Refine search
Results 1-10 of 247
Elektro-ejakulasyon yontemiyle kediden sperma alinmasi ve sun' i tohumlama.
2002
Daskin A
In this study, a local breed female cat was inseminated intravaginally with the semen taken by electro-ejaculation from a male cat of the same breed and it was obtained pregnancy. The semen were taken from the male cat by electro-ejaculator under the anesthesia, and examined for spermatological parameters after diluted with Tris extender. On the basis of anamnesis, clinical inspection and parameters of vaginal smear, the female cat was inseminated two times with fresh semen in an internal of 24 hours. Fifty IU HCG was injected intramuscularly to the female cat after the inseminations in order to provacate the ovulations. Pregnancy was determined by ultrasonography on the 30th day after the first insemination and whelping taked place on the 58th day.
Show more [+] Less [-]Atlarda infertiliteye neden olan Taylorella equigenitalis' in bakteriyolojik ve serolojik tanisi.
2002
Erdeger J. | Akan M Altay, G Demirel, M
Macro anatomical investigations of the cranial cervical ganglion in roe deer (Capreolus capreolus) | Karacada (Capreolus capreolus) ganglion cervicale craniale'nin makroanatomik olarak incelenmesi Full text
2010
Kabak, M., Ondokuz Mayıs Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Samsun (Turkey). Div. of Anatomy | Onuk, B., Ondokuz Mayıs Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Samsun (Turkey). Div. of Anatomy
In this study, left and right cranial cervical ganglia (ganglion cervicale craniale) of 9 (6 male, 3 female) roe deer, weighing 20-30 kg were inspected macro anatomically. The cranial cervical ganglion (CCG) was found at ventral of the atlas, caudal of the pharynx, medial retropharyngeal lymph node and levator veli palatini muscle, cranial to the divergence place to final branches of common carotid artery. The internal carotid nerve and jugular nerve ramified from the cranial end of CCG. The jugular nerve gave branches that merged with the vagus and glossopharyngeal nerves. The internal carotid nerve varied among cadavers regarding the number of branches (2, 3 or 4). The CCG gave thin nerve branches that reached to various anatomical structures including wall of the pharynx, the first cervical, accessory, hypoglossal and vagus nerves. The external carotid nerves, with one or two branches, also originated from different areas of CCG. The nerves ramified as two branches from CCG and formed a plexus at the ventral of the caudal part of CCG. This plexus gave thin branches to the nearby anatomical structures at that region. In conclusion, nerves ramifying from CCG of the roe deer varied in number among cadavers. The number and course of these nerves, especially external carotid nerves, were observed different than other species. | Bu çalışmada, 20-30 kg canlı ağırlığında 9 adet (6 erkek ve 3 dişi) karacanın (Capreolus capreolus) sağlı sollu ganglion cervicale craniale'si makro-anatomik olarak incelendi. Ganglion cervicale craniale'nin, atlas'ın ventral'inde, pharynx, ln. retropharyngeus medialis ve m. levator veli palatini'nin caudal'inde, a. carotis communis'in son kollarının cranial'inde yer aldığı görüldü. Ganglion cervicale craniale'nin cranial ucundan; n. caroticus internus ve n. jugularis'in ayrıldığı, n. jugularis'den de n. vagus ve n. glossopharyngeus'a sinir kollarının çıktığı belirlendi. Kadavralar arasında farklı sayıda olan n. caroticus internus'un 2, 3 yada 4 koldan oluştuğu saptandı. Ganglion cervicale craniale pharynx, n. vagus, n. accessorius, n. hypoglossus ve 1. servikal sinir (n. cervicalis primus) gibi farklı anatomik yapılara ince sinir kolları vermekteydi. Nn. carotici externi'nin ganglion'un farklı bölgelerinden bir yada iki kol olarak başlangıç aldığı görüldü. İki kol olarak başlangıç alan nn. carotici externi'nin, ganglion'un caudal yarımının ventral'inde bir plexus şekillendirdiği, bu plexus'tan çevredeki anatomik yapılara ince kollar ayrıldığı belirlendi. Sonuç olarak, karacanın ganglion cervicale craniale'sinden ayrılan sinirlerin sayısı materyaller arasında değişkendi. Bu sinirlerin, özellikle de nn. carotici externi'nin, sayısı ve seyri diğer türlerden farklı bulundu.
Show more [+] Less [-]Light and electron microscopic investigations on the endocrine pancreas in Angora rabbit | Ankara tavşanında endokrin pankreas üzerine ışık ve elektron mikroskobik araştırmalar Full text
2010
Şimşek, N., Atatürk University, Faculty of Veterinary Medicine, Erzurum (Turkey). Div. of Histology and Embryology | Ergün, E., Kırıkkale University, Faculty of Veterinary Medicine, Kırıkkale (Turkey). Div. of Histology and Embryology | Ergün, L., Ankara Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Ankara (Turkey). Div. of Histology and Embryology
The endocrine pancreas of the Angora rabbits (10 healthy adult) was examined in this study using histochemistry and electron microscopy. Pancreas samples taken rabbits were fixed in Bouin, Carnoy, and gluteraldehyde-paraformaldehyde solutions. Although, two endocrine cell types was determined in sections of pancreas staining as histochemical by aldehyde fuchsine light green orange G (AF), endocrine islets were constituted by A, B and D cells in electron microscopical examination. The centre of the Langerhans islets were occupied predominantly by B cells stained purple-violet and surrounded a few by A cells stained yellowish-green. Secretory granules of A cells generally were spherical and high electron-dense whereas in the cytoplasm of B cells were determined high electron-dense and low electron- dens granules, have a halo between the membrane and their content. D cells were observed contain to round two kinds of secretory granules, have high electron-dense and low electron-dense material, but smaller than those A and B cell types. In conclusion, the endocrine pancreas of the Angora rabbits were constituted by numerously B cells, a few A cells, and infrequently D cells. | Bu çalışmada, Ankara tavşanlarının (10 adet, sağlıklı ve erişkin) endokrin pankreası histokimyasal ve elektron mikroskobik olarak incelendi. Tavşanlardan alınan pankreas örnekleri Bouin, Carnoy ve gluteraldehit-paraformaldehit solüsyonlarında tespit edildi. Aldehit fuksin light green orange G (AF) ile histokimyasal olarak boyanan pankreas kesitlerinde 2 tip endokrin hücre belirlenmesine rağmen, elektron mikroskobik incelemelerde endokrin adacıkların A, B ve D hücrelerinden oluştuğu gözlendi. Langerhans adacıklarının merkezinde mor-menekşe boyanan çok sayıda B hücrelerinin ve periferinde sarımsı-yeşil boyanan az sayıda A hücrelerinin bulunduğu saptandı. Elektron mikroskobik olarak, A hücrelerinin salgı granülü genellikle yuvarlak ve elektron çok yoğun iken, B hücrelerinin sitoplazmasında salgı içeriği ile salgı membranı arasında belirgin boşluk bulunan elektron çok yoğun ve elektron az yoğun granüller tespit edildi. D hücrelerinin de elektron çok yoğun ve elektron az yoğun materyale sahip yuvarlak 2 çeşit granül içerdiği ancak, bu granüllerin A ve B hücrelerinin granüllerinden daha küçük olduğu gözlendi. Bu çalışmanın sonucunda, Ankara tavşanı endokrin pankreasının çok sayıda B hücreleri, az sayıda A hücreleri ve çok az sayıda da D hücrelerinden oluştuğu saptandı.
Show more [+] Less [-]The graduate education in veterinary medicine in Turkey | Türkiye'de veteriner hekimliği alanında lisansüstü eğitim Full text
2010
Gül, R.T.B., Ankara Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Ankara (Turkey). Div. of History of Veterinary Medicine and Deontology | Özkul, T., Uludağ Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Bursa (Turkey). Div. of History of Veterinary Medicine and Deontology | Akçay, A., Ankara Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Ankara (Turkey). Div. of Biostatistics | Melikoğlu, B., Ondokuz Mayıs Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Samsun (Turkey). Div. of History of Veterinary Medicine and Deontology
The modern graduate education in the field of veterinary medicine was laid in Turkey in the 1930s. In addition to graduate education began to give for Doctor of Philosophy degree in the only veterinary school of that time which was located in Ankara, specialized veterinary education was also initiated in the 1940s at some research establishments affiliated to the Ministry of Agriculture. At the beginning of 1980s, from one hand specialized education was terminated, on the other hand all graduate studies in the field of health sciences including veterinary medicine were included in graduate schools of health sciences established within universities within the scope of the Higher Education Law. Presently, 17 Graduate Schools of Health Sciences carry graduate programs out in veterinary field in Turkey. | Türkiye'de veteriner hekimliği alanında modern anlamda lisansüstü eğitimin temelleri 1930'lu yıllarda atılmıştır. O yıllarda, Ankara'da bulunan dönemin tek veteriner okulunda doktora derecesine yönelik olarak verilmeye başlanan lisansüstü eğitimin yanısıra, Tarım Bakanlığına bağlı bazı araştırma kurumlarında 1940'lı yıllarda uzmanlık eğitimi de başlatılmıştır. 1980'li yılların başında, bir yandan uzmanlık eğitimi sona erdirilirken; diğer yandan da sağlık bilimleri alanındaki tüm lisansüstü çalışmalar, veteriner hekimliği alanındakiler de dahil olmak üzere Yükseköğretim Kanunu uyarınca üniversitelerin bünyelerinde kurulan sağlık bilimleri enstitülerinin çatısı altında toplanmıştır. Bugün Türkiye'de veteriner hekimliğinde lisansüstü eğitim, 17 Sağlık Bilimleri Enstitüsü tarafından yürütülmektedir.
Show more [+] Less [-]Serum sialic acid levels in cattles with cystic echinococcosis | Kistik ekinokokozisli sığırlarda serum sialik asit düzeyleri Full text
2010
Yarım, G.F., Ondokuz Mayıs Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Samsun (Turkey). Div. of Biochemistry | Umur, Ş., Ondokuz Mayıs Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Samsun (Turkey). Div. of Parasitology | Açıcı, M., Ondokuz Mayıs Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Samsun (Turkey). Div. of Parasitology | Beyhan, Y.E., Ondokuz Mayıs Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Samsun (Turkey). Div. of Biochemistry
In this study, the investigation of serum total sialic acid (TSA) levels in cattles with cystic echinococcosis was aimed. Two _ 3 years old 15 cattles infected with cystic echinococcosis larvae and 10 healthy cattles were composed of study animal material. Blood samples were taken from the cattles prior to slaughter and organs of slaughtered cattle in Samsun province were investigated for cystic echinococcosis. Positively animals for Echinococcus granulosus protoscolex were included as a trial group and clinically healthy and negatively for cystic echinococcosis animals were included in the study as a control group. Serum TSA level was measured by Warren's method. Serum TSA levels were determined as 119.6 ± 7.6 mg/dl and 78.9 ± 8.2 mg/dl in infected and healthy cattles, respectively. Serum TSA levels were found to be significantly higher in cattles with cystic echinococcosis compared to healthy (p < 0.01). Significant positive correlations were determined between serum TSA and aspartate aminotransferase (AST), alanine aminotranferase (ALT) and gamma glutamil transferase (GGT) activities. In conclusion, an increase in TSA levels in cows affected by cystic echinococcosis suggests that serum TSA may be a useful associate parameter and surveillance tool in support to clinical and laboratory findings. | Bu çalışmada, kistik ekinokokozisli sığırlarda serum total sialik asit (TSA) düzeylerinin incelenmesi amaçlandı. Çalışmanın hayvan materyalini, 2-3 yaşlarında 15 adet Echinococcus granulosus larvası ile enfekte sığır ve 10 adet sağlıklı sığır oluşturdu. Samsun yöresindeki mezbahanelerde kesim öncesi sığırlardan kan örnekleri alındı ve kesim sonucu bu hayvanların değişik organlarında kistik ekinokokozis açısından şüpheli lezyonlardaki kistik yapılar parazitolojik olarak incelendi. Protoskoleks yönünden pozitif olan sığırlar çalışmanın deneme grubunu, klinik olarak sağlıklı ve organ muayenelerinde herhangi bir lezyon bulunmayan sığırlar kontrol grubunu oluşturdu. Serum TSA düzeyi Warren metodu ile ölçüldü. Enfekte ve sağlıklı sığırlarda, serum TSA düzeyleri sırası ile 119.6 ± 7.6 mg/dl ve 78.9 ± 8.2 mg/dl olarak belirlendi. Kistik ekinokokozisli sığırlarda serum TSA düzeyinin sağlıklı grubunkindene göre önemli derecede yükselmiş olduğu tespit edildi (p < 0.01). Kistik ekinokokozisli sığırlarda serum TSA düzeyi ile AST, ALT ve GGT aktiviteleri arasında önemli pozitif ilişkiler olduğu belirlendi (p < 0.01). Sonuç olarak, kistik ekinokokozisli sığırlarda artmış TSA düzeyi, TSA'nın bu hastalığın neden olabileceği etkilerin takibinde klinik ve laboratuvar bulgulara yardımcı bir parametre olarak kullanılabileceğini desteklemektedir.
Show more [+] Less [-]The aerobic bacterial flora of the nasal cavity in healthy Anatolian water buffalo calves | Sağlıklı Anadolu manda yavrularında nazal boşluğun aerobik bakteriyel florası Full text
2010
Şeker, E., Afyonkarahisar Kocatepe Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Afyon (Turkey). Div. of Microbiology | Yardımcı, H., Ankara Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Ankara (Turkey). Div. of Microbiology
Nasal swab samples from clinically healthy Anatolian water buffalo calves, breeding in Afyonkarahisar province of Turkey, were collected to determine the bacterial microflora of their nasal mucosa. A total of 160 samples were examined and 165 bacterial isolates were identified by using standard microbiological and biochemical methods. Ninety-seven isolates were detected to Gram positive bacteria (58.8%) and 68 isolates to Gram negative bacteria (41.2%). Ten bacterial genera including Staphylococcus, Micrococcus, Corynebacterium, Arcanobacterium, Bacillus, Escherichia, Neisseria, Moraxella, Pasteurella and Mannheimia were isolated. Staphylococcus epidermidis (48.8%), Staphylococcus aureus (33.8%), Mannheimia haemolytica (25.0%) and Pasteurella multocida (17.5%) were determined as the most frequently isolated species from the animals sampled. Also, the isolation rates of S. epidermidis, S. aureus, M. haemolytica and P. multocida among the 165 bacterial isolates recovered from samples were 23.6%, 16.3%, 12.1% and 8.4% respectively. | Türkiye'nin Afyonkarahisar ilinde yetiştirilen klinik olarak sağlıklı Anadolu manda yavrularından nazal mukozanın bakteriyel mikroflorasını belirlemek amacıyla nazal sıvap örnekleri toplandı. Toplam 160 örnek incelendi ve 165 bakteriyel izolat standart mikrobiyolojik ve biyokimyasal yöntemler kullanılarak identifiye edildi. Doksanyedi izolat Gram pozitif (%58.8), 68 izolat Gram negatif (%41.2) olarak belirlendi. Staphylococcus, Micrococcus, Corynebacterium, Arcanobacterium, Bacillus, Escherichia, Neisseria, Moraxella, Pasteurella ve Mannheimia cinslerini içeren 10 cins izole edildi. Staphylococcus epidermidis (%48.8), Staphylococcus aureus (%33.8), Mannheimia haemolytica (%25.0) ve Pasteurella multocida (%17.5) örneklenen hayvanlardan en sık izole edilen türler olarak belirlendi. Ayrıca, S. epidermidis, S. aureus, M. haemolytica ve P. multocida türlerinin örneklerden elde edilen 165 bakteriyel izolat arasındaki izolasyon oranları sırasıyla %23.6, %16.3, %12.1 ve %8.4 şeklindeydi.
Show more [+] Less [-]Evaluation of the effect of platelet rich plasma (PRP) on enhancement of bone healing in diaphyseal bone defects by radiography and computed tomography | Diyafizeal kemik defektlerinde trombositten zengin plazmanın (PRP) kemik iyileşmesini artırma üzerindeki etkisinin radyografi ve bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi Full text
2010
Özak, A., Ondokuz Mayıs Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Samsun (Turkey). Div. of Surgery | Yardımcı, C., Ondokuz Mayıs Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Samsun (Turkey). Div. of Surgery | Nisbet, Ö.H., Ondokuz Mayıs Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Samsun (Turkey). Div. of Surgery | Bayrak, İ.K., Ondokuz Mayıs Univ., Faculty of Medicine, Samsun (Turkey). Div. of Radiology | Nisbet, C., Ondokuz Mayıs Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Samsun (Turkey). Div. of Biochemistry
The effect of platelet-rich plasma (PRP) with autogenous cancellous bone graft on enhancement of bone healing in diaphyseal bone defects was evaluated. A 4-mm defect was created in the middiaphysis of the tibias of 20 rabbits. Rabbits were divided into two groups of ten animals each: only autogenous cancellous graft, PRP and autogenous cancellous graft. In animals of group 1, only autogenous cancellous grafts, and to those in group 2, PRP and autogenous cancellous grafts, were applied to the defect. Radiographical and computed tomography (CT) views were taken and evaluated on postoperative days 0, 15, 30, 60, and 90. According to the bone formation, union, and remodeling scores, group 1 had better scores than group 2 on days 30, 60, and 90. The density was significantly increased on day 60 than on days 0, 15, and 30 in group 1. In conclusion, it was evaluated that PRP could not enhance the bone regeneration in diaphyseal defects when used with autogenous cancellous bone graft. | Bu çalışmada; trombositten zengin plazmanın (PRP), otojen kansellöz greftler ile birlikte diyafizer defektlerde kemik rejenerasyonuna olan etkisi değerlendirildi. Yirmi tavşanda tibianın orta 1/3 diyafizinde 4 mm. genişliğinde defekt oluşturuldu. Tavşanlar, her birinde 10 tavşan içeren iki gruba ayrıldı, birinci gruptaki tavşanlara sadece otojenöz kansellöz greft, ikinci gruptakilere PRP ile birlikte otojenöz kansellöz greft yerleştirildi. Operasyon sonrası 0., 15., 30., 60. ve 90. günlerde radyografi ve bilgisayarlı tomografi (BT) çekimleri yapıldı ve değerlendirildi. Kemik oluşumu, kaynama ve yeniden şekillenme derecelendirmesine göre 30., 60. ve 90. günlerde birinci grupta, ikinci gruba göre daha iyi sonuçlar elde edildi. Birinci grupta dansite, 60. günde 0., 15. ve 30. güne göre daha belirgin bir artış gösterdi. Sonuç olarak; PRP, otojenöz kansellöz greftler ile birlikte diyafizer kemik defektlerine uygulandığında, kemik rejenerasyonunu artırıcı hiçbir katkısı olmadığı anlaşıldı.
Show more [+] Less [-]Financial losses due to lameness in dairy herds in Burdur, Kırklareli and Konya provinces of Turkey | Burdur, Kırklareli ve Konya illerindeki süt sığırcılığı işletmelerinde ayak hastalıklarından kaynaklanan finansal kayıplar Full text
2010
Yalçın, C., Ankara Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Ankara (Turkey). Div. of Animal Health Economics and Management | Sarıözkan, S., Erciyes University, Faculty of Veterinary Medicine, Kayseri (Turkey). Div. of Animal Health Economics and Management | Yıldız, A.Ş., Ankara Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Ankara (Turkey). Div. of Animal Health Economics and Management | Günlü, A., Selçuk Univ., Faculty of Veterinary Medicine, Konya (Turkey). Div. of Animal Health Economics and Management
The objective of the study was to estimate the lameness induced total and avoidable financial losses in modern dairy herds. For this purpose, a prospective longitudinal observation study was carried out in 87 randomly selected dairy herds from 1684 Turkish Dairy Breeding Association (TDBA) herds in Burdur, Konya and Kırklareli provinces between October 2003 and September 2004. The incidence rate of lameness in Burdur, Kırklareli and Konya provinces and weighted average of all were 13.7%; 13.4%, 5.6% and 10.2% respectively. The target incidence rate was calculated to be 6.6%. Financial losses from each cases of lameness were estimated as 271TL/case for mild cases (interdigital dermatitis), 343TL/case for intermediate cases (digital diseases), 509TL/case for the severe cases (sole ulcer) and 382TL/case for the weighted mean of all the disease forms. The mean financial loss for the average dairy enterprise was estimated to be 865TL of which 589TL (68%) was the avoidable losses. The study concluded that lameness causes severe financial losses in dairy herds. However, majority of these losses can be avoided by the dairy farmers. | Bu çalışmada, süt sığırcılığı işletmelerinde enfekte inek başına ve işletme düzeyinde ayak hastalıklarından kaynaklanan toplam ve sakınılabilir finansal kayıpların ortaya konulması amaçlanmıştır. Bu amaçla, Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği'ne bağlı olarak Burdur, Kırklareli ve Konya'da faaliyet gösteren toplam 1684 süt sığırcılık işletmesinden tabakalı tesadüfi örnekleme yoluyla seçilen 87 işletmenin Ekim 2003-Eylül 2004 tacrihleri arasında yüz yüze görüşme şeklinde elde edilen anket verileri ile halihazırda derlenmiş bulunan ikincil veriler kullanılmıştır. Ayak hastalıklarının il genelindeki ortalama insidensi Burdur, Kırklareli ve Konya'da sırasıyla %13.7; %13.4 ve %5.6 olarak tespit edilmiş olup, 3 ilin ağırlıklı ortalama insidensi %10.2, hedef insidens değeri de %6.6 olarak hesaplanmıştır. Ayak hastalığının hafif (interdigital dermatitis), orta şiddette (tırnak problemi) ve şiddetli (taban çürüğü) formlarından meydana gelen kayıplar, enfekte hayvan başına sırasıyla 271TL/vaka, 343TL/vaka ve 509TL/vaka; tüm hastalık formlarının ağırlıklı ortalaması ise 382TL/vaka olarak hesaplanmıştır. Tüm iller ortalaması olarak işletme başına ortalama kayıp 865TL olarak hesaplanmış olup, bunun 589TL'sini (%68) sakınılabilir kayıplar oluşturmuştur. Sonuçta, ayak hastalıklarının süt sığırcılık işletmelerinde önemli ölçüde finansal kayıplara neden olduğu, ancak hastalık yönetimi konusunda başarılı işletmelerin (insidens düzeyi hedef insidens seviyesinde olan işletmeler) söz konusu kaybı önemli ölçüde azaltabildikleri ortaya çıkmıştır.
Show more [+] Less [-]Is prophylactic formalin exposure a stress source for Gilthead sea bream (Sparus aurata) and Sea bass (Dicentrarchus labrax)? | Profilaktik amaçla formaline maruz bırakma Çipura (Sparus aurata) ve Levrek (Dicentrarchus labrax) için stres kaynağı mıdır? Full text
2010
Yıldız, H.Y., Ankara Univ., Faculty of Agriculture, Ankara (Turkey). Div. of Fisheries | Ergönül, M.B., Ankara Univ., Faculty of Science, Ankara (Turkey). Div. of Biology
Stress in gilthead sea bream (Sparus aurata) and sea bass (Dicentrarchus labrax) externally exposed to formalin was evaluated by measuring stress indicators; plasma cortisol, glucose, calcium (Ca), phophorus (P), sodium (Na), potassium (K), chloride (Cl), magnesium (Mg), hematocrit, and innate immunity parameters; C-reactive protein (CRP), ceruloplasmin. Fish were separately exposed to formalin at a concentration of 150 ppm for 60 min. The parameters were analyzed for sea bream and sea bass exposed to antimicrobial agents soon after treatment and fish exposed to antimicrobial agents after 24 h and 48 h (recovery) following the treatments. Plasma cortisol levels increased after exposure in both sea bream and sea bass however, plasma cortisol recovered in sea bass within 48 h. Plasma glucose values in exposed sea bream and sea bass were 2-fold and 3-fold higher than controls, respectively. Plasma glucose values remained high in 48 h recovery. Plasma electrolytes after exposure and during recovery showed fluctuated results, with different time profile and fish species. While plasma P, Mg and Cl were not affected by formalin exposure in sea bream, plasma Na and Cl remained unchanged in sea bass exposed to formalin. Hematocrit values in sea bream and sea bass did not change after formalin exposure. Innate immunity parameters measured in this study; C-reactive protein (CRP) and ceruloplasmin changed after formalin exposure. CRP levels in sea bream decreased after exposure and did not return to control values in recovery period. However, CRP levels in sea bass increased soon after exposure and decreased to control levels within 48 h recovery. Ceruloplasmin values decreased after formalin exposure both in sea bream and sea bass and did not return to control values within 48 h recovery. The results demonstrated that formalin exposure represents potentially stressful event for sea bream and sea bass when considered the elevated plasma cortisol, glucose, disrupted hydromineral balance, altered CRP and ceruloplasmin. | Çalışmada, çipura (Sparus aurata) ve levrek (Dicentrarchus labrax) balıklarını profilaktik amaçla formaline banyo şeklinde maruz bırakmanın ardından meydana gelen stres araştırılmıştır. Stres indikatörlerinden; plazma kortisol, glukoz, kalsiyum (Ca), fosfor (P), sodyum (Na), potasyum (K), klorür (Cl), magnezyum (Mg), hematokrit ile non spesifik immunite parametrelerinden; C-reactive protein (CRP) ve seruloplazmin ölçümleriyle stres olgusu değerlendirilmiştir. Balıklar, ayrı ayrı olmak üzere 150 ppm formalin konsantrasyonuna 60 dakika süreyle maruz bırakılmışlardır. Belirtilen parametrelerin analizi için, balıklar formalin uygulamasından hemen sonra; ve uygulamanın ardından taze deniz suyunda 24 ile 48 saat bekletme (iyileşme periyodu) sonrasında örneklenmiştir. Plazma kortisol seviyesi hem çipura hem levrek balıklarında formaline maruz kalma sonrası artmıştır ancak, levrek balıklarında plazma kortisol seviyesi 48 saat içinde azalmıştır. Çipura ve levrek balıklarında plazma glukoz değerleri, kontrole göre, sırasıyla 2 ve 3 kat daha yüksek bulunmuştur. Plazma glukoz değerleri her iki balıkta da 48 saat süresince yüksek kalmıştır. Plazma elektrolit değerleri, formalin uygulamasının ardından ve iyileşme periyodu boyunca, farklı zaman profili ile balık türüne bağlı olarak dalgalanmalar göstermiştir. Çipurada plazma P, Mg and Cl değerleri formalin uygulamasından etkilenmez iken, levrekte plazma Na ve Cl değerleri formalin uygulamasını takiben değişim göstermemiştir. Hematokrit değerleri her iki balık türünde de formalin uygulamasının ardından değişim göstermemiştir. Non spesifik bağışıklık parametrelerinden C-reaktif protein (CRP) ve seruloplazmin formalin uygulamasından etkilenmiştir. CRP seviyesi, çipurada uygulamadan sonra düşmüş ve 48 saat iyileşme periyodu boyunca yükselmemiştir. Levrekte ise formalin uygulamasından sonra artmış ve 48 saat içinde kontrol değerlerine dönmüştür. Seruloplazmin seviyesi her iki balık türünde de formaline maruz kalmadan sonra azalmış ve 48 saatlik iyileşme peryodunda normal değerlere dönmemiştir. Sonuçlar, formalin uygulamasının hem çipura hem levrek için potansiyel olarak stres yaratan bir uygulama olduğunu göstermiştir.
Show more [+] Less [-]