Affiner votre recherche
Résultats 71-80 de 259
Possible Use of Diatomite and Pumice-Amended Mortar and Plaster in Agricultural Structures
2017
Serkan Yazarel | Sedat Karaman
This study was conducted to investigate the potential use of diatomite (a natural pozzolana) and pumice in plasters and mortars to be used in agricultural buildings. Compacted and loose unit weights, specific weight, water absorption, organic matter content, abrasion resistance of aggregate (sand and pumice) and pozzolana were investigated and materials were found to comply with the relevant standards. Test results on fresh (unit weight and slum test) and hardened (unit weight, capillary water absorption, total water absorption, bending and compressive strength, vapor diffusion test) mortar samples revealed that pumice and diatomite could be used in agricultural structures. Diatomite and pumice should be heat-treated and grounded before to use in mortars. In plasters to be made with abundant pumice and diatomite sources, high water holding capacity of the materials should be taken into consideration and further researches should be carried out about their compliance with the other materials.
Afficher plus [+] Moins [-]Antibacterial Activity and Chemical Composition of Essential Oils from Some Galium (Rubiaceae) Species Against Pathogenic Bacteria
2017
Filiz Yağız | Rifat Battaloğlu | Sedef İlk | Ahmet Savran
In this work, chemical composition and antimicrobial activity of the essential oils of Galium incanum, Galium dieckii ve Galium aladaghense were firstly reported. The essential oils were obtained from the all parts of the plant by hydrodistillation and analyzed by using GC-MS. Antimicrobial activity of synthezied essential oils was carried out against 5 pathogen bacteria Escherichia coli (E. coli) ATCC 25922, Staphylococcus aureus (S. aureus) ATCC 25923, Pseudomonas syringae pv. tomato (P. syringae) DC300, Salmonella enterica serotype Typhmurium (S. typhmurium) SL 1344 and Streptococcus mutans (S. mutans) ATCC 25175. According to the results, it was determined that isolated essential oils comprised of 61 compounds. Compounds of essential oils included that structure monoterpene (8.2%), monoterpenoid (14.75%) and sesquiterpene (14.75%). Unclassified compounds have been identified as other compounds. From the antimicrobial activity was observed that the isolated essential oil from Galium incanum, Galium dieckii ve Galium aladaghense exhibited a potent inhibitory effect against all gram negative and gram positive bacteria with diameter of inhibition zones ranging from 4.3 to 12.3 mm. Essential oil of Galium aladaghense indicated that high antimicrobial activity on all bacteria than Galium incanum and Galium dieckii.
Afficher plus [+] Moins [-]Asma ve Narlardan İzole Edilen Grapevine leafroll-associated virus-1 İzolatlarının Kısmi Sekanslarının Karşılaştırmalı Genomik Analizleri
2017
Eminur Elçi | Mona Gazel | Kadriye Çağlayan
Asma yaprak kıvırcıklık (grapevine leafroll) hastalığı geçmişten bu yana bağ virüs hastalıkları içerisinde ekonomik önem derecesi yüksek olan dünya çapında yayılım gösteren bir hastalıktır. Closterovirus cinsine ait virüs üyeleri içerisinde, Asma yaprak kıvırcıklık virüsü 1 (Grapevine leafroll-associated virus 1) (GLRaV-1) en eski olanıdır. Bağlarda önemli verim kayıplarına neden olan bu virüs, özellikle yapraklarda kıvrılma simptomu ile tanımlanır. Nar bitkisi, ekonomik değeri yüksek bitkiler arasında yer almakta olup henüz az sayıda virüs hastalıkları tanımlanmış ancak son yıllarda yürütülen çalışmalarda bu bitkinin de GLRaV-1’in konukçusu olabileceği bildirilmiştir. Bu çalışmanın amacı, bağ ve narlardan elde edilen GLRaV-1 izolatlarının genomik olarak kıyaslanmasıdır. Bu amaçla, 2014 yılında Hatay ve Niğde illerinden toplanan asma ve nar örneklerinden total RNA ve dsRNA izolasyonları yapılmış, virüs genomuna özgü 2 farklı bölgenin (hareket (movement) proteini (p24) ve ısı şok (heatshock) proteinini (HSP70h) çoğaltan primerler kullanılarak RT-PCR ile analizleri yapılmış elde edilen ürünler klonlanmış ve sekans analizleri yapılmıştır. Ayrıca Closterovirüs’ün HSP70h genine özgü dejenere primer kullanılarak DOP-PCR analizleri yapılmıştır. DNA dizi analizlerinin sonunda elde edilen kısmi genomun, BLAST analizleri yapıldıktan sonra filogenetik analizleri yapılmıştır. Bu çalışma sonunda, yeni bir konukçu olduğu düşünülen nardan izole edilen GLRaV-1 izolatlarının asma izolatları ile kıyaslamalı olarak analiz edilmesi sağlanmış ve izolatlar arası yüksek oranda benzerlik olduğu tespit edilmiştir.
Afficher plus [+] Moins [-]Samanlarda Biyolojik Muamelelerle Lignoselüloz Kompleksin Sindirilebilirliğinin Artırılması
2017
Aydan Atalar | Nurcan Çetinkaya
Samanların hücre duvarında bulunan lignoselüloz kompleksin parçalanması ile selüloz ve hemiselüloz gibi rumen fermantasyonuyla sindirilebilir fraksiyonlar elde edilir. Rumende sindirilmeyen ligninin biyoteknolojik metotlarla parçalanarak samandan yararlanılabilirliğin artırılması son yıllarda hayvan beslemecilerin odak noktası olan alanlarından birisi olmuştur. Lignoselüloz kompleksin biyolojik metotlarla muamelesinde bakteriler, mantarlar ve bu mikroorganizmalardan elde edilen enzimler kullanılmaktadır. Bakteri muamelesinde Mycobacterium, Arthrobacter ve Flavobacterium türü bakterilerin lignini parçalayabilme özelliğinden yararlanılmaktadır. Enzim muamelesi etkili olmasına rağmen yüksek maliyet nedeniyle uygulamada yer bulamamıştır. Mantar muamelesinde beyaz, kahverengi ve yumuşak çürüme yapan 3 tür mantar kullanılmaktadır. Kahverengi çürükçül mantarlar tercihen selüloz ve hemiselüloza saldırır, ancak lignini parçalayamaz. Beyaz çürükçül mantarlar lignine saldırarak lignol bağları ve aromatik halkayı parçalarlar. Beyaz çürükçül mantarlar selülaz, ksilanaz gibi hidrolitik enzimlerle polisakkaritleri ve lignin peroksidaz ve lakkaz gibi oksidatif ligninolitik enzimlerle lignini parçalarlar. Lignoselülozik materyalleri en iyi parçalayabilen mikroorganizmaların mantarlar olması ve maliyetin düşük olması nedeniyle özellikle beyaz çürükçül mantarların uygulama potansiyeli bulunmaktadır. Bu bildiride biyoçeşitliliğin sağladığı avantajla biyolojik metotlarla samanların sindirilebilirliğinin artırılması tartışılacaktır.
Afficher plus [+] Moins [-]Impact of Improved Rice Variety on Productivity Among Smallholder Farmers in Ghana
2017
Edward Tsinigo | Kwasi Ohene-Yankyerah | Simon Cudjoe Fialor
Advancement in agricultural technologies is seen to result in the shift in production functions. The study was conducted to establish the impact of the improved rice variety on productivity in the Ejura-Sekyedumase and Atebubu-Amantin Municipalities of Ghana. The study was based on the survey of 208 rice farmers using a three-stage stratified sampling method. The study used a structured questionnaire to collect input-output data from the rice farmers. Data were analysed using the Cobb-Douglas production function. The study found that the technical change associated with the introduction of the improved rice variety was of the non-neutral type. Further, the adoption of the improved rice variety has increased rice productivity by about 46% for the adopters. The main determinants of productivity for the adopters were seed, land, fertiliser, herbicide, and education. Productivity among the non-adopters was positively influenced by seed, land, herbicide, and fertiliser. The study concluded that the improved rice variety has superior yield advantage. The study recommends for the simultaneous promotion of improved rice varieties and their recommended inputs to increase rice productivity.
Afficher plus [+] Moins [-]Desmodesmus communis (E.Hegewald) E.Hegewald Mikroalginin Kültürü ve Biyokimyasal Özellikleri
2017
Rıza Akgül
Bu çalışmada; Trakya Bölgesi iç sularından (Bahçedere Çayı, Tekirdağ, Türkiye) izole edilen, moleküler taksonomi yöntemleri ile tanımlaması yapılan KF470792 Kabul No’lu Desmodesmus communis (E. Hegewald) E. Hegewald (Sphaeropleales) mikroalg türü için kültür ortamı ve büyüme şartları belirlenmiştir. Bu mikroalg türü, belirlenen şartlar altında (besin, pH, sıcaklık, ışık yoğunluğu ve havalandırma) kültüre edilmiş ve durgunluk fazına ulaşan kültürden besinsel ve biyokimyasal analizler için yeterli miktardaki biyokütle hasat edilerek; toplam protein, toplam yağ miktarları ile yağ asitleri ve aminoasitleri, E vitaminleri çeşit ve miktarları belirlenmiştir. Türün BG11 besin ortamında (7,5 pH, 24±2ºC, 500 ml/dak. havalandırma) 9,76x105 koloni/ml hücre yoğunluğuna, 0,762 g/l kuru biyokütle ağırlığına, 13,3 mg/l toplam klorofil a miktarına ulaştığı belirlenmiştir. Biyokütle üzerine yapılan biyokimyasal analizler sonucunda; ağırlıkça %42,59 toplam protein, %5,23 toplam yağ ve 3694,24 µg/gyağ vitamin E miktarına sahip olduğu saptanmıştır. Yağ asitleri içinde en yüksek oranın %35,18 ile linolenik asit olduğu saptanmıştır. Aminoasitler içinde en yüksek miktarda bulunan glutamik asit, 46,9 mg/g olarak belirlenmiştir.
Afficher plus [+] Moins [-]Investigation of Production and Price Relationship in Cow Milk Production by Koyck Model Approach
2017
Damla Özsayın
The aim of this study was to investigate the relationship between the amount of cow milk production and its price in Turkey in the period between 1985-2015.The Koyck model that is one of the distributed lag models was used to analyse of these data. The production of cow milk was considered as dependent variable and the price series consisting of cow milk prices and lagged price series are considered as explanatory variable in the model. According to the results of Koyck model, it was determined that the production of cow milk was affected by the prices of maximum one year retrospectively and the time required to dramatically affect to production of cow milk of the change taken place in prices of cow milk was 2.9 years. Furthermore, the increase of 1 TL in price of cow milk decreases the production of cow milk by 183372.4 tonnes. On the other hand, the increase of 1 TL in prices in the previous period decreases the production of cow milk by 137345.9 tonnes. Based on these data, it can be said that the price of cow milk composed in the free market conditions is rather efficient in determination to production amount. In conclusion, economic measures such as making of production planning, constituting of efficient marketing opportunities, price policies and giving a place to stable production can be taken against to fluctutations in the price increases.
Afficher plus [+] Moins [-]Molecular Characterization of Natural Fungal Flora in Black Olives: From Field to Table
2017
Nisa Ozsoy | Hilal Ozkilinc | Cigdem Uysal Pala
In this study, molecular markers were used to determine fungal flora in black olive fruits from field surveys to the table, following the fermentation process. Field samples were collected from different locations of Canakkale province, including Gokceada (Imbros), where organic farming is employed. Some of the fruits from field samples were used for black table olive production and then fungal flora was tracked during the fermentation process. Fungal isolation was also conducted on some commercial samples. Fifty seven isolates from field samples, 56 isolates from the fermentation process and 17 isolates from commercial products were obtained. Among these isolates, 41 Alternaria, 43 Penicillium, 19 Aspergillus, 8 Monascus and 19 other genera were determined using amplified sizes of the Beta-tubulin gene region. Species level identification was carried out based on sequences of Beta-tubulin amplicons, which provided accurate identification, especially where the genera were morphologically highly similar. The occurrence and prevalence of fungal species changed in fungal collections from the field to the fermentation process. While Alternaria alternata was common in field samples, they were absent during fermentation. Many of these identified species, such as Penicillium expansum, Aspergillus niger and Monascus pilosus, which are known as potential toxin producers such as aflatoxin, ochratoxin A and citrinin, were found both in natural and fermented samples, even at the end of the fermentation process. These results showed that some fungal species which survive on olives from the field to the table are potential toxin producers and can be successfully characterized by amplification and sequencing of Beta-tubulin gene.
Afficher plus [+] Moins [-]Arpa Çeşitlerinin Üretim, Pazarlama ve İşleme Açısından Önemi
2017
Rahmi Taşcı | Zeki Bayramoğlu
Bu çalışma ile; Konya ilinde arpa üretim, pazarlama ve işleme aşamalarında arpa pazarlamasına etki eden kriterlerin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmada; Konya ilinde faaliyet gösteren; karma yem (37 adet) ve malt fabrikası (1 adet), arpa alım satımı yapan tüccarlar (50 adet) ve tarımsal faaliyetleri içinde arpa üretimine yer veren tarım işletmeleri (107 adet) ile yapılan anket sonuçları kullanılmıştır. Tarım işletmeleri tarafından arpa satımında fiyata etki ettiği düşünülen kriterlerin başında hektolitre ve arpanın içine başka bitki çeşidinin karışmaması öne çıkarken, arpa çeşitlerinin satış fiyatında önemli bir kriter olmadığı belirlenmiştir. Tüccarların arpa satın alırken göz önünde bulundurduğu en önemli kriter arpanın hektolitresi olup, bu kriteri arpanın rutubeti, rengi ve içindeki yabancı madde karışıklık oranı izlemektedir. Fabrikaların arpa satın alırken göz önünde bulundurdukları en önemli kriter arpanın rutubet oranı olarak belirlenirken, daha sonra arpanın hektolitresi ve içindeki yabancı madde karışıklık oranı gelmektedir. Malt sanayisi için ise; arpanın çeşidi alım kriterlerinde çok önemli bir faktör olup, bunu arpanın rutubet oranı ve rengi takip etmektedir.
Afficher plus [+] Moins [-]Milk Urea Content and δ13C as Potential Tool for Differentiation of Milk from Organic and Conventional Low- and High-Input Farming Systems
2017
Yaroslava Zhukova | Pylyp Petrov | Yuriy Demikhov | Alex Mason | Olga Korostynska
The influence of farming type (conventional or organic) and production system (low-and high-input) on various quality characteristics of milk have been in the focus of studies over the last decade. The aim of this work was to evaluate the impact of different dairy management and production systems on carbon stable isotopes ratio (δ13C) and milk urea content. The samples of raw milk were collected each two weeks at certified organic high-input and low-input farms, conventional high-input and low-input farms in late indoor period and outdoor period. Data analysis showed clear difference between milk from organic high- and low-input farms with non-overlapping range between -22.90 ‰ and -24.70‰ for δ13С in protein fraction (equal 1.80‰) and between -25.90‰ and -28.20‰ (equal 2.30‰) for δ13С in fat fraction independently from season factor, as for Δδ13С (protein-fat) values in milk from high-input (1.50-3.00‰) and low-input (3.20-6.30‰) organic farms. Analysis of correlation between δ13С in protein fraction and milk urea content values showed that during late indoor period the most significant difference was detected between milk from organic low-input and conventional high-input farms (5.85‰ for δ13С in protein fraction and 4.65 mg/100 g of milk urea content). During outdoor period, the non-overlapping range was established for low-input and high-input organic farms (3.40‰ for δ13С in protein fraction and 10.77 mg/100 g of milk urea content). Results of δ13С values in fat and protein milk fractions, as combination of δ13С in protein fraction and milk urea content could be a potential tool for the distinguish of milk from different farming types, based on different feed composition.
Afficher plus [+] Moins [-]