Refinar búsqueda
Resultados 161-170 de 195
Siyez, Dinkel ve Kavılca Unu ile Kaplanmış Tavuk Nuggetların Soğukta Depolama Süresince Bazı Kalite Özelliklerinin İncelenmesi
2024
Eylem Ezgi Fadıloğlu | Haluk Ergezer | Engin Demiray
Bu çalışmanın amacı, Siyez, Kavılca ve Dinkel gibi atalık buğday unlarının tam buğday unu yerine kaplama formülasyonlarında kullanılmasının tavuk nuggetların kalitesi üzerine etkilerini araştırmaktır. 4°C’de 7 gün depolanan derin yağda kızartılmış tavuk nuggetların kimyasal özellikleri, kalite karakteristikleri, pH, lipid oksidasyonu, renk, doku ve duyusal özellikleri değerlendirilmiştir. Hamur formülasyonları, nuggetların kimyasal ve kalite özelliklerini önemli ölçüde etkilediği, Dinkel unu ile kaplanan tavuk nuggetlarda kaplama kalınlığının, kaplama yapışma oranının ve pişirme veriminin en yüksek olduğu tespit edilmiştir. Kontrol örneklerinin renk puanlarının depolama süresi boyunca azaldığı, atalık unlarla kaplanmış tavuk nuggetların renk puanlarının değişmediği tespit edilmiştir. 0. günde Siyez unu ile kaplı örnekler en yüksek lezzet puanını alırken, 3. günde örneklerin lezzet puanlarının birbirine yakın olduğu tespit edilmiştir. Depolamanın 7. gününde kontrol örneği en düşük lezzet puanını almıştır. Siyez unu ile kaplanmış tavuk nuggetların sululuk puanlarının depolama süresince değişmediği, doku puanlarının arttığı tespit edilmiştir. Siyez ve Kavılca unu ile kaplanmış nuggetların genel kabul edilebilirlik puanları depolamanın 0. ve 3. günlerinde kontrol örnekleriyle benzer bulunmuştur. Doku profil analizinde, tüm nuggetlarin sertlik, yapışkanlık, elastikiyet ve sakızımsılık değerleri arasında anlamlı bir farklılık olmadığı belirlenmiştir. Depolama süresi arttıkça Kavılca unu ile kaplı örneklerin sertlik değerinin arttığı, çiğnenebilirlik değerlerinin azaldığı tespit edilmiştir.
Mostrar más [+] Menos [-]Kitosan ve Organik Asitli Çözeltilerinin Mısır Silajı Kalitesine Etkileri
2024
Selim Sırakaya
Silaj grubu yemlerin, belirli kalite standartlarında muhafaza edilmeleri noktasında, bazen katkı maddesi kullanımı önemlidir. Bu çalışma kapsamında, non-toksik, antimikrobiyal, antifungal ve biyobozunur özeliklere sahip kitosan ve kitosanın asetik ve laktik asitle hazırlanan jelatinize çözeltilerinin, mısır silajında katkı olarak kullanım potansiyelinin araştırılması amaçlanmıştır. Kitosan ve organik asitli çözeltileri, mısır silajına iki farklı biçimde uygulanmıştır. Mısır silajına, %0,5 - %1,0 ve %2,0 oranlarında kitosan karıştırılmış ayrıca %2’lik asetik ve laktik asit çözeltilerine, %0,0 - %1,0 ve %2.0 kitosan ilave edilerek hazırlanan jelatinize karışımlar, %10 oranında mısır silajına püskürtülmüştür. Kitosanlı gruplarda, ham protein (HP), toplam sindirilebilir besinler (TSB) ve enerji değerleri (ME, NEL, NEM, NEG), diğer gruplara oranla yüksek bulunmuştur. NDF ve ADF’de çözünmeyen kalıntıların HP değerleri (NDICP, ADICP), %2,0 kitosanlı grupta daha yüksek bulunmuştur. Nispi yem değeri (NYD), kitosanlı gruplarda yüksek bulunmuştur. Besin maddeleri tüm gruplar arasında değişkenlik göstermiş, fakat değişkenliklerin gruplar arasındaki kolerasyonu uyumlu bulunmamıştır. Amonyak azotu (NH3-N) en fazla %2,0 kitosan grubunda görülmüştür. Bütirik asit sadece kitosanlı gruplarda tespit edilmiştir. Laktik, asetik ve propiyonik asit miktarları gruplar arasında farklılık göstermiş fakat bu farklılıklar katkı uygulama oranları nispetinde olmadığı belirlenmiştir. Küf sadece kontrol grubunda tespit edilmiş, uygulama gruplarında ise görülmemiştir. Laktik asit bakterileri (LAB) uygulama gruplarında, kontrol grubuna oranla daha az bulunmuş ve en az %2,0 kitosan grubunda görülmüştür. Enterobakteri grubu mikroorganizmalar uygulama gruplarında tespit edilmemiştir. Maya en fazla kitosanlı gruplarda görülmüştür. Sonuç olarak kitosan ve kitosanlı çözeltiler, bazı parametrelerde olumlu değişimlere sebep olsa da genel olarak fermantatif ve mikrobiyoljik kalite bakımından istenilen düzeyde iyileştirme sağlamamıştır.
Mostrar más [+] Menos [-]Yeni Bir Toprak Patojeni: Phytopythium
2024
Çigdem Özkan Kahraman | Figen Yıldız
Phytopythium genusu önceleri Pythium cinsi altında yer alan, taksonomik çalışmaların devam etmesiyle birlikte Pythium genusundan ayrılan, günümüzde ise Pythium genusuna göre daha farklı özellikleri ortaya konmuş ve daha yeni anlaşılmaya başlamış toprak kaynaklı bir patojen grubudur. Phytopythium cinsi içinde yer alan toprak kaynaklı organizmalar Phytophthora ve Pythium türleri ile yakından ilişkili, benzer morfolojik yapı ve biyolojiye sahip organizmalardır. Phytopythium genusunda yaklaşık olarak 20 tür bulunmakta ve çoğu tür konukçu bitkilerde saprofitik olarak yaşamını devam ettirmektedir. Patojen olan türler ise konukçu bitkiler için oldukça tehlikeli ve potansiyel tehdit oluşturmaktadırlar. Bu türler içinde özellikle Phytopythium vexans dikkat çekmektedir. Yapılan çalışmalar incelendiğinde Pp. vexans’ın kültür bitkilerinin yanı sıra odunsu bitkilerde ve süs bitkilerinde de ciddi zararlar meydana getirdiği görülmektedir. Bu çalışmanın amacı Phytopythium genusunun genel özelliklerini tanıtabilmek, Phytophthora ve Pythium genusundan farklılaşan ve benzeşen özelliklerini ortaya koyabilmek, özellikle bitkilerde patojenik tür olan ve Türkiyede de son yıllarda çeşitli bitkilerde patojen olduğu saptanan ve önemi vurgulanan Pp. vexans hakkında ayrıntılı bilgi vermektir. Bu derlemede Phytopythium genusu hakkında genel bilgilendirmenin yanı sıra Pp. vexans’ın morfolojik özellikleri, konukçu bitkilerde meydana getirdiği hastalık belirtileri, tanılanmasında kullanılan yöntemler, dünyada ve Türkiye’de yürütülen çalışmalar ve savaşımına yönelik stratejilere yer verilecektir. Böylece toprak kaynaklı olan bu patojen grubunun tarımsal üretimde meydana getirdiği potansiyel tehdit hakkında fikir sahibi olunacaktır.
Mostrar más [+] Menos [-]Aydın İli Pamuk Üretiminde Bitki Koruma Sorunları
2024
Ayşe Yeşilayer | Bilge Gözener | Cengizhan Ünal
Pamuk üreticileri ile yapılan anket çalışması Aydın’ın Koçarlı ilçesinde 2023 yılında 50 çiftçi ile birebir görüşülerek yürütülmüştür. Anket toplam 34 sorudan oluşmakta olup 17’si yabancı otlar ve bitki koruma sorunları ile ilgilidir. Çalışmada elde edilen bulgulara göre; üreticilerin tamamı erkektir ve %32’si ilk okul mezunudur. Çalışmada pamukta bitki koruma sorunları ile ilgili verilere bakıldığında; yabancı ot olarak en çok Kanyaş (Sorgum halepense) (%41) ve Köpek üzümü- Solanum nigrum en az ise Yapışkan otu- Setaria verticillata (%4) ile süpürge otu-Descurainia sophia (%2)’nun sorun olduğu görülmüştür. Çiftçiler zararlı olarak iki noktalı kırmızıörümcek (Tetranchus urticae) (%38) ve afit (%28)’in en yoğun olarak görüldüğünü ve problem olduklarını belirtmişlerdir. Çalışma sonunda çiftçilerin bitki koruma sorunları hakkında yeterince bilgi sahibi olmadıkları, bu konularla ilgili gerekli yerlere danışmadıkları, pestisit kullanımı ve uygulama sırasında veya sonrasında da gerekli tedbirleri almadıkları belirlenmiştir.
Mostrar más [+] Menos [-]The Impact of Food Safety Criteria on Fruit and Vegetable Exports from Türkiye to The European Union
2024
Mithat Direk | Hasan Arısoy | Huseyin Ozen
Food safety has become an increasingly important issue as people become more concerned about access to healthy food. Particularly in affluent societies such as the European Union, the increasing consumption of unhealthy fruits and vegetables and carcinogenic residues are constantly on the agenda. Reducing aflatoxin levels in dried foods to below health risk levels, eliminating them from food and ensuring access to healthy food are essential for food safety and human health. In this study, the impact of food safety practices in fruit and vegetable trade between the European Union and Türkiye was examined using mandarins, one of Türkiye’s main fresh fruit and vegetable exports, and the European Union Rapid Alert System for Food and Feed (RASFF) notifications for food and feed for the period between 2019 and 2022. The reasons for these notifications and the requests made in this context were examined and a TOWS analysis matrix was created based on the findings obtained. In conclusion, residue and aflatoxin inspections should be included in traceability activities in Türkiye. Producers need to be informed to ensure the effectiveness of inspections. It is crucial to provide adequate support to producers to improve storage conditions for perishable and dry products and to encourage the use of the latest production techniques. It is of great importance to raise awareness of these techniques among producers. Thus, the European Union can be an alternative market to the Russian Federation, which is Türkiye’s largest trading partner.
Mostrar más [+] Menos [-]The Effects of Different GA3 and Mycorrhiza Dosages on Mini Tuber Production in Potatoes
2024
Burak Dinçel | Güngör Yılmaz
This study was conducted in 2017 under greenhouse conditions using selected four different potato clones to determine the effects of different doses of GA3 and arbuscular mycorrhizal fungus on mini tuber production. The research, carried out in a randomized complete block design with three replications, applied GA3 doses of 0, 5, 10, and 15 ppm, and mycorrhizal inoculat doses of 0, 500, 1250, and 2000 mg/100 tubers. Parameters including emergence time, plant height, main stem number, tuber number, average tuber weight, tuber size distribution (>45 mm, 28-45 mm, <28 mm), and maturity period were examined. The effect of GA3 application on all investigated parameters except the number of main stems was significant, statistically. The highest mini tuber number (9.1 tubers) and mini tuber yield (408.4 g/pot) were obtained from the application of 15 ppm GA3, while the highest average mini tuber weight (46.74 g) was obtained from the control group. In mycorrhizal applications, the highest tuber number was obtained at a dose of 500 mg/100 tubers, and the highest mini tuber weight and yield were obtained at a dose of 1250 mg/100 tubers. As a result of the study, it was determined that the application of 15 ppm GA3 is suitable due to its positive effect on mini tuber multiplication, and the mycorrhizal application at a dose of 500 mg/100 tubers is appropriate due to its positive effect on increase of tuber number.
Mostrar más [+] Menos [-]Silicon Improves Cold and Freezing Tolerance in Pea
2024
Ufuk Akçay | Hande Nur Kumbul | İbrahim Ertan Erkan
The most significant crop losses worldwide occur due to unfavorable temperatures such as heat, drought, cold, and freezing. Minerals like silicon can play important roles in the growth, development, and stress responses of plants. In this study, changes in stem/root length, dry weight, relative water content and silicon content, of peas under cold and freezing stress, as well as antioxidant system indicators such as proline, malondialdehyde, hydrogen peroxide, and chlorophyll levels, ion leakage, and the expressions of genes coding for the topoisomerase TOP2 and DNA helicase PDH47 enzymes, which play important roles in the replication, transcription, and repair of DNA molecules, were examined in root and stem tissues in the presence of two different concentrations of silicon. The results of the study showed that silicon application under cold and freezing stresses has induced various changes in pea metabolism, including increases in cell membrane integrity parameters and superoxide dismutase enzyme activity, as well as increase in the expressions of TOP2 and PDH47 genes. These changes have been found to have positive effects on the pea cold and freezing tolerance.
Mostrar más [+] Menos [-]Electrochemical Non-Enzymatic Glucose Sensing Platform Based on Vanadium Pentoxide Film-Modified Screen Printed Gold Electrode
2024
Çiğdem Dülgerbaki
A screen printed gold electrode (SPGE) served as the foundation for directly depositing Vanadium pentoxide (V2O5), crafting an enzyme-free glucose sensor. Through cyclic voltammetry in an alkaline setting, the sensor's ability to drive glucose oxidation was explored. Utilizing V2O5 as an electrocatalyst, this non-enzymatic sensor exhibited an expansive linear detection range (1 mM–10 mM) and an impressively low detection limit of 0.9 μM. These results underscored V2O5's robust electrocatalytic process in facilitating glucose oxidation within alkaline solutions, unaffected notably by substances like ascorbic acid, fructose and maltose. This investigation highlights a direct and efficient method for glucose detection without reliance on enzymes.
Mostrar más [+] Menos [-]Prediction of Live Weight and Carcass Characteristics from Linear Body Measurements of Yearling Male Local Sheep
2024
Shambel Kiros Simone | Likawent Yeheyis
Measurements of the body structure in sheep are worthy of judging the quantitative features of meat and useful in developing appropriate selection requirements. The current study was aimed to predict live weight and hot carcass weight from linear body measurements of yearling male local sheep. 84 days feeding period fortnightly taken data on 24 local sheep for body weight, body length, heart girth, wither height, sub-sternal height, tail length, tail width, scrotal circumference, and scrotal length were analyzed to study the relationship between linear body measurements and body weight. At the end of the trial all sheep were slaughtered to measure the relationship between body measurements, and hot carcass weight. Microsoft Excel 2010 was used for data analysis. The relationships between the various body measurements were calculated using pearson's correlation coefficient. The backward stepwise multiple regression procedure was used for the determination of the most suitable model for the prediction of the live weight and hot carcass weight. Hot carcass weight was highly correlated (P<0.01) with body weight and scrotal circumference. Besides, it was significantly (P<0.05) correlated with tail width. Body weight was significantly (P<0.05) correlated with all body measurements except tail length and scrotal length. It is concluded that the body weight of the local sheep can be predicted with heart girth, sub-sternal height and tail width; the equation is LW= -97.2 + 0.36HG + 2.1SBSH + 0.57TW with a better coefficient of determination; R2 = 0.55 and the hot carcass weight can be predicted with sub-sternal height and tail width; the equation is HCW= -75.66 + 1.75SBSH + 0.85TW with a coefficient of determination; R2 = 0.33. But, hot carcass can be predicted with body weight, the equation is HCW= -9.39+0.85BWT when weighing scales are affordable with a better coefficient of determination; R2= 0.557.
Mostrar más [+] Menos [-]Nutritional Values of Partially Replacing the Commercial Soybean Meal by Raw, Full-Fat Soybean in Diets of Layers
2024
Mammo Mengesha Erdaw | Shambel Taye
The aim of this study was to investigating the effects of partially replacing the commercial soybean meal (SBM) by locally produced raw, full-fat soybean (RFFSB) in diets of layers. After cleaning, the tested ingredient (RFFSB) was hammered to pass through a 0.2-mm sieve. Then, four experimental diets were formulated by replacing the SBM by RFFSB at 0, 15, 30 or 45% (equivalents to 0, 30, 60 or 90 g/kg of diet, respectively). Before the commencement of this feeding trial, birds were uniformly managed and fed as per their requirements (i.e., starter, grower and pullet diets). This feeding trial was started when birds’ age was 24 weeks. Every treatment was replicated 4 times and 17 laying birds per replicate. The results revealed that replacing the commercial SBM by raw soybean (up to 45%) in the layer diets had no negative effects on the final live BWT and also on the vital organ developments, such as pancreas, duodenum, intestines and gizzard. Hen-day egg production, hen-housed egg production and egg quality measuring parameters were not significant affected by that of partially replacing the commercially SBM by the raw soybean. It is concluded that without compromising the productivity and health, a hammered RFFSB can replace (up to 45%) the commercial SBM in diets of the laying hens.
Mostrar más [+] Menos [-]