细化搜索
结果 491-500 的 561
Anaerobic Co-Digestion of Cattle Manure with Ruminal Waste to Increase Biogas Production 全文
2024
Fatih Şevki Erkuş | Koray Tuncay
Cattle manure (CM) is mostly used as an inoculum in order to start-up of agricultural biogas plants or as a co-substrate in the anaerobic digestion of lignocellulosic content. Rumen fluid microbiota is also considered to be effective in lignocellulose digestion. It is known that microorganisms in the ruminal waste facilitate the hydrolysis of lignocellulosic structures. However, there are few studies on the inoculum effect of rumen microorganisms on bioreactor performances when rumen content is used as co-substrate and inoculum together with cattle manure, and it is not clear how rumen waste can be used in various anaerobic digestion systems. In this study, biogas production efficiencies obtained from lignocellulosic content in mono and cosubstrate (1:1 and 1:2 Volatile Solids) bioreactors formed by using ruminal waste (RW) and CM microbial communities were investigated. In order to determine the biogas production efficiencies, biomethane potential (BMP) experiments that simulate anaerobic digestion process conditions in a laboratory environment were applied. Treatment with 50% application of RW cosubstrate, 65.51% biogas and 70.64% methane production efficiency increases were achieved compared to monosubstrate CM bioreactor.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Usability of Postbiotics in Ruminant Nutrition and Health 全文
2024
Elif Rabia Şanlı
Since the ban on the use of antibiotics to promote growth in animal production in 2006, there has been a growing interest in alternative feed additives for animal production. Postbiotics, which have been utilized for this purpose in recent years, are highly promising feed additives that substitute banned substances like antibiotics. In recent years, there have been numerous studies on the utilization of postbiotics in ruminant animal nutrition. This article includes the definition of postbiotics, their properties, methods of obtaining them, and their potential applications in ruminant animal nutrition and health.
显示更多 [+] 显示较少 [-]In-vitro Antimicrobial Activity of ZnO Nanoparticles Produced by Hydrothermal Method Against Some Foodborne Pathogens 全文
2024
Pınar Karatepe | Müzeyyen Akgöl | Sinem Bayrak | Gökhan Kürşad İncili
Zinc oxide nanoparticles (ZnO-NPs) are synthesized via a multitude of techniques, resulting in nanoparticles of varying sizes and morphologies that directly influence their antimicrobial efficacy. The objective of this study is to ascertain the particle size and morphology of ZnO-NPs synthesised via the hydrothermal method and to evaluate their in vitro antibacterial effects against Escherichia coli O157, Salmonella Typhimurium, and Listeria monocytogenes, which are important foodborne pathogens. The ZnO-NPs were examined using a scanning electron microscope (SEM). Furthermore, the minimum inhibitory concentration (MIC), minimum bactericidal concentration (MBC), and the diameter of inhibition zones were measured against these pathogenic bacteria. The SEM images revealed that the ZnO-NPs exhibited a uniform distribution, with particle sizes ranging between 23 and 25 nm. The MIC and MBC values against the tested strains were found to range from 20.83 to 41.67 µg/mL and between 66.67- 83.33 µg/mL, respectively. In addition, the diameter of inhibition zones were ranged from 15.16 to 16.96 mm. The findings of the study demonstrated that ZnO-NPs s synthesized via the hydrothermal method exhibited antibacterial effects against both Gram-positive and Gram-negative bacteria. In conclusion, the use of ZnO-NPs can facilitate the improvement of the microbiological quality of foods by the inhibition of foodborne patogens.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Ohmik Evaporasyon İşlemiyle Elde Edilen Dut Pekmezinde Renk Değerlerinin İncelenmesi 全文
2024
Ferit Ak | Serdal Sabancı
Evaporasyon işlemi sıvı gıda ürünü içerisinde bulunan suyun fiziksel olarak uzaklaştırılmasıdır. Bu işlemde geleneksel ısıtma teknikleri sonucunda istenmeyen bileşen oluşumu, kalite kaybı ve aroma kayıpları meydana gelmektedir. Bu nedenle gelişen teknoloji ile geleneksel gıda işlemi uygulamalarının yerini alternatif teknikler almaktadır. Bu tekniklerin başında ohmik ısıtma işlemi gelmektedir. Ohmik ısıtma işlemi iki elektrot arasında alternatif akım geçirilerek ürünün ısınma prensibine dayanmaktadır. Bu çalışmanın ana amacı üç farklı voltaj gradyanı kullanılarak elde edilen dut pekmezinin renk değerlerinin incelenmesidir. Örnekler ohmik evaporasyon işlemi ile üç farklı voltaj gradyanında atmosferik koşullar altında %22,2 Suda Çözünür Kuru Madde (SÇKM) içeriğinden %68 SÇKM değerine kadar evaporasyon işlemine tabi tutulmuştur. Örneklere ait L*, a*, ve b* renk değerleri ölçülmüştür. Elde edilen L*, a*, ve b* değerlerinden beyazlık ve kahverengileşme gibi bazı renk indeksleri hesaplanmıştır. Beyazlık indeksi (Bİ) ve kahverengileşme indeksi (Kİ) incelendiğinde, en yüksek değerler geleneksel yöntemde elde edilirken en düşük değerler 15 V/cm voltaj gradyanında elde edilmiştir. Toplam renk değişim değerinin 3,73-8,97 arasında değiştiği, en düşük renk değişim değerinin geleneksel yöntemle elde edildiği ve bu değerin yükselen voltaj gradyanı ile arttığı belirlenmiştir. Sonuç olarak, dut pekmezi örnekleri renk değişimleri açısından incelendiğinde genel anlamda voltaj gradyanın artmasından olumsuz etkilendiği tespit edilmiştir. Bununla birlikte fiziksel kalite değerlerinin başında yer alan renk değerleri bakımından nispeten daha düşük voltajlı ohmik evaporasyon işleminin kullanılabileceği düşünülmektedir.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Farklı Cidar Kalınlıklarına Sahip Siloların Sonlu Elemanlar Yöntemi (FEM) ile Analizi ve Yapı Ağırlığının Optimizasyonu 全文
2024
Gülşah Erdoğan | Hüseyin Güran Ünal
Bu çalışmada, tahıl depolaması amacıyla farklı sac kalınlıkları ve destek elemanlarına sahip 85 adet silo modeli oluşturulmuştur. Silo boyutları,1500×3000 mm sac tabakalar kesilmeksizin kullanılarak çapı 4,77 metre ve yüksekliği (çatı hariç) 10,5 olarak belirlenmiş ve araştırma süresince sabit tutulmuştur. Çalışmanın temel amacı, çelik siloların maliyetinin büyük kısmını oluşturan yapı malzemesini azaltarak maliyeti düşürmek için optimizasyon yapmaktır. Oluşturulan modeller için kaynaklanabilirlik, işlenebilirlik ve maliyet yönünden uygun malzeme olarak St44 yapı çeliği seçilmiştir. Silonun stabilitesini artırmak ve olası yapısal sorunları minimize etmek amacıyla, NPU ve lama destek elemanları tasarıma dahil edilmiştir. Oluşturulan silo modellerinin yapısal analizleri ANSYS sonlu elemanlar yazılımı ile gerçekleştirilmiştir. ANSYS yazılımı kullanılarak yapılan analizlerde, her bir silo modeli için statik yükleme koşulları altında oluşan toplam deformasyon, gerinim ve gerilme değerleri hesaplanmıştır. Ayrıca, her bir tasarımın toplam ağırlığı da değerlendirilmiştir. Bu analizler sonucunda elde edilen veriler karşılaştırılarak, en uygun performans ve maliyet dengesini sağlayan optimum silo tasarımı belirlenmiştir. İmalat sırasında sac kalınlığını artırmadan, yeterli destek elemanlarının kullanılması ile genel ağırlığın %58 oranında azaltılabileceği tespit edilmiştir. Bu bulgu, imalat sırasında malzeme maliyetlerini önemli ölçüde düşürmekte ve yapısal performansı koruyarak ekonomik bir çözüm sunmaktadır.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Rat Diyetlerinde Kullanılan Buğday ve Mısır Gluteninin Serum Dokusunda Karaciğer Enzimleri ve Lipit Profili Üzerine Etkileri 全文
2024
Aybüke İmik | Mazhar Burak Can | Dilek Şentürk Demirel
Bu çalışmada, rat diyetlerine katılan farklı protein kaynaklarının serum dokularında karaciğer enzimleri ve lipit profili üzerine etkisi incelenmiştir. Araştırmada protein kaynağı olarak soya küspesi, buğday ve mısır gluteni kullanıldı. Araştırma Grup I, Grup II ve Grup III olarak üç grup şeklinde dizayn edildi. Araştırmada her grupta 8 adet erkek ve 8 adet dişi olmak üzere toplam 24 adet erkek, 24 adet dişi Sprague Dawley cinsi rat kullanıldı. Araştırmada hayvanlar doğumdan itibaren anneleri ile birlikte 30 gün, annelerinden ayrıldıktan sonra da 30 gün olmak üzere toplam 60 gün deneme yemleri ile beslendi. Çalışmanın sonunda serum dokusunda karaciğer enzimlerini belirlemek amacıyla alanin aminotransferaz (ALT), aspartat aminotransferaz (AST), alkalin fosfataz (ALP) ve gama-glutamil transferaz (GGT), kreatin kinaz (CK); lipit profilini belirlemek için triaçilgliserol (TAG), diaçilgliserol (DAG), monoaçilgliserol (MAG), serbest yağ asidi (SYA), kolesterol (Kol) ve fosfolipit (F1) analizleri yapıldı. Çalışmanın sonunda dişi ratların karaciğer enzimleri seviyeleri arasında fark bulunmazken, erkek hayvanların AST ve ALP seviyeleri arasında önemli fark olduğu tespit edildi. Grup II’nin AST oranı Grup I ve Grup III’den düşük, Grup II ve III’ün ALP oranı ise Grup I’den önemli derecede yüksek bulundu. Çalışmada dişi ratların “De Ritis” seviyeleri (AST/ALT) Grup I (2,42/ 1,84) ve Grup II’de (2,28/0,71); erkek ratlarda ise Grup III’de (1,29/2,71) yüksek tespit edildi. Çalışmada dişi ratların Grup I’inde serbest yağ asit oranı Grup II’den önemli derecede düşük (p<0,05), Grup III ile benzer bulundu. Çalışmanın sonunda farklı protein kaynaklarının erkek ratların ALP ve AST oranlarını, dişi ve erkek ratların De Ritis seviyelerini ve dişi ratların ise SYA oranını önemli oranlarda etkiledikleri tespit edildi.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Çimento Yerine Sığır Gübresi Külünün Kısmi İkamesi ile Üretilen Hafif Betonun Bazı Özelliklerinin Belirlenmesi 全文
2024
Ahmet Korkmaz | Sırrı Şahin
Bu çalışmada; Türkiye'de kırsal alanlarda ısınma amaçlı olarak kullanılan yenilenebilir enerji kaynaklarından güneşte kurutulmuş sığır gübresi külünün (SGK) farklı oranlarda çimento yerine kullanılmasının, hafif betonun basınç dayanımı üzerine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Araştırmada, hafif agrega olarak pomza bağlayıcı olarak da CEM I 42,5 R tipi çimento ve SGK ikamesi kullanılmıştır. Karışımlara çimento yerine ağırlıkça belirli oranlarda (%0, %5, %10, %15 ve %20) SGK ikame edilerek 5 grup halinde toplam 45 adet 150×150×150 mm’lik küp numune üretilmiştir. Taze beton deneyleri olarak-birim ağırlık deneyleri; serleşmiş beton deneyleri olarak da kuru birim ağırlık, su emme ve basınç dayanımı deneyleri yapılmıştır. SGK kullanılan numunelerde, SGK ikamesinin artması ile kontrol örneklerine göre su emme miktarında bir miktar artış, basınç dayanımlarında ise bir miktar düşüş görülmüştür. %5, %10, %15 ve %20 oranlarında SGK ikamesi ile üretilen numunelerin 28 günlük basınç dayanımı düşüş değerleri kontrol örnekleri ile karşılaştırıldığında sırasıyla %4, %4,6, %5,5 ve %6 olarak belirlenmiştir. Çimento yerine %20 SGK ikamesinin uygulanması, numunelerin 28 günlük basınç dayanımlarında %6’lık bir azalma gözlemlenmiştir.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Tarım-Gıda Tedarik Zincirinde Endüstri 4.0 Teknolojilerinin Lojistik Faaliyetler Sürecinde Kullanımı 全文
2024
Muhammed Turgut
Lojistik uzmanlık gerektiren gıda tarım ürünlerinde kayıp, hasar ve zayiat oranları oldukça yüksektir. Bu açıdan bakıldığında hem tedarik zinciri süreçlerinde hem de lojistik süreçlerinde gıda-tarım ürünleri etkin ve verimli yönetilmelidir. Etkin ve verimli yönetilmenin temel esasları ise izlenebilir ve şeffaf bir yapının tesis edilmesidir. Bu hususların başarılı bir şekilde gerçekleşmesinin temelinde ise teknoloji kavramı bulunmaktadır. Bu çalışmada tarım gıda sektöründe tedarik zinciri faaliyetlerinde ve lojistik faaliyetlerde endüstri 4.0 teknolojilerinin açıklanması ve yerli literatüre kazandırılması amaçlanmıştır. Bu amaç kapsamında son yıllarda hayatımıza giren Endüstri 4.0 teknolojilerinin tarım-gıda tedarik zincirlerinde ve lojistik faaliyetlerinde kullanım süreci detaylı bir şekilde ele alınmaktadır. Tüm sektörleri ciddi etkisi altına alan Endüstri 4.0 sanayi devriminin tarım gıda sektörüne etkisini ele almak ve literatürde yer alan boşluğu doldurmak çalışmanın önemini ortaya koymaktadır. Çalışmanın araştırma kısmında yerli ve yabancı literatür detaylı bir şekilde taranmıştır. Ayrıca işletmelerin gerçekleştirmiş oldukları uygulamalar incelenerek, örneklerle açıklanmıştır. Sonuç olarak ise endüstri 4.0 teknolojileri tarım gıda tedarik zincirini önemli ölçüde etkilemekte, lojistik faaliyetlerde etkin, verimli, şeffaf, izlenebilir bir yapının oluşmasında kilit rol oynadığı görülmektedir.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Bazı Tıbbi ve Aromatik Bitki Ekstraktlarının Antibiyotik Dirençli Escherichia coli Suşları Üzerine Antimikrobiyal Aktivitelerinin Belirlenmesi 全文
2024
Bahar Güngör
Bu çalışmada zencefil (Zingiber officinale), sarımsak (Allium sativum L.) ve nane (Mentha piperita L.) tıbbi ve aromatik bitkilerinden farklı çözücüler kullanılarak hazırlanan ekstraktların çoklu antibiyotik dirençli Escherichia coli suşları üzerine in vitro antimikrobiyal aktivitesi belirlenmiştir. Zencefil, sarımsak ve nane ekstraktlarının hazırlanmasında çözücü olarak etanol, metanol, aseton ve saf su kullanılmıştır. Çözücülerin ekstraksiyon verimi belirlendikten sonra hazırlanan ekstraktların in vitro antimikrobiyal aktivitesi altı farklı çoklu antibiyotik dirençli E. coli suşu (EC1-6) kullanılarak disk difüzyon yöntemiyle belirlenmiştir. Çözücü olarak su veya metanol kullanılan nane ekstraksiyonundan elde edilen ekstraksiyon verimi, aseton ve etanolden daha yüksek bulunmuştur (P<0,001). Benzer şekilde, zencefil ve sarımsak örneklerinden su kullanılarak alınan ekstraksiyon verimi diğer çözücülerden daha yüksek olmuştur (sırasıyla P=0,013 ve P<0,001). Zencefil etanol ve metanol ekstraktlarının E. coli EC2 ve EC4 suşlarına karşı antimikrobiyal aktivite gösterdiği (sırasıyla P=0,020 ve P=0,026), buna karşın diğer E. coli suşları üzerine zencefil ekstraktlarının herhangi bir etkisi olmadığı (P>0,05) belirlenmiştir. Benzer şekilde, sarımsak etanol ve metanol ekstraktlarının E. coli EC2 suşu dışındaki tüm E. coli suşlarına antibakteriyel etki gösterdiği belirlenmiştir (P<0,05). Bununla birlikte, farklı çözücüler kullanılarak hazırlanan nane ekstraktlarının hiçbir E. coli suşuna karşı antimikrobiyal aktivitesi tespit edilmemiştir. Çalışmanın sonuçları, zencefil etanol veya metanol ekstraktlarının, sarımsak etanol ekstraktlarının çalışılan E. coli suşlarına karşı antimikrobiyal ajan olarak kullanılabileceğini göstermiştir.
显示更多 [+] 显示较少 [-]Microbial Exopolysaccharides, Their Structures, Formation Mechanisms, and Effects on Human Health: Food-Related Microorganisms 全文
2024
Afranur Özçoban | Ayşe İlayda Boyacı | Hale İnci Öztürk
A biofilm is a complex matrix formed by microorganisms that includes exopolysaccharides, proteins, extracellular DNA, various enzymes, and the microorganisms themselves. Biofilm cell is a more stable form of microorganism than planktonic cell. Microbial cells attach themselves to the surface after certain signals or changes, colonize to create a more favorable environment for their growth and viability, and secrete exopolysaccharide. This component is the basic matrix of biofilm. The diversity of exopolysaccharides within biofilms varies significantly depending on their specific composition, contributing uniquely to the characteristics of biofilms. This diversity in biofilms underscores the need for targeted control strategies. Biofilms can be beneficial or harmful depending on the situation and where they develop. Accordingly, microbial biofilms have dual effects on health. Biofilms can have both harmful effects on health, such as contributing to antibiotic resistance and persistent infections, while biofilms formed by beneficial microorganisms play a crucial role in enhancing food functionality. Moreover, the formation of biofilm in certain foods can contribute to the enhancement of the product matrix, particularly by improving its texture. In this review, the structures of these biofilms, their basic components, their possible safety concerns, and health benefits are discussed. Moreover, this review deals with biofilm producing bacteria in foods and assesses the prevention strategies for biofilm formation within the food industry.
显示更多 [+] 显示较少 [-]