The entomopathogenic bacterium, Bacillus thuringiensis (Bt) has been one of the important sources of biopesticides and applied in biological control against agricultural pests for many decades. Isolation and characterization of Bt isolates from different habitats around the world allow the discovery of new Bt strains with high insecticidal activity and the ability to cope with the problem of resistance to pesticides. The goal of this study is to obtain a new Bt collection from hazelnut orchards in Türkiye and to investigate the insecticidal cry1 gene content of these isolates and to reveal their protein profiles and serovars. Bt was isolated from 28 soil and leaf samples collected from 14 different locations in Ordu province. Of the 302 Bt-like colonies examined, 63 were observed to carry crystals in the form of parasporal inclusions and the Bt index was found to be 0.21. The presence of cry1 gene in Bt isolates were analyzed using Polymerase chain reaction (PCR) analysis. The results showed that 21 isolates (33%) were positive for cry1 gene. When the protein profiles of the Bt isolates were examined by SDS-PAGE analysis, bands of 130 kDa, 60 kDa, 43 kDa and larger than 200 kDa were obtained in most of the samples. In order to reveal the serovar types of Bt isolates, hag gene was amplified and the PCR products were further sequenced. The analysis identified the Bt tochigiensis and Bt xiaguangiensis serovars among the screened Bt isolates. This study reports the isolation and characterization of a novel collection of B. thuringiensis isolates from hazelnut orchards in Ordu province (Northern Türkiye), identifying the cry1 gene carrying strains with potential toxicity against some lepidopteran pests.

Ülkemizde geniş bir alanda yayılış gösteren Hypericum perforatum L. (sarı kantaron) bitkisi halk arasında soğuk algınlığı, depresyon, safra rahatsızlıkları, mesane irritasyonları, migren ağrıları ve yanık gibi pek çok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır. Bu çalışmada; eczane (numune 1) ve aktardan (numune 2) temin edilen iki ayrı sarı kantaron yağının, tirozinaz ve kollajenaz inhibitör potansiyellerini belirlemek amaçlanmıştır. Deneyler kolorimetrik ölçüme dayanan enzim reaksiyonları üzerinden gerçekleştirilmiştir. Her iki numune de tüm deneylerde 20 µg/mL konsantrasyonda çalışılmıştır. Numune 1’in (%18,3±0,15 inhibisyon), numune 2’ye (%4,1±0,28 inhibisyon) kıyasla daha yüksek kollajenaz enzim inhibisyonu sağladığı ve yine numune 1’in (%15,1±0,24 inhibisyon) numune 2’ye (%3,7±0,19 inhibisyon) kıyasla daha yüksek tirozinaz enzim inhibisyonu sağladığı belirlenmiştir. Bu sonuçlar doğrultusunda; sarı kantaron yağının kollajenaz ve tirozinaz enzimlerini inhibe ettiği, eczane kaynaklı sarı kantaron yağının aktar kaynaklı sarı kantaron yağına oranla daha yüksek inhibisyon gösterdiği tespit edilmiştir. Bu durumun, üreticinin bitkiyi doğru zamanda toplaması, uygun şekilde kurutması ve doğru maserasyon yöntemiyle yağ üretmesi sonucunda ortaya çıktığı; bu sayede içerisindeki biyoaktif bileşenlerin yoğunluğunun artarak aktivitenin yükselmesine katkıda bulunmuş olabileceği şeklinde yorumlanabilir.

Bu çalışma, ultrasonik işlemin sofralık zeytinlerin mineral ve fizikokimyasal özellikleri üzerinde önemli etkileri olduğunu ortaya koymuştur. Kontrol grubunda %0,811 olan kalsiyum (Ca) içeriği, 10°C’de 15, 30 ve 45 dakikalık ultrasonik işlem sonrası sırasıyla %0,052, %0,02 ve %0,013 değerlerine düşmüştür. Magnezyum (Mg) içeriği ise kontrol grubundaki %0,246’dan 10°C'de 30 dakikalık işlem sonunda %0,36’ya yükselmiştir. Demir (Fe) içeriği %0,001 civarında sabit kalmıştır. En dikkat çekici değişim sodyum (Na) içeriğinde gerçekleşmiş; kontrol grubunda 12568 mg/kg olan miktar 10°C'de 15 dakikalık işlem sonrası 345 mg/kg’a düşmüştür. Potasyum (K) miktarı da aynı işlem koşulunda 7002 mg/kg’dan 3 mg/kg’a gerilemiştir. Ayrıca ultrasonik işlem sonucunda zeytinlerin nem içeriğinde yaklaşık %10 ila %16 arasında azalma ve yağ ekstrakte edilebilirliğinde artış gözlemlenmiştir. Toplam fenolik madde içeriği (TPC) ultrasonik işlem koşullarına göre değişkenlik göstermiş olup, en yüksek değer 30°C'de 30 dakikalık işlemde 577 mg GAE/100g olarak tespit edilmiştir. Renk değişimi açısından yapılan değerlendirmelerde, ultrasonik uygulamanın zeytinlerin renginde belirgin bir değişikliğe neden olmadığı belirlenmiştir.  Duyusal değerlendirme sonuçlarında ise genel kabul edilebilirlikte ultrasonik işlem sıcaklık ve sürelerine bağlı küçük farklılıklar gözlemlenmiştir. Sonuçlar, ultrasonik işlemin düşük sodyum içerikli sofralık zeytin üretiminde ve mineral kompozisyonunun iyileştirilmesinde etkili olduğunu ortaya koymaktadır.

Granola, zengin besin içeriği ve farklı öğünlerdeki çok yönlülüğü nedeniyle popüler bir ürün haline gelmiştir. Bu çalışmanın amacı, omega-3, lif ve antioksidanlar açısından zengin olan keten tohumu ve arpayı granolaya dahil ederek granolanın işlevselliğini arttırmak ve duyusal özellikler açısından en çok tercih edilen çeşidi belirleyerek ürün çeşitliliğini arttırmaktır. Modifiye edilen formülasyonlarda granolanın ana bileşeni olan yulafın yarısı arpa ile, sıvı yağ ise %5 ve %10 keten tohumu ile ikame edilmiştir. Genel kabul edilebilirliği ve satın alınabilirliği değerlendirmek için laboratuvar koşullarında duyusal analiz yapılmıştır. Granola formülasyonlarının enerji ve besin içerikleri, uygulanan tariflere dayalı olarak BeBiS programı kullanılarak hesaplanmıştır. En yüksek duyusal analiz puanını alan granola için Türk Gıda Kodeksine uygun bir etiket oluşturulmuştur. Endüstriyel olarak modifiye edilmiş granola tarifinde arpa ikamesi, enerji ve besin içeriğini değiştirmemiştir. Ancak, arpa bazlı granolaya %5-10 oranında keten tohumu eklendiğinde, enerji içeriği azalırken, karbonhidrat ve proteinlerden elde edilen enerji oranı artmıştır. Ayrıca, keten tohumu içeriğinin artırılması toplam lif, omega-3, kalsiyum, magnezyum, fosfor, potasyum ve demir seviyelerinin yükselmesine yol açmıştır. Duyusal analiz sonuçları, %5 keten tohumu içeren granolanın duyusal özellikler ve satın alınabilirlik açısından kontrol grubuyla en çok karşılaştırılabilir olduğunu göstermiştir. Sonuç olarak, standart granolanın arpa ve keten tohumu ile zenginleştirilmesi, başta ALA içeriği olmak üzere besin profilini iyileştirmekte ve gelişmiş fonksiyonel özelliklere sahip uygulanabilir ve kabul edilebilir bir ürün alternatifi sağlamaktadır.

One of the major factor contributing to the decreased yield of cauliflower in Nepal is incorrect fungicide selection and dosages. Alternaria leaf spot (ALS) caused by Alternaria brassicicola, is a devastating disease that significantly reduces the quantity and quality of cauliflower. In vitro evaluation of seven different fungicides was done in a completely randomized design with five replications at different doses i.e., 50 ppm, 100 ppm, 150 ppm, and 200 ppm. All the tested fungicides significantly reduced (P≤0.001) mycelial growth of the pathogen in the poisoned food technique. The greatest reduction in mycelium growth was observed with hexaconazole and azoxystrobin + tebuconazole at the lowest tested concentration (50 ppm). Maximum inhibition of A. brassicicola growth was demonstrated by azoxystrobin + propiconazole at 200 ppm, followed by azoxystrobin + difenoconazole and copper oxychloride. The fungicides that were found effective in inhibiting mycelial growth should be tested under field conditions with multi-location and multi-strains pathogens to ensure that they meet specific requirements related to host and environment interaction. This will help to confirm their efficacy and determine the best application doses.

Tarım sektörü, yüksek enerji tüketimi ve çevresel etkileriyle öne çıkan bir alandır. Bu çalışmanın amacı, mandarin üretim süreçlerindeki enerji kullanımını ve karbon emisyonlarını analiz ederek, çevresel sürdürülebilirliği sağlamak adına çözüm önerileri sunmaktır. 2021-2022 üretim sezonunda Adana ilinde gerçekleştirilen araştırma, mandarin üretiminin çevreye olan etkilerine ilişkin önemli bilgiler sağlamaktadır. Elde edilen verilere göre, mandarin üretiminde kullanılan enerjinin büyük bir kısmı kimyasal gübreler (%33,88), sulama suyu (%23,94) ve pestisitlerden (%23,10) gelmektedir. Çalışma kapsamında, mandarin üretiminde toplam enerji girdisi 41604,60 MJ ha-1, enerji çıktısı ise 156582,40 MJ ha-1 olarak hesaplanmıştır. Üretim faaliyetlerinin toplam karbon emisyonu 954,69 kg CO2-eq kg-1 seviyesinde bulunmuş olup, emisyonların %25,97'sinin azotlu gübre kullanımından kaynaklandığı belirlenmiştir. Bu bulgular, mandarin üretiminde enerji verimliliğini artırmak için özellikle kimyasal gübre kullanımının azaltılmasının önemli olduğunu göstermektedir. Enerji tüketimini optimize etmek ve karbon emisyonlarını düşürmek adına, çevre dostu ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının teşvik edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Özellikle, kimyasal gübrelerin yerine çiftlik gübresi ve organik gübre gibi alternatiflerin kullanılması, mandarin üretiminden kaynaklanan çevresel etkilerin azaltılmasına katkı sağlayabilir.

This research focused on assessing economically impactful fruit fly species across different altitudes in sweet orange (Citrus sinensis L. Osbeck) orchards in Sindhuli, Nepal. The study aimed to determine species distribution, population dynamics, and the effectiveness of various lures to guide integrated pest management strategies. A two-factor factorial randomized complete block design was implemented, utilizing 24 Steiner traps baited with Methyl Eugenol (ME) and Cue Lure (CL) at altitudes of 1100-1200 m, 1201-1300 m, and 1301-1400 m from March to June 2023. Weekly data collection and bi-weekly lure replacement ensured precise monitoring. The study identified five fruit fly species: Bactrocera dorsalis, B. zonata, Zeugodacus tau, Z. scutellaris, and Z. cucurbitae. B. dorsalis and B. zonata were the most dominant, with their populations decreasing at higher elevations. ME traps primarily attracted B. dorsalis and B. zonata, while CL traps were more effective for Z. tau, Z. scutellaris, and Z. cucurbitae. The fruit fly population consistently grew from early April, peaking in mid-June, coinciding with fruit ripening and rising temperatures. The results underscore the significant effects of altitude and lure selection on fruit fly populations, highlighting the importance of targeted pest control measures. This research offers valuable insights for enhancing crop protection and meeting international export requirements.

Bu çalışma 2021 yılında Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi (TOGÜ) bünyesinde bulunan tam otomasyonlu ısıtmalı sera koşullarında yürütülmüştür. Araştırma 2021 yılı ilkbahar döneminde kurulmuş ve “Maritima” marul çeşidi kullanılmıştır. Bu çalışmada domates, üzüm ve elma posalarından elde edilen kompost materyallerinin, farklı yetiştirme ortamlarında marul fidesi üretimi için kullanım potansiyelleri incelenmiştir. Denemede 13 farklı yetiştirme ortamı [(1) Kontrol 2:1 oranında torf: perlit; (2) Üzüm kompostu; (3) Elma kompostu; (4) Domates kompostu; (5) Üzüm+elma+domates kompostu; (6) 2:1 oranında üzüm kompostu: perlit; (7) 2:1 oranında elma kompostu: perlit; (8) 2:1 oranında domates kompostu: perlit; (9) 2:1 oranında (üzüm+elma+domates kompostu):perlit; (10) 1:1:1 oranında üzüm kompostu:torf:perlit; (11) 1:1:1 oranında elma kompostu:torf:perlit; (12) 1:1:1 oranında domates kompostu:torf:perlit ve (13) 1:1:1 oranında (üzüm+elma+domates kompostu):torf:perlit] marulda tohum çimlenme hızı ve çimlenme oranı ile fide boyu, gövde çapı, yaprak sayısı, kök boyu, fide kuru madde ve kök kuru madde incelenmiştir. Deneme tesadüf parselleri deneme desenine göre 3 tekerrürlü olarak yürütülmüştür. Her tekerrürde 50 fide yetiştirilmiş ve 10 fide üzerinde gözlemler yapılmıştır. Deneme sonucunda (2:1) torf:perlit karışımına (kontrol) alternatif olabilecek özellikle elma ve üzüm posalarından elde edilen kompostların tek başına veya birlikte kullanıldığı uygulamalar marul fidesi üretiminde kontrol uygulamaları ile kıyaslandığında benzer etkiler göstermiştir.

This research paper identifies the Determinants influencing the adoption of modern agricultural technologies from the perspective of farmers in the Shirqat District, Salah Al Din Governorate. The adoption Determinants were categorized into three main domains: chemical technology constraints, biological technology constraints, and physical technology constraints. The study also examined variations in farmers' perspectives based on selected personal characteristics, including age, type of land ownership, possession of production tools and equipment, exposure to information sources, and attitude toward using modern technologies. Furthermore, the dominos were ranked in descending order based on the severity of adoption constraints. The study population included all 236 farmers in The Shirqat District who had adopted Delete modern agricultural technologies. A stratified sample of 47farmers, representing 20% of the population, was selected. A structured questionnaire was developed, consisting of two parts: the first part addressed farmers personal variables, while the second part contained 40 items related to adoption constraints, distributed across scale (high, moderate, low) was used for assessment, The scale size for the respondents ranged from (40-120) degrees. Data were collected through personal interviews, coded, and analyzed using SPSS software, employing statistical tools such as frequency distribution, range, percentage, arithmetic mean and variance. Data was collected from 10-11-2024 to 25-12-2024. Results showed that 87.24% of respondents fell within the moderate to high levels of adoption constraints, indicating a generally increasing trend. The domains were ranked by constraint severity as follows: chemical technology, biological technology, and physical technology. Significant differences were found in farmers' views based on most studied variable (age, land ownership, information exposure and attitudes). However, no significant differences were observed regarding possession of production equipment. The findings underscore the importance of considering these variable when designing agricultural extension and training programs. The study recommends enhancing access to information sources and promoting the use of proven, high-quality technologies to reduce adoption barriers and lower the financial burden on farmers.

Owing to the prevailing climate change which has drastically reduced the duration of the wet season that supports naturally cultivated maize in a typical rainforest ecology of Ife, Southwestern (SW) Nigeria, this study determined the climatic factor(s) favouring maize yield in the agro-climatic zone. Grain yield data obtained from five maize varieties grown in 42 environments, at Ife – Teaching and Research Farm of Obafemi Awolowo University, along with weather data captured electronically and automatically at the Farm, were analyzed using variance, correlation, regression, and path coefficient analyses. Grain yield was a significant correlate of solar radiation (r = 0.58**) and soil temperature (r = 0.39*). Subsequent stepwise multiple regression analysis isolated total solar radiation as the single most important causal factor for increased yield, albeit, with a low R2 = 34%. Fitting the regression model up to quartic level did not increase the R2 value. Other climatic factors affecting grain yield included minimum temperature, heat unit, and maximum air relative humidity, all acting indirectly through total solar radiation. At this and similar agro-ecologies, maize must be planted from March to early April and late July to August for the early and late season crops, respectively.