细化搜索
结果 101-110 的 195
Kanatlı Hayvan Rasyonlarında Moringa oleifera Kullanımı
2024
Yunus Emre Boğa | Nasir Abdallah | Kadriye Kurşun | Mikail Baylan
Diğer hayvancılık kollarında olduğu gibi kanatlı hayvan yetiştiriciliğinde de işletmelerin masraflarının en önemli kısmını yem masrafları oluşturmaktadır. Özellikle, gelişmekte olan pek çok ülkede önemi artan, bulunması zorlaşan ve pahalı hale gelen yem masrafları birçok küçük ölçekli kümes hayvancılığı işletmesinin kapanmasına ve kümes hayvanı üretiminin toplam maliyetinin artmasına neden olmaktadır. Bu durum, kanatlı ürünleri olan tavuk eti ile yumurta fiyatlarının artmasına, gelişmekte olan ve az gelişmiş pek çok ülkede birincil hayvansal protein kaynağı olan kanatlı eti ve ürünlerinin tüketiminin ve alım gücünün düşmesine, yetersiz ve dengesiz beslenme gibi pek çok olumsuz duruma yol açmaktadır. Yem masraflarını düşürmek, dolayısıyla kanatlılardan elde edilen ürünlerin maliyetini azaltmak için alternatif bir yem madde arayışı çok önemlidir. Anavatanı Asya olan Moringa oleifera, besin maddeleri açısından oldukça zengin olan ve soya fasulyesi, mısır gibi geleneksel hayvan rasyonunda kullanılabilen yem maddelerinin bir kısmının yerini alabilecek bitkilerden biridir. Afrika ve Asya’da Moringa oleifera’nın kanatlı performansı ve ekonomik verimlilik üzerindeki etkisini araştıran pek çok araştırma yapılmıştır. Belirli bir oranda Moringa tohumlarının veya yapraklarının rasyona dahil edilmesinin, üretim performansını, et kalitesini, hayvan sağlığını ve refahını artırdığını, ancak daha yüksek miktarlarda kullanıldığında ise hayvanın yaşamını zorlaştırıp, üretim parametrelerinin azalmasına yol açtığı bildirilmiştir. Yapılan çalışmalarda; kanatlı rasyonlarına %5-10 arasında Moringa ilavesinin performansı olumlu etkilediğini gösterirken, rasyona %10’un üzerinde Moringa ilave edildiğinde ise hayvanların performansının kötüleştiğini belirtmişlerdir. Bu derleme, alternatif bir yem maddesi olan Moringa oleifera’nın yapraklarının ve tohumlarının kanatlı hayvanların performansı üzerindeki etkisini belirlemek amacıyla hazırlanmıştır.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Amasya İli Manda İşletmelerinde Sürü Yönetim Uygulamaları: Besleme, Sağım ve Sağlık Koruma
2024
Ayla Sevim Satılmış | Ertugrul Kul
Araştırma, Amasya İli Damızlık Manda Yetiştiricileri Birliği üyesi olan 69 üretici ile yüz yüze gerçekleştirilen anket verilerine dayanmaktadır. Anket sonuçlarına göre, manda işletme sahiplerinin yaygın olarak ürettikleri kaba yemler %26,1 oranında silaj ve yonca, %20,3 oranında fiğ, %10,1 oranında ise yonca ve fiğdir. Kaba yemler arasında en çok kullanılanlar ise kuru ot, kuru yonca, saman ve silajdır (%36,1). Manda yetiştiricileri genellikle kendi kaba yemlerini üreterek maliyetlerini düşürmeyi tercih etmektedir (%65,2). Yetiştiriciler, mandaların beslenmesinde çoğunlukla kesif yem olarak fabrika yemi kullanmakta olup, yetiştiricilerin %59,4’ü fabrika yemi teminini fabrikalardan sağlamaktadır. Besleme sistemleri yemleme ve mera kullanımının bir birleşiminden oluşmaktadır (%100). Mandalar genellikle günde iki kez beslenmekte (%72,5) ve bu beslemenin %56,5’i sağımdan önce yapılmaktadır. Mandalara çoğunlukla (%68,1) günde 5 kg’dan az kesif yem verilmektedir. Mandalar genellikle Nisan ayında (%85,5) meraya çıkarılmakta ve Kasım ayında (%71) tekrar ahıra alınmaktadır. Mandalarda sağım genellikle günde iki kez (%68,1) yapılırken, sağım öncesi meme temizliği %50,7 oranında gerçekleştirilmekte, sağım sonrası meme temizliği ise genellikle yapılmamaktadır (%91,3). Üretilen sütün %92,8’i satılmakta, süt çoğunlukla plastik bidon ve güğümlerde (%56,5) depolanmaktadır. Hayvan satışı bakımından, damızlık dışı dişiler genellikle 36 aydan sonra (%95,7) satılmaktadır. İshal (%56,5) en yaygın görülen hastalık olup hastalık durumunda çoğunlukla (%95,7) veteriner hekim çağırmaktadır. Düvelerin tohumlanması genellikle 20 ile 30 aylık yaş aralığında (%89,9) gerçekleşmektedir. Anket sonuçlarına göre, malak ölümleri nadiren görülmekte olup (%1,4), en fazla görülen hastalık ishaldir (%56,5).
显示更多 [+] 显示较少 [-]Türkiye’de İklim Değişikliği Perspektifinden İç Anadolu Bölgesi Hayvancılık Sektörü
2024
Gürsel Dellal | Ayşe Övgü Şen | Ali Şenok | Erkan Pehlivan
Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de iklim değişikliğinin etkileri önemli bir şekilde görülmektedir. Türkiye’de İç Anadolu bölgesinde su kaynaklarında ciddi azalmalar olmakla birlikte kuraklık riski de öngörülmektdir. Atmosfer sıcaklığındaki ani değişimler hayvancılık sektörünü olumsuz etkilerken, hayvancılık sektörü de ürettiği sera gazları ile iklim değişikliğini etkilemektedir. Bu bağlamda iklim değişikliği ile hayvancılık sektörü arasında karşılıklı bir ilişki olduğu söylenebilir. Tükiye’de 2000’li yılların başından beri iklim değişikliği azaltım ve uyum çalışmaları sürdürülmektedir ve özellikle Avrupa Yeşil Anlaşmasının yayınlanması ve Paris Anlaşmasına taraf olunması ile bazı çalışmalar artmıştır. İç Anadolu bölgesinde hayvancılık sektörü incelendiğinde, bu bölgede esas olarak büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği önemli bir yer tutmakta olup, ülke hayvancılığına ve ekonomisine önemli katkı sağlamaktadır. Bu çalışmada, İç Anadolu Bölgesi iklim değişikliği ve bölgenin hayvancılığı genel olarak değerlendirilerek, bu iki olgunun ilişkisi tartışılmıştır.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Sürdürülebilir Biyoaktif Peptit Kaynakları: Gıda İşleme Yan Ürünleri ve Atıkları
2024
Aysun Oraç
Gıda endüstrisi tarafından üretilen atıklar ve yan ürünler protein açısından zengin kaynaklardır ve protein hidrolizatlarından biyoaktiviteye sahip bileşikler üretmek için yeni strateji arayışında önemli bir alternatiftir. Çeşitli çalışmalar gıda işleme endüstrilerinden elde edilen yan ürün ve atıkların, çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde önemli bir uygulamaya sahip olan potansiyel biyoaktif bileşik kaynağı olarak kullanılabileceğini göstermiştir. Proteinlerde şifrelenmiş belli sayıdaki aminoasitten oluşan küçük fraksiyonlar olarak tanımlanan biyoaktif peptitlerin bu hastalıkları önlemede veya tedavi etmede sentetik ilaçlara doğal, güvenli ve uygun maliyetli alternatif olmada potansiyeli yüksektir. Yan ürün ve atıklar nispeten ucuz protein kaynaklarıdır, bu nedenle biyoaktif peptitlerin üretimi için kullanılmaları sadece üretim maliyetlerinin düşmesine neden olmakla kalmayıp katma değeri yüksek besinsel yan ürünlerin geliştirilmesi için de oldukça önemlidir. Bu uygulama aynı zamanda atık bertarafı ile ilgili sorunun azaltılmasına da katkı sunmaktadır. Bu kapsamda bu çalışmada, biyoaktif peptit üretiminde değerlendirilebilecek çeşitli gıda işleme yan ürünü ve atıkları, bu ürünlerden protein hidrolizatı elde etme süreçleri ve bu peptitlerin sağlığa yönelik etkilerini inceleyen güncel çalışmaların derlenmesi amaçlanmıştır.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Norduz Kuzularının Doğum Ağırlığı Üzerine Bazı Çevresel Faktörlerin Etkileri
2024
Ahmet Fatih Demirel
Bu çalışma, Norduz kuzularının doğum ağırlığına cinsiyet, doğum tipi, ana yaşı, doğum yılı ve doğum ayının etkilerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Ayrıca, kuzuların doğum ağırlığı ile ananın doğumdaki ağırlığı arasında bir ilişki olup olmadığı da değerlendirilmiştir. Çalışmada, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Hayvancılık Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürlüğü bünyesinde 2021-2023 yılları arasında yetiştirilen toplam 196 Norduz kuzusunun doğum ağırlıkları ile analarının doğumdaki ağırlıklarına ait kayıtlar kullanılmıştır. Kuzuların ortalama doğum ağırlığı 4,28±0,85 kg olarak tespit edilmiştir. Kuzuların doğum ağırlığına doğum tipinin ve doğum yılının etkisi istatistiki olarak anlamlı bulunmuştur. Ancak, doğum ağırlığına cinsiyet, ana yaşı ve doğum ayının etkisinin olmadığı belirlenmiştir. Ayrıca, Norduz kuzularının doğum ağırlığı ile analarının doğumdaki ağırlığı arasında önemli düzeyde pozitif korelasyon tespit edilmiştir. Sonuç olarak, tek doğan kuzuların doğum ağırlığının ikiz doğanlara göre daha ağır olduğu ve 2021 yılında doğan kuzuların, 2022 ve 2023 yıllarında doğanlara göre daha yüksek doğum ağırlığına sahip olduğu belirlenmiştir.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Investigation and Quantification of Phthalate Esters in Packaged Milk: A Study in Türkiye
2024
Gürsel İşçi
The aim of this study was to explore the concentrations of PAEs (Phthalate esters) in milk in Türkiye. For this purpose, a methodology was developed to quantify eight different PAEs in milk samples using a combination of dispersive solid-phase extraction (dSPE) and Liquid Chromatography coupled with Tandem Mass Spectrometry (LC-MS/MS). Employing this methodology, the concentrations of PAEs were evaluated in 34 milk samples. Results indicated the presence of PAEs in the milk samples; however, all tested compounds remained within the specific migration limits established by the EU. Among the analyzed PAEs, BBP (Benzyl butyl phthalate) was not detected in any samples, while DMP (di-methyl phthalate) (ND-5.51 µg/L) and DBP (di-butyl phthalate) (ND-7.91 µg/L) exhibited the lowest concentrations. DEHP (bis(2-ethylhexyl)) was identified as the most prevalent plasticizer with a maximum concentration of 41.31 µg/L. In conclusion, this study successfully investigated PAE concentrations in Turkish milk samples using a developed methodology. The results indicated the presence of PAEs within EU-established limits, with DEHP being the predominant plasticizer. Further research and monitoring efforts are crucial to ensure ongoing safety in packaged milk products.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Comparison of Extraction Techniques for Determining Bioactive Compounds and Antioxidant Activity of Spirulina platensis
2024
Türkan Uzlaşır | Hatice Kübra Şaşmaz | Haşim Kelebek
Spirulina platensis (S. platensis) is a high-nutrient blue-green algae that has been used as a food supplement for a long time. It contains carbohydrates, lipids, proteins, vitamins, minerals, and bioactive compounds essential for basic human nutrition. It is known to have anti-cancer, antioxidant, anti-inflammatory, neuroprotective, hepatoprotective, and hypocholesterolemic properties due to the bioactive compounds it contains. In this study, the effects of freeze-thawing, a rapid freezing (-20°C) and thawing (4°C) process, and ultrasonically assisted extraction techniques on the color, antioxidant capacity, total phenolic content, and phenolic composition of Spirulina platensis extracts were investigated. The antioxidant capacity of the extracts obtained was determined by two different methods, DPPH (2,2-diphenyl-1-picryl hydrazyl) and ABTS (2,2-azinobis (3-ethylbenzothiazollin-6-sulfonic acid)). The sugar profile was determined by HPLC-RID and phenolic composition was determined by HPLC-ESI-DAD-MS/MS. The antioxidant activity and total phenolic content of samples prepared by the freeze-thawing were higher than those prepared by ultrasonic-assisted conventional extraction technique. In addition to ferulic acid 4-O-glucuronide and brevifolin carboxylate, an isocoumarin derivative, as the dominant phenolic compound in S. platensis extracts, a total of 10 phenolic compounds including catechin isomer, resveratrol C-hexoside, myricetin, ferulic acid, gallic acid, phloroglucinol, and lutein were detected. Glucose was the predominant sugar in both samples. The total sugar content was higher in the freeze-thawed samples (217.92 mg/100 g DW) than in the ultrasonic-assisted conventional extraction technique (182.91 mg/100 g DW). S. platensis has a significant amount of antioxidants, valuable secondary metabolites, and potential commercial applications and medicinal properties, but releasing these compounds is difficult due to the cell wall. This study was carried out to determine how different extraction techniques alter the release of bioactive compounds.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Evaluation of Fruit Juices as Probiotic Delivery Systems: Challenges, Current Strategies and Health Benefits
2024
Dilara Yalmancı | Hilal Dikmen Meral | Sevda Dere | Selma Kayacan Çakmakoğlu | Osman Sağdıç | Enes Dertli
There is an increasing trend for development of alternatives to deliver probiotics with non-dairy products. Fruit juices have become one of main food products for delivery of probiotics. The availability of different fruit juice types, their fresh and healthy perception from the consumer's side and demand for plant-based products increase attention to fortification of fruit juices with probiotics. Yet, development of probiotic fruit juices is still an emerging area for the functional food concept. Probiotic juices can be developed by using both probiotic Lactobacillus and Bifidobacterium and their viability can be strain specific as well dependent on the utilized fruits. The transformation of the fruit components can play roles for the improvement of the potential health promoting functions of fruit juices which should be well-characterized. The insufficient viability of probiotic strains during shelf-life of fruit juices is one of the main challenges and efficient and relatively cheap encapsulation techniques should be developed to ensure their viability. In this study, recent achievements and developments to produce probiotic fruit juices have been summarized. Also, potential role of probiotic fortification for the health promoting functions of fruit juices related to probiotic metabolism has been discussed. Finally, strategies to increase the viability of distinct probiotics have been discussed.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Improvement of Seed Germination and Seedling Growth of Faba Bean (Vicia Faba L.) through Seed Priming
2024
Sumiaya Parvin | Md. Parvez Anwar | Md. Sojib Kabiraj | Md. Harun Rashid | Swapan Kumar Paul
In a lab experiment using seed priming, the faba bean (Vicia faba L.) seed germination and seedling development were studied. Twenty different priming techniques were utilized in the study, each comprising varying concentrations of NaOCI, CaCl2, KNO3, Manitol, PEG, KCL, H2O and a control group that received no priming. Four replications of a completely randomized design (CRD) were used in the experiment. Among the three priming treatments, there were substantial differences in the seedling growth metrics and germination rate. When 500 ppm NaOCl was used as a treatment, the highest seed germination percentage (96%) was attained. Although 100 ppm PEG had the greatest germination index (42.92), 10000 ppm NaOCl had the quickest mean germination time (8.27). Additionally, at a concentration of 1500 ppm NaOCl, the greatest seedling vigor index (29.79) and maximum germination coefficient (12.28) were likewise obtained. With H2O treatment, the maximum shoot length (21.09 cm) was observed for seedling growth parameters. The largest root length was produced by a 10000 ppm KNO3 treatment (11.19 cm). With 20000 ppm KNO3, the maximum root dry weight was achieved (88.50 mg), whereas H2O produced the highest shoot dry weight (51.0 mg). Additionally, it was discovered that a treatment with 10000 ppm KNO3 had the best root-shoot ratio (0.72). The research thus supports the possible use of seed priming as a method to improve faba bean seed germination and seedling growth. NaOCl and KNO3 seemed to work best for faba bean seed germination and seedling growth.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Management of Root-Knot Nematode (Meloidogyne spp.) on Kiwifruit Seedlings using Different Plant Extracts, Biocontrol Agents, and Chemical Nematicides
2024
Kapil Simkhada | Srijana Bhandari | Chiranjivi Sharma
Root-knot nematodes (RKN), (Meloidogyne spp.), are the major biotic factor responsible for the limiting production of Kiwifruit in Nepal including Kiwifruit orchard of Warm Temperate Horticulture Center, Nepal. Hence, there is a pressing demand for nematicides that are both easily accessible and cost-effective while being environmentally friendly. A screenhouse experiment was conducted in the Summer of 2023 with an objective to evaluate the effects of different plant extracts, bio-control agents, and chemical nematicides against RKN on Kiwifruit seedlings. The experiment was set up in a Completely Randomized Design with three replications and eight treatments which include the extracts of Allium sativum and Lantana camara, Trichoderma viride, Pseudomonas fluorescens, Cartap hydrochloride, Fosthiazate, Inoculated control and Uninoculated control. The results revealed that Trichoderma viride proved to be the most effective in reducing the nematode population, displaying a low root gall index of 3.11, a minimal reproductive factor of 0.24, and a high percentage of nematode control at 91.71%. It was also found to be efficient in promoting the growth parameters of Kiwifruit seedlings. Additionally, regression analysis exhibited a significantly positive interaction between root gall index and reproductive factor, while indicating a negative interaction between reproductive factor and growth parameters. Therefore, T. viride (@ 20 gm per 2000 cm3 of soil) should be soil drenched before the seedlings are transplanted into the main field for effective and sustainable management of RKN. Nevertheless, further research is needed to determine the efficacy of T. viride in infested roots of Kiwifruit trees in field condition of Kiwifruit orchard.
显示更多 [+] 显示较少 [-]