Chloropropanols are known as undesired food contaminants liberated during the processing of various food products. When the adverse effects of chloropropanols, especially 3-monochloropropane-1,2-diol (3-MCPD), 2-monochloropropane-1,3-diol (2-MCPD) and glycidols along with their esters were first understood, the studies about the detection and mitigation of these compounds were accelerated. 3-MCPD, which was detected in food products in higher amounts when compared to other chloropropanols, usually occurs during refining process of vegetable oils, especially in deodorisation step. The novel methods in terms of the analysis of 3-MCPD and other chloropropanols are continuously updated. However, there are two basic methods today namely direct and indirect methods. Direct methods enable to detect all of the esters individually, yet, due to the necessity of a huge number of reference standards, indirect methods are currently more preferred. The first essential step of reducing chloropropanols in food products is to determine the proper analysis method. In this review, general information, new developments in analysis methods, mitigation studies and the toxigolocial data about various chloropropanols were summarized.

Pomegranate is one of the most important horticultural crops in Iran, and has been cultivated for thousands of years in this country. At this period due to selection of superior cultivars from nature or mutation emerged in these cultivars, and their vegetative propagation, substantial genetic variation has occurred within and among the cultivars. Thus, each cultivar may consist of different clones. According to this issue, diversity within four commercial cultivars of pomegranate was analyzed. Two molecular marker systems including ISSR and SSR were used to evaluate variability between 36 samples of four commercial cultivars. ISSR markers produced 114 amplification products, out of which 97 were polymorphic (83.23%). Mean resolving power was 2.96 for ISSR markers. 19 SSR molecular markers were used, 15 of which amplified polymorphic products, while the remaining ones monomorphic., The number of polymorphic alleles per locus ranged from two to four (average 3.6). The observed and expected heterozygosities ranged from 0.04 to 0.92 and 0.14 to 0.62, respectively. In addition, mean polymorphic information content was 0.45 for SSR loci. Our results showed that commercial Iranian pomegranate have different clones. Therefore, ISSR and SSR markers can be a useful tools for detecting clones of each cultivar.

Bu çalışmada, Sivas kent merkezinde tavukçuluk ürünleri tüketim değerlerini ve bunun üzerine etki eden faktörleri belirlemek amacıyla 461 aile ile yüz yüze anket uygulaması yapılmıştır. Katılımcıların %85,5’i aktif yaş grubu olarak kabul edilen 18-54 yaş aralığında yer almaktadır. Lise ve Yüksekokul mezunlarının toplamı %68,7 olarak bulunmuştur. Aylık gıda gideri bakımından gelir grupları arasında gözlenen farklılık önemli, ortalama aylık gıda gideri 595,44 TL olarak hesaplanmıştır. Aylık gıda giderleri içerisinde tavukçuluk ürünlerin oranı bakımından da gelir grupları arasında önemli farklılıklar belirlenmiş olup, katılımcıların ortalaması %10,49 olarak belirlenmiştir. Aylık hane halkı yumurta tüketim değerleri bakımından gelir gruplarında gözlenen farklılık önemli, hane halkı aylık ortalama yumurta tüketimi 34,47 Adet/Ay, kişi başına yıllık yumurta tüketimi 123,40 Adet/Yıl olarak hesaplanmıştır. Aylık hane halkı tavuk eti tüketim değerleri bakımından gelir grupları arasında gözlenen farklılık önemli bulunmuş, aylık hane halkı tavuk eti tüketimi ortalama 4,13 Kg/Ay olmasına karşılık, kişi başı yıllık tavuk eti tüketim değeri ortalama olarak 14,89 Kg/Yıl olarak belirlenmiştir. Tavuk eti tüketimi üzerine Aile gelir seviyesi, Aile birey sayısı ve meslek grupları etkili olurken, yumurta tüketimi üzerine bu faktörler ile birlikte eğitim düzeyleri de etkili olmuştur.

Bu çalışmada Sinop ilinde perakende balık satış yerlerinde satışa sunulan akuakültür ürünlerinin aylık fiyat değişimlerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. İşletmeler tabakalı amaçlı örnekleme yöntemi ile belirlenmiştir. İşletmeler aylık satış cirolarına göre I (en çok), II (orta) ve III (en az) olarak gruplandırılmıştır. Her grubu iki farklı iş yeri temsil etmektedir. Araştırma süresince ayda iki kez günün aynı saatinde türlere ait fiyatlar elde edilmiş, veriler aylık ortalama±sd olarak hesaplanmıştır. İşletme grupları arasındaki fark tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ile türler arasındaki fiyat ilişki düzeyleri korrelasyon analizi ile IBM SPSS 21 programında değerlendirilmiştir. İşletmelerde kültür balıkları ürünlerinden çipura (Sparus aurata), levrek (Dicentrarhus labrax), gökkuşağı alabalığı (Oncorhyncus mykiss) (porsiyonluk ve kiloluk) ve somon balığı (Salmo salar) (ithal) türlerinin satışının yapıldığı belirlenmiştir. Av yasaklarının olduğu dönemde (Nisan-Ağustos) satışa sunulduğu, yasağın kalktığı Eylül ayından itibaren çoğunlukla avcılık ürünlerinin en az olduğu günlerde satışa sunulduğu tespit edilmiştir. Tüm türlerde örnekleme istasyonları arasındaki fiyat farkının önemli olmadığı, ortalama fiyatların 2008-2013 yılı ortalama fiyatlarına göre yüksek olduğu tespit edilmiştir. Çalışmada, alabalık ile somon arasında negatif-kuvvetli bir ilişki tespit edilmiştir.

Pleurotus pulmonarius was cultivated in three different environmental conditions, in ambient indoor environment (System 1), in humidifying without ventilation (System 2) and in humidifying with ventilation (System 3) to analyse the major nutritional contents. Sawdust was the main substrate for all the cultivation systems. The lowest temperature and the highest optimal humidity were found in System 3. The temperature and humidity had shown statistically significant among the three cultivation Systems. The highest numbers of flushes was found both in System 2 and System 3 but System 1 was produced mushrooms till 3rd flush. About 29.5%, 28.3%, 28.5% protein; 59.0%, 55.8%, 54.3% carbohydrate and 3.8%, 3.5%, 3.3% lipid were found in System 1, System 2 and System 3 respectively. The protein, carbohydrate, and lipid contents were shown statistically insignificant among the cultivation systems. The highest value of protein, carbohydrate and lipid were found for the sample of 1st flush in all the cultivation systems but the values were started to decrease with the increased numbers of flushes significantly. So, this study shown that, although the environmental conditions of the three cultivation systems were varied significantly but the protein, carbohydrate and lipid contents were existed their normal values in all cases but the values were decreased by the increased numbers of flushes.

Ethiopian agriculture is a vulnerable sector from effects of climate variability. This study identified how strong is the effect of climate variability on smallholders’ crop income in Central highlands and Arssi grain plough farming systems of the country. The unbalanced panel data (1994-2014) of the study collected for eight rounds analysed through fixed effect regression. The model result shows that successive increment of crop season rainfall keeping the temperature constant has negative and significant effect on households’ crop income in the study area. The crop income responds similarly for temperature increment if the rainfall remains constant. Given this, simultaneous increment of the two climate related inputs has positive and significant effect on crop income. Other variables like flood, frost, storm, and rainfall inconsistency in the onset and cessation time affected households’ crop income negatively and significantly. Similarly, draught power and human labour, which are critical inputs in the crop production of Ethiopian smallholders, have positive and significant effect on crop income as to the model result. Thus, this study recommended that there should be supplementing the rainfall through irrigation, check dam and other activities to have consistent water supply for the crop production that enable smallholders to collect better income. Additionally, negative effect of temperature increment should be curved through adopting long lasting strategies like afforestation.

Bu çalışmada; Trakya Bölgesi iç sularından (Bahçedere Çayı, Tekirdağ, Türkiye) izole edilen, moleküler taksonomi yöntemleri ile tanımlaması yapılan KF470792 Kabul No’lu Desmodesmus communis (E. Hegewald) E. Hegewald (Sphaeropleales) mikroalg türü için kültür ortamı ve büyüme şartları belirlenmiştir. Bu mikroalg türü, belirlenen şartlar altında (besin, pH, sıcaklık, ışık yoğunluğu ve havalandırma) kültüre edilmiş ve durgunluk fazına ulaşan kültürden besinsel ve biyokimyasal analizler için yeterli miktardaki biyokütle hasat edilerek; toplam protein, toplam yağ miktarları ile yağ asitleri ve aminoasitleri, E vitaminleri çeşit ve miktarları belirlenmiştir. Türün BG11 besin ortamında (7,5 pH, 24±2ºC, 500 ml/dak. havalandırma) 9,76x105 koloni/ml hücre yoğunluğuna, 0,762 g/l kuru biyokütle ağırlığına, 13,3 mg/l toplam klorofil a miktarına ulaştığı belirlenmiştir. Biyokütle üzerine yapılan biyokimyasal analizler sonucunda; ağırlıkça %42,59 toplam protein, %5,23 toplam yağ ve 3694,24 µg/gyağ vitamin E miktarına sahip olduğu saptanmıştır. Yağ asitleri içinde en yüksek oranın %35,18 ile linolenik asit olduğu saptanmıştır. Aminoasitler içinde en yüksek miktarda bulunan glutamik asit, 46,9 mg/g olarak belirlenmiştir.

The optimization machinery model was developed to aid decision-makers and farm machinery managers in determining the optimal number of tractors, scheduling the agricultural operation and minimizing machinery total costs. For purpose of model verification, validation and application input data was collected from primary & secondary sources from Elsuki agricultural scheme for two seasons namely 2011-2012 and 2013-2014. Model verification was made by comparing the numbers of tractors of Elsuki agricultural scheme for season 2011-2012 with those estimated by the model. The model succeeded in reducing the number of tractors and operation total cost by 23%. The effect of optimization model on elements of direct cost saving indicated that the highest cost saving is reached with depreciation, repair and maintenance (23%) and the minimum cost saving is attained with fuel cost (22%). Sensitivity analysis in terms of change in model input for each of cultivated area and total costs of operations showing that: Increasing the operation total cost by 10% decreased the total number of tractors after optimization by 23% and total cost of operations was also decreased by 23%. Increasing the cultivated area by 10%, decreased the total number of tractors after optimization by(12%) and total cost of operations was also decreased by 12% (16669206 SDG(1111280 $) to 14636376 SDG(975758 $)). For the case of multiple input effect of the area and operation total cost resulted in decrease maximum number of tractors by 12%, and the total cost of operations also decreased by 12%. It is recommended to apply the optimization model as pre-requisite for improving machinery management during implementation of machinery scheduling.

Due to its nutritional and economic value, the tomato is considered one of the main vegetables in terms of production and consumption in the world. For this reason, an important case study is the fruit maturation parametrized by its mass loss in this study. This process develops in the fruit mainly after harvest. Since that parameter affects the economic value of the crop, the scientific community has been progressively approaching the issue. However, there is no a state-of-the-art practical model allowing the prediction of the tomato fruit mass loss yet. This study proposes a prediction model for tomato mass loss in a continuous and definite time-frame using regression methods. The model is based on a combination of adjustment methods such as least squares polynomial regression leading to error estimation, and cross validation techniques. Experimental results from a 50 fruit of tomato sample studied over a 54 days period were compared to results from the model using a second-order polynomial approach found to provide optimal data fit with a resulting efficiency of ~97%. The model also allows the design of precise logistic strategies centered on post-harvest tomato mass loss prediction usable by producers, distributors, and consumers.

Günümüzde giderek önemi artan ve alternatif turizm çeşitlerinden biri olan agro-turizm, tarım ve turizmin bir araya gelmesi ile ortaya çıkmıştır. Agro-turizm, yoğun şehir yaşantısından uzaklaşmak isteyen bireylerin genellikle çiftlik tarzı evlerde konakladığı, organik ürünlerden faydalandığı doğa ile iç içe yapılan bir turizm faaliyetidir. Özellikle gelişmiş ülkelerde oldukça yaygın olan bu turizm çeşidinin ekonomik, sosyolojik ve biyolojik açıdan birçok katkısı bulunmaktadır. Agro-turizm ülkemizde özellikle Ege ve Akdeniz Bölgesinde yaygın olarak faaliyet göstermektedir. Gümüşhane, Doğu Anadolu ve Karadeniz Bölgesi arasında kalan, bu iki bölgenin iklimini yaşayan ve 113 bin ha’lık tarıma elverişli araziye sahip bir bölgedir. Diğer yandan gerek doğal güzellikleri gerek kültürel mirası ile hâlihazırda bir turizm potansiyeline sahip olan Gümüşhane ilinin agro-turizm açısından da değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Bu bağlamda çalışmada, ilin agro-turizm potansiyeli değerlendirilerek, agro-turizm açısından SWOT analizi yapılmış ve son olarak ilin agro-turizm potansiyelinin geliştirilmesi kapsamında öneriler sunulmuştur. Bu amaçla, ikincil kaynaklardan yararlanılarak veri toplanmıştır.