaya konulmuştur ve analiz sonuçları tek yönlü varyans analizinden yararlanılarak istatiksel açıdan değerlendirilmiştir. Çalışmanın sonucunda keçiboynuzu unu ile ikame edilen pestillerin makro besin ögelerinde belirgin bir artış meydana geldiği ve dolayısıyla ürünün besleyici değerinin arttığı tespit edilmiştir. Ayrıca %25 oranında keçiboynuzu unu ikameli dut ve hurma pestillerinin duyusal açıdan renk, görünüş ve tat-koku özellikleri değerlendirildiğinde en çok beğenilen pestil örneği olduğu belirlenmiştir.
Show more [+] Less [-]Maclura pomifera (Osage Orange) Meyve Özütünden Elektroeğirme Yöntemiyle Üretilen Membranların Karakterizasyonu
2018
Rifat Battaloğlu | Emine Müge Pekacar
Bu çalışmada yaygın nanolif elde etme yöntemi olan elektroeğirme yöntemi ile Maclura pomifera meyve özütü kullanılarak kitosan-etilendiamin tatraasetik asit/polivinilalkol (CS-EDTA/PVA) polimerleri ile nanolif sentezlenmiştir. Elde edilen nanoliflerin yapısı ve çapları taramalı elektron mikroskopu (SEM) kullanılarak görüntülenmiştir. Kimyasal bağlanma özellikleri ise Fourier Dönüşümlü Kızılötesi Spektroskopisi (FT-IR) ile belirlenmiştir. Nanolifin sıcaklığa bağlı kütle değişimi Termogravimetrik Analiz (TGA) analizi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın son aşamasında ise özüt ve nanolifin toplam fenolik madde içerikleri belirlenmiştir. Nanolife ait toplam fenolik madde içeriklerinin zamana bağlı olarak değişimleri incelenmiştir. Elde edilen sonuçlar Maclura pomifera yüklü nanolifin oluştuğunu göstermiştir. Bu nanolifin sıcaklığa dayanıklı bir yapısı olduğunu ortaya çıkmıştır. Ayrıca fenolik bileşiklerin özütten az miktarda nanolife geçtiği ancak nanolif oluştuktan sonra toplam fenolik madde miktarlarında önemli bir değişiklik olmadığı belirlenmiştir.
Show more [+] Less [-]Gıdalarda Mikrobiyel Faliyetler Sonucu Oluşan Biyojen Aminler
2018
Simge Aktop | Pınar Şanlıbaba
Biyojen aminler, amino asitlerin mikrobiyel dekarboksilasyonu yoluyla veya aldehit ve ketonların aminasyonu ve transaminasyonu yoluyla oluşan, başta proteince zengin gıdalar olmak üzere birçok gıdada bulunabilen azotlu organik bileşiklerdir. Enterococcus, Lactobacillus, Leuconostoc ve Enterobacteriaceae ailesi gibi dekarboksilaz pozitif mikroorganizmaların gıdalardaki faaliyetleri sonucunda oluşmaktadırlar. Histamin, tiramin, putresin, kadaverin, triptamin, β-feniletilamin, spermin ve spermidin gıdalarda en fazla bulunan biyojen aminler arasındadır. Biyojenaminler yüksek konsantrasyonlarda alındıklarında toksik etki göstermekte ve hipo- ve hipertansiyon, migren, mide bulantısı, kusma, ateş ve solunum sıkıntısı gibi gıda zehirlenmesi semptomları benzeri önemli sağlık sorunlarına neden olabilmektedirler. Biyojen aminlerin sahip oldukları bu toksik etkilere rağmen, gıdalarda bulunma limitlerine dair henüz ortak bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Günümüzde güvenli gıdalara olan ilginin giderek artması, biyojen amin gibi bileşiklerin tespit edilmesini zorunlu hale getirmiştir. Bu amaçla son yıllarda birçok moleküler tabanlı teknik geliştirilmiştir. Bu derlemede, mikrobiyel faaliyetler sonucu oluşan biyojen aminler ele alınmış olup, bu biyojen aminlerin bulundukları gıda grupları ve sağlık üzerine etkileri incelenmiştir.
Show more [+] Less [-]Malacosoma neustria Larvalarına Farklı Sekonder Maddelerin Sinerjistik Etkisi
2018
Oğuzhan Yanar
Bu çalışmada polifag bir tür olan Malacosoma neustria’nın son larva döneminde toplam diyet tüketim miktarı, pupa ağırlıkları, pupaların lipit ve protein miktarları ve gelişme sürelerine sekonder maddelerin sinerjistik etkisi araştırılmıştır. Kontrol diyetine farklı konsantrasyonlarda (%1, 3, 5) tanik asit, galik asit ve p-Kumarik asit katılarak 9 diyet hazırlanmıştır. Kontrol diyetine %3 konsantrasyonda tanik asit, galik asit ve p-Kumarik asit katılarak ikili kombinasyonlu 3 diyet hazırlanmıştır. Üçlü kombinasyonda bir diyet yapılarak toplamda 14 diyet ile tercihsiz beslenme deneyi yapılmıştır. Lipit miktarının belirlenmesinde kloroform kullanılmıştır. Protein analizi semi-mikro Kjeldahl metodu ile Kjeltec Auto 1030 analizörü (Tecator, Sweden) ile yapılmıştır. İstatistik analizlerde ANOVA-Dunnet testi kullanılmıştır. Kontrol grubuna göre hem tanik asit hem de p-Kumarik asit içeren diyetlere ilave edilen madde konsantrasyonu arttıkça, M. neustria larvalarının toplam diyet tüketim miktarlarında, pupa protein ve lipit miktarlarında azalma olduğu bulunmuştur. Gallik asit ilave edilen diyetlerde gallik asit konsantrasyonu arttıkça toplam tüketim miktarının arttığı belirlenmiştir. Diyete ilave edilen tanik asit konsantrasyonu arttıkça gelişim süresinin uzadığı bulunmuştur. Bu çalışmada kullanılan sekonder maddelerin ilgili konsantrasyonlarına ve kombinasyonlarına larvaların dirençli olduğu ve pupa dönemine ulaşabildikleri gözlemlenmiştir.
Show more [+] Less [-]Genotyping via Sequence Related Amplified Polymorphism Markers in Fusarium culmorum
2018
Işıl Melis Zümrüt | Berna Tunalı | Bayram Kansu | Gülşen Uz | Emre Yörük | Fatih Ölmez | Ayşegül Sarıkaya
Fusarium culmorum is predominating causal agent of head blight (HB) and root rot (RR) in cereals worldwide. Since F. culmorum has a great level of genetic diversity and the parasexual stage is assumed for this phytopathogen, characterization of isolates from different regions is significant step in food safety and controlling the HB. In this study, it was aimed to characterize totally 37 F. culmorum isolates from Turkey via sequence related amplified polymorphism (SRAP) marker based genotyping. MAT-1/MAT-2 type assay was also used in order to reveal intraspecific variation in F. culmorum. MAT-1 and MAT-2 specific primer pairs for mating assays resulted in 210 and 260 bp bands, respectively. 11 of isolates were belonged to MAT-1 type whereas 19 samples were of MAT-2. Remaining 7 samples yielded both amplicons. Totally 9 SRAP primer sets yielded amplicons from all isolates. Genetic similarity values were ranged from 39 to 94.7%. Total band number was 127 and PCR product sizes were in the range of 0.1-2.5 kb. Amplicon numbers for individuals were ranged from 1 to 16. According to data obtained from current study, SRAP based genotyping is powerful tool for supporting the data obtained from investigations including phenotypic and agro-ecological characteristics. Findings showed that SRAP-based markers could be useful in F. culmorum characterization.
Show more [+] Less [-]Kapıaçmaz Göleti (Kovancılar, Elazığ) Zooplankton’unun Mevsimsel Değişimi
2018
Hilal Bulut
Bu çalışmanın amacı, Kapıaçmaz Göleti zooplankton faunasının tespiti ve mevsimsel değişiminin belirlenmesidir. Zooplankton örnekleri Temmuz 2017 - Haziran 2018 tarihleri arasında mevsimsel olarak, belirlenen 2 istasyondan 55 μm göz açıklığında plankton kepçesi kullanılarak, yatay çekimlerle toplanmıştır. Zooplanktonda Rotifera grubundan 17 Cladocera grubundan 4 ve Copepoda grubundan 3 tür olmak üzere toplam 24 tür tespit edilmiştir. Zooplankton gruplarının toplam birey sayılarına göre Rotifera en baskın (%72,42) grup olup, bunu Cladocera (%33,70) ve Copepoda (%17,32) izlemiştir.
Show more [+] Less [-]Özlüce Baraj Gölü’ndeki Capoeta trutta (Heckel, 1843) populasyonunda Balık Boyu-Otolit Biyometrisi İlişkisi
2018
Mustafa Düşükcan
Bu çalışmada, Elazığ-Bingöl il sınırında, Peri çayı üzerinde bulunan Özlüce Baraj Gölü’nden elde edilen karabalık, Capoeta trutta (Heckel, 1843)’da otolit biyometrisi total boy ilişkisi araştırıldı. Bu amaçla, Eylül 2017–Aralık 2017 tarihleri arasında toplam 115 örnek (60 erkek ve 55 dişi) incelendi. Balık örneklerinin Total boyları (TB) ölçüldükten sonra eşey tespiti yapıldı. Her bir balığın sağ ve sol otolitleri çıkarıldı ve ölçüme hazır hale getirildi. Otolit ağırlıkları (OA) 0,0001g hassasiyette tartıldı. Otolit uzunluğu (OU) ve otolit genişliği (OG) bilgisayar destekli görüntü analiz programı kullanılarak ölçüldü. Sağ ve sol otolitler ile erkek ve dişi otolitlere ait OU, OG ve OA değerleri arasındaki farklar istatistiki olarak önemsiz bulundu. Tüm populasyonda TB: 118-381 mm, OU: 1,536-3,734 mm, OG: 1,049-2,585 mm ve OA: 1,10-13,90 mg arasında tespit edildi. TB ile OU, OG ve OA arasındaki pozitif yönde kuvvetli bir ilişki olduğu görüldü.
Show more [+] Less [-]An Evaluation of Climate Mitigation Adoption Technologies in Improving Rural Households’ Livelihood Outcomes: The Case of Eastern Oromia, Ethiopia
2018
Beyan Ahmed Yuya | Nano Alemu Daba
Agricultural technologies are seen as an important route out of poverty in most of the developing countries. However, the rates of adoption of these technologies have remained low in most of these countries. This study aim at shedding some light on an evaluation of climate mitigation agricultural adoption technologies, and its contribution to rural livelihood outcomes in Gurawa district using cross sectional data collected from randomly selected 180 sample households during the 2016 crop production season. Multivariate probit and Propensity score matching was used to identify impacts of adoption technologies, and to identify factors affecting smallholder farmers’ multiple technology adoption decisions. The results showed that the probability of adoption of agricultural technologies are influenced by several factors: family size, economical active members, education level, age of the household head, social status, soil fertility status, distance from extension office, land holding, distance to markets and distance to weather road. The impact evaluation results indicated that on average, the participation household in soil conservation has increased food security status and asset accumulation nearly by 38% and 15%, respectively, however it decreases the rate of poverty nearly by 51 percent. Use of improved seeds increased food security status and decreased poverty rate nearly by 38% and 44%, respectively. On the other hand, use of irrigation technology increased food security status and asset accumulation nearly by 23% and 31.8%, respectively, whereas it decreases the rate of poverty nearly by 29 percent. Similarly, adoption of row planting methods increased food security status and asset accumulation nearly by 28.7% and 15.5%, respectively, whereas it decreases the rate of poverty nearly by 51.5 percent. Therefore, policy makers should give due emphasis to the aforementioned variables to increase adoption technologies and improve the livelihood of the rural households.
Show more [+] Less [-]Flow Sitometri ile Bazı Ispanak Aksesyonlarının Çekirdek DNA İçeriklerinin Belirlenmesi
2018
Murat Deveci | Özcan Yavaş | Nihan Sahin | Metin Tuna
Bu araştırmanın amacı, yurt dışından elde edilmiş olan 53 ıspanak (Spinacia oleracea L.) aksesyonunun flow sitometri ile ploidi düzeylerini belirlemektir. Araştırma verilerine göre; ıspanak aksesyonlarının çekirdek DNA içerikleri arasındaki farklılıkların istatistiki olarak önemli olduğu saptanmıştır. Araştırmada kullanılan ıspanak aksesyonlarının ortalama çekirdek DNA içeriği 2,225 pg/2C (Esfenaj çeşidi) ile 2,059 pg/2C (Matador ve Godir çeşitleri) arasında değişmiştir. Kök ucu meristem dokuları kullanılarak yapılan kromozom sayımlarında analiz edilen tüm bitkilerin 2n=12 kromozoma sahip oldukları ve dolayısıyla diploid oldukları belirlenmiştir. Bu nedenle çalışmada kullanılan aksesyonların tamamının diploid olduğu kabul edilmiştir. 2C DNA içeriklerine göre yapılan kümeleme analizi sonuçlarına göre iki ana küme altında sekiz farklı kümenin oluştuğu görülmüştür. Aksesyonların kümelenmesi çoklu karşılaştırma testinde de benzer sonucu vermiştir. Ispanak aksesyonlarında ploidi seviyelerini belirlemeye yönelik olarak yapılan bu çalışma sonucunda çalışmaya konu olan 53 ıspanak aksesyonu ile ileride yapılacak ıslah çalışmalarında araştırmacılara önemli bir zaman, enerji ve emek tasarrufu sağlayacaktır.
Show more [+] Less [-]