细化搜索
结果 371-380 的 5,266
Cittaslow Kentlerde Yaşayan Halkın Slow Food Algı Düzeyinin Belirlenmesi 全文
2023
Samet Mısır | Banu Koç
Geleneksel ve modern dünyada ülkelerin yaşam algısına göre anlam kazanan yemek kültürü, gastronomiye farklı bakış açıları kazandırır. Bu bakış açılarından biri olan Yavaş Yemek akımı ile geleneksel yemek kültüründe unutulmaya başlayan yemeklere güncel bir yaklaşım kazandırmak esastır. Yavaş yemek akımı yemek kültürünün sürdürülebilirliğini sağlarken, ‘tat alma duyusunun’ da korunmasını destekler; birlikte sofralar kurmada ve ortak noktaların önemini belirlemede, geleneksel yöntemlerle gıda üretiminde ve teknik kullanmada bilinçlenmeye hizmet eder. Akımın hizmetlerinin hedefe ulaşıp ulaşmadığının saptanabilmesi için nicel veri toplama teknikleri kullanılır. Yavaş hareketlilik akımının döngüsü önce üretim sonra tüketimdir. Bu çalışmanın amacı Çanakkale ili Gökçeada ilçesinde yaşayan halkın yavaş yemek algılarının boyutunu ve yavaş yeme tutumlarını belirlemektir. Bu amaçla çalışmanın örneklemini oluşturan Gökçeada yerel halkına yavaş yemek algısının ve bu algının yavaş yeme tutumlarına etkisini belirlemek için hazırlanan sistematik soru formundan oluşan anket yöntemi uygulanmıştır. Anket verilerinden elde edilen sonuçlara göre katılımcıların %68,5 katılım oranı ile kadın olduğu ve çalışmanın çoğunluğunu oluşturdukları belirlenmiştir. Yavaş Yemek akımını bildiğini belirten katılımcıların %92,4’ü Yavaş Yemeği doğru tanımlamışlardır. Katılımcıların yerel gıda tüketme eğiliminin belirlenmesi için yöneltilen sorulara %50’nin üzerinde pozitif katılım sağladıkları belirlenmiştir. Dolayısıyla katılımcıların yüksek oranda yerel gıda talep, ilgi ve tüketme eğilimi olduğu söylenebilir. Yavaş Yemek tüketiminin demografik özelliklerle bağlantısının incelendiği 6 hipotezden medeni durum ve yaş hipotezi kabul edilmiş diğerleri ise reddedilmiştir.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Süt Sığırlarında Kuru Dönemde Düşük Enerji İçeren Rasyon ile Beslemenin Doğum Sonrası Metabolik Rahatsızlıklar ve Süt Verimi Üzerine Etkisi 全文
2023
Yusuf Koç | Yusuf Cufadar
Bu çalışma Siyah Alaca (Holstein) süt sığırlarında kuru dönemde farklı enerji içeriğine sahip rasyonların erken laktasyon dönemi süt verimi ve bazı metabolik bozuklukların görülme sıklığına etkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır. Araştırmada süt verim ortalamaları birbirine yakın olan 800 baş kuru dönemde bulunan Siyah Alaca ırkı süt sığırı kullanılmıştır. Hayvanlar her birinde 400’ er baş olacak şekilde iki gruba ayrılmış ve kuru dönemin ilk 39 günü (erken kuru dönem) boyunca iki farklı rasyonla yemlenmişlerdir. İlk 400 hayvanın bulunduğu kontrol grubu 1,34 (Mcal/kg KM) net enerji laktasyon (NEL) değerinde rasyonla yemlenirken, ikinci 400 baş hayvanın bulunduğu grup ise 1,07 (Mcal/kg KM) NEL enerji değerine sahip düşük enerjili rasyonla yemlenmiştir. Kuru dönemin son 21 gününde ve laktasyonun ilk 90 gününde her iki grup da benzer rasyonlarla yemlenmişlerdir. Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre, kuru dönemde normal enerjili kontrol rasyonu ile beslenen grupta süt verimi 2. laktasyonda daha yüksek olurken, 3. laktasyonda düşük enerjili rasyon ile beslenen grupta daha yüksek olmuştur. Sonraki laktasyon sıralarında iki farklı rasyonla yemlenen gruplar arasında fark olmamıştır. Hipokalsemi ve septik metritis rasyonlardan önemli seviyede etkilenmese de düşük enerji rasyonla beslenen grupta rakamsal olarak görülme sıklığında azalma olmuştur. Abomasum deplasmanı düşük enerjili rasyonla beslenen grupta önemli seviyede azalmıştır. Düşük enerjili rasyonla beslenen grupta ketosiz+2 görülme sıklığı (insidans) %2 oranında artsa da ketosiz+1 görülme sıklığı %14 oranında artarak önemli seviyede yüksek olmuştur. Sonuç olarak kuru dönemde düşük enerjili rasyonların 2. laktasyondan sonraki dönemlerde süt verimini olumsuz etkilemeksizin, abomasum deplasmanı, hipokalsemi ve septik metritis gibi problemlerin görülme sıklığını azaltmaya yardımcı olabileceği söylenebilir.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Lojistik Firma Personellerinin Organik Tarım Anlayışı; Iğdır İli Örneği 全文
2023
Bayram Çavuşluk | Başaran Karademir
Organik tarım ürünü doğallığı sertifikalandırılan gıda olup son kullanıcıya kadar doğallığını kaybetmemesi gerekmektedir. Bu araştırmada ise lojistik (nakliye) sektörü çalışanlarının organik tarım ürünleri taşımacılığına olan yaklaşımının ortaya konulması amaçlandı. Araştırma Iğdır ilindeki 115 lojistik çalışanı üzerinde yüz yüze anket uygulaması şeklinde yürütüldü. Toplanan veriler sayısal ve oransal olarak değerlendirildi ayrıca karar ağacı metodu CART algoritmasının da içinde olduğu istatistik yöntemlerle analiz edildi. Çalışanların %96,5’i, organik gıdanın ne olduğunu bildiğini, %100’ü organik gıda yediğini, hatta %59,1’i organik gıda sertifikasının ne olduğunu bildiklerini iddia ettiler, fakat katılımcıların yalnızca %4,3’ü "Sence Organik gıda nedir" sorusuna organik gıda için "organik sertifikalı gıda", %27,8’i organik gıda satın alırken sertifikasına dikkat ettiği cevaplarını verdiler. Hatta katılımcıları %27,8’i ise ürüne gözle bakınca gıdanın organik olup olmadığını anladığını iddia etti. Bununla birlikte lojistik çalışanlarının %78,3’ü organik gıda taşımacılığı yaptıklarını, organik gıda taşımacılığında normal gıdaya oranla taşıma süresinin %94,8 oranında, soğutma sisteminin %100 oranında ve temizliğin %100 oranında önem arz ettiğini bildirdiler. Bunların dışında kendilerinin dışındaki sektör çalışanlarının organik gıda taşımacılığı konusunda yeterli düzeyde bilgilerinin olmadığını (%69,6) belirtirken kendilerinin ise konu hakkındaki büyük oranda (%61,7) yeterli düzeyde bilgi sahibi olduklarını iddia ettiler. Sonuç olarak, Iğdır yöresi lojistik firma çalışanlarının genel olarak organik gıdayı bildiklerini iddia etmelerine rağmen bilgi düzeylerinin yeterli olmadığı ortaya çıktı. Bu sonuçlara rağmen personellerin organik gıda taşımacılığında nelere dikkat etmeleri gerektiğini bildikleri gözlendi. Konu hakkındaki bilgi noksanlığının giderilmesinde TV-Radyo ve internet kullanımının bir araç olarak kullanılabileceği kanaati oluştu.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Tekirdağ İli Tarım Parsellerinin Arazi Toplulaştırma Açısından Şekil Analizi ile Değerlendirilmesi 全文
2023
Erdem Kurşun | Fatih Konukcu | Bahadır Altürk
Şekil bozukluğu, tarımsal etkinlikleri ve kırsal kalkınmayı olumsuz yönde etkileyen en önemli etmenlerden birisidir. Bu araştırmada, Tekirdağ iline ait 346.740 tarım parselinin şekil uygunluğu altı farklı kriterden (kenar uzunluğu, dar açı sayısı, geniş açı sayısı, köşe sayısı, kompaklık ve düzenlilik) oluşan Parsel Şekil İndeksi (PŞİ) yöntemiyle belirlenmiştir. PŞİ yöntemi, bir geometriyi diğer klasik şekil yöntemlerinden çok daha kapsamlı bir şekilde analiz etmektedir. Parsellerin şekil uygunluğunun bu yöntemle tespit edilmesi ve sonrasında şekil bozukluğu olan parsellerde yapılacak düzeltmeler özellikle tarımsal mekanizasyonun olumsuz etkilerinin en aza indirilmesini sağlamaktadır. Çalışmada, şekil uygunluk dereceleri “çok bozuk şekilli parseller”, “bozuk şekilli parseller”, “uygun şekilli parseller” ve “ideal şekilli parseller” olmak üzere dört farklı şekilde sınıflandırılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre; ildeki parsellerin %17,27’sinin çok bozuk şekilli, %35,21’inin bozuk şekilli, %35,54’ünün uygun şekilli ve %11,98’inin ise ideal şekilli geometriye sahip olduğu belirlenmiştir. Üretimi olumsuz etkileyen şekil bozukluğunun il genelinde fazla olmasından dolayı arazi toplulaştırma çalışmalarının ivedilikle yapılması gerekmektedir. PŞİ yöntemi, Türkiye’de planlanan arazi toplulaştırma projeleri öncesi mekânsal yer seçiminde, bölge, havza, köy veya mahalle ölçeğinde büyük fayda sağlayabilir.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Derin Öğrenme Teknikleri ile Bazı Üzüm Çeşitlerinin Tespiti 全文
2023
İsmail Terzi | Mehmet Metin Özgüven | Adem Yağcı
Bağcılıkta üzüm çeşitleri belirlenirken, sürgün, yaprak, salkım ve meyveye ait karakterizasyon özellikler kullanılmaktadır. Bu karakterizasyon özellikler uluslararası yöntem birliğinin oluşması için “Uluslararası Bitki Gen Kaynakları Merkezi” (International Board for Plant Genetic Resources) adına oluşturulmuş bir çalışma ekibi ile “Bağcılık ve Şarapçılık Ofisi” (Office Internatıonal de la Vigne et du Vin-OIV) ve “Uluslararası Yeni Bitki Çeşitlerinin Korunması Birliği” (International union for the Protection of New Varietes of Plants- UPOV) ile işbirliği içinde yapılan çalışmalarla geliştirilmiş ‘Üzüm Tanımlayıcıları’ (Grape Descriptors) adıyla bir normda yayınlanmıştır. Üzüm çeşitlerinin sahip olduğu ampelografik özellikler bu normdaki karakterizasyon özelliklere göre belirlenerek ortaya çıkarılmaktadır. Her üzüm çeşidinin sürgününe, yaprağına, salkımına ve meyvesine özgü ampelografik özellikleri bulunmaktadır. Bu özellikler ‘Üzüm Tanımlayıcıları’ normuna göre belirlendikten sonra sayısal veya sözel olarak ifade edilmektedir. Bu çalışmada ampelografik özellikler kullanılarak Corint, Merlot, Tayfi, Michele palieri, Narince üzüm çeşitlerinin derin öğrenme teknikleri ile sınıflandırılması yapılmıştır. Amaç üzüm çeşitlerinin ampelografik özelliklerini kullanarak derin öğrenme teknikleri ile hangi üzüm çeşidi olduğunu belirlemektir. Yapılan çalışma için 15 katmandan meydana gelen yeni bir CNN modeli oluşturulmuştur. Beş sınıf bulunan veri setinde beş adet üzüm çeşidinin salkım ve meyvelerine ait 227x227x3 boyutunda toplam 1028 adet görüntü kullanılmıştır. Görüntülerin %80’i eğitim için %20’si ise doğrulama için ayrılmıştır. MATLAB programında, yeni ve özgün olarak geliştirilen CNN modeli ile %96,10 sınıflandırma başarım oranı elde edilmiştir. Yapılan analizler neticesinde geliştirilen CNN modelinin başarılı olduğu ve üzüm çeşitlerinin sınıflandırılmasında kullanılabileceği sonucuna varılmıştır.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Göller Bölgesi’nde Doğal Olarak Yetişen Prangos platychlaena (Endemik) Uçucu Yağının Kimyasal Kompozisyonu 全文
2023
Arif Şanlı | Tahsin Karadoğan | Fatma Zehra Ok
Bu çalışma, Türkiye’nin Göller Bölgesi’nde farklı lokasyonlarda yabani olarak yetişen Prangos platychlaena (endemik) bitkisinin meyvelerinin uçucu yağ oranını ve bileşenlerini belirlemek amacıyla yürütülmüştür. Türe ait meyve örnekleri iki farklı lokasyondan (Isparta, Sütçüler/Çandır ve Burdur, Bucak/Kızılkaya) sarı olum döneminde toplanmış, meyvelerin uçucu yağları hidrodistilasyon cihazı ile elde edilirken, uçucu yağ bileşenleri ise GC-MS cihazı kullanılarak belirlenmiştir. Çandır lokasyonunda yetişen bitkilerde meyve uçucu yağ oranı%0,16±0,02, Kızılkaya lokasyonunda ise%0,25±0,06 olarak belirlenmiştir. Çandır lokasyonundan alınan meyvelerin 54 bileşenden, Kızılkaya lokasyonundan alınan meyvelerin ise 44 bileşenden oluştuğu belirlenmiş, türün meyvelerinde toplam 73 farklı bileşen tespit edilmiştir. Uçucu yağı oluşturan bileşenler ve oranları lokasyonlara göre kalitatif ve kantitatif varyasyonlar göstermiştir. Her iki lokasyonda da uçucu yağı oluşturan ana bileşenler germacrene-D (%17,08-%20,24), β-bisabolene (%7,53-%17,83), β-copaene (%0,92-%11,70), caryophyllene oxide (%6,23-%6,30), β-farnesene (%3,21-%5,66), δ-cadinene (%3,50-%3,87) ve ledane (%3,35-%3,22) olarak tespit edilmiştir. Çalışmada türün yetiştiği bölgenin ekolojik faktörlerinin, özellikle rakımın uçucu yağ oranı ve bileşenleri üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu anlaşılmıştır.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Shelf-Life Evaluation of a Novel Functional Product from a Blend of Powdered Vegetables 全文
2023
Aisha Idris Ali | Virginia Paul | Munir Abba Dandago | Fatima Idris Ali | Daniel Amiteye
Perishable fresh vegetables that do not meet cosmetic standards and other crop waste rich resources are presently wasted. Mangifera indica leaves, Psidium guajava leaves, Petroselinum crispum leaves and Daucus carota were selected as model vegetables to show that they can be converted into a shelf-stable novel functional powdered product. A novel functional product from a blend of these powdered vegetables (FPPV) was formulated. To evaluate the shelf-life of FPPV. The novel functional product from a blend of powdered vegetables (FPPV) was prepared in the Food Science and Nutrition laboratory, Sam Higginbottom University of Agriculture Technology and Sciences, India. The samples were subjected to accelerated stability study maintaining temperature and relative humidity 40°C ± 2°C and 75% ± 5% respectively. Organoleptic, physico‑chemical and microbiological properties of FPPV was analyzed at an interval of 0, 1, 3 and 6 months to check the degradation levels in the formulation. Organoleptic characters showed no significant changes in accelerated stability condition. There were insignificant changes in physico-chemical profiles and product was free from microbial contamination at different intervals of analysis. On extrapolation of the observations the shelf-life of FPPV was found to be 51 months (4 years and 3 months) for climatic zone I & II countries and 34 months (2 years and 10 months) for climatic zone III & IV countries, respectively. The conversion of perishable vegetables and crop wastes into shelf-stable functional food products will reduce food loss and waste in the vegetable industry.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Associations Between IGF-II Gene Polymorphism and Milk Yield Characteristics In Brown Swiss Cattle 全文
2023
Esma Yuca | Sinan Kopuzlu
This study was carried out on 114 Brown Swiss cattle reared in intensive conditions at Ataturk University Food and Livestock Application and Research Center and at the private cattle farm found in Erzurum province. Genotypic structures were examined in terms of Insulin-like growth factor (IGF)-II gene locus and the distribution of genotypes and allele frequencies of the cattle concerning the genes were determined. The identified Insulin-like growth factor (IGF)-II genotypes were associated with milk yield traits such as actual milk yield, 305-day, and daily milk yield. Insulin-like growth factor (IGF)-II genotypes were determined by using the Polymerase Chain Reaction (PCR)- Restriction fragment length polymorphism (RFLP) method from blood samples taken from the cattle. The CC, CT, and TT genotype frequencies of the Insulin-like growth factor (IGF)-II gene found in the population were 41 (34%), 65 (54%), and 14 (12%), and the frequency of the C allele and the T allele was found to be 0.61 and to be 0.39. The general averages of actual true milk yield, 305-day and daily milk yield were 4317±272.9 kg, 5277±240.7 kg and 18±0.9 kg, respectively, while CC, CT and TT genotypes 4168±515.8, 3756±321.7 and 5382±600.3 kg, respectively. As a result, correctly identified IGF-II genotypes were detected by using the PCR-RFLP method in the blood samples obtained from Brown Swiss cattle. Genotype and allele frequencies determined for IGF-II gene polymorphism can be considered sufficient to demonstrate the genotype diversity of the race. According to the Hardy-Weinberg genetic equilibrium test, the distribution of genotype frequencies of the cattle was observed in equilibrium.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Investigation Of Yield And Quality Values Of Some Registered Chickpea (Cicer arietinum L.) Varieties 全文
2023
Dürdane Mart | Meltem Türkeri | Ayşe Gülgün Öktem | Ramazan Akın | Evren Atmaca | Sezgin Mart | Nejda Çankaya | Süreyya Emre Dumlu | Derya Yücel | Tolga Karaköy
This study, which was carried out in 2014-2015 to determine the agronomic characteristics of some chickpea lines and varieties under Şanlıurfa ecological conditions, was conducted in the experimental trial areas of GAP Agricultural Research Institute. 20 registered chickpea genotypes and 3 control varieties were used in the study, which was established according to the randomized block design with three replications. In the study, phenological traits such as the number of days until flowering after 50% emergence, the number of days until pod tying, the number of days after emergence and vegetation duration and agronomic traits such as plant height, first pod height, days to maturity, one hundred grain weight and yield per decare were examined in chickpea plants. During the study, Ascochyta blight disease controls of chickpea varieties were also carried out depending on the climatic conditions. In the study, the highest grain yield was obtained from Işık (181.65 kg/da) variety and the lowest grain yield was obtained from Uzunlu variety (108.34 kg/da) at Şanlıurfa location. In terms of both growing seasons, the highest average protein analysis values were obtained from Yaşa variety with 25.77% and the lowest from İnci variety wıth22.02%.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Synthesis of Silver Nanoparticles using Cellulose and Starch Extracted from Brewer Spent Grain: Assessment of their Antimicrobial and Preservatives Activities 全文
2023
Clement Olusola Ogidi | Ogo Philip Emmanuel | Olanrewaju Oludotun Daramola | Oyedolapo Bamigboye | Olu Malomo
Non-porous materials like cellulose and starch can be extracted from agro- industrial wastes and incorporated with nanoparticles for effective biotechnological purposes. In this study, silver nanoparticles (AgNps), silver-cellulose nanoparticles (AgNps-C) and silver-starch nanoparticles (AgNps-S) were characterized by UV-visible spectroscopy. Fourier transform infrared spectroscopy (FTIR) was used to identify viable biomolecules involved in capping and active stabilization of AgNps. Average sizes and morphologies of AgNps, AgNps-C and AgNps-S were further analyzed by scanning electron microscopy (SEM) and the percentage composition of each element was investigated by energy-dispersive X-ray spectroscopy (EDS). Antimicrobial activity of the synthesized AgNPs-C and AgNPs-S was tested against multiple antibiotic resistance microorganisms isolated from fish and meat. Zones of inhibition displayed by AgNPs-C and AgNPs-S ranged from 8.00 to 13.30 mm and 5.00 to 10.30 mm, respectively. The Minimum inhibitory concentration (MIC) for AgNPs-C and AgNPS-S ranged from 125 µg/mL to 500 µg/mL and 500 µg/mL to 1000 µg/mL, respectively. AgNPS-S and AgNPs-C inhibited the growth of microorganisms associated with spoilage of fish and meat. The bio-applications of AgNP –C and AgNP-S can be exploited in food industries as preservative agent or incorporated to packaging materials to elongate the shelf life of food products and reduce the side effects attributed to chemical preservative agents.
显示更多 [+] 显示较少 [-]