Refine search
Results 81-90 of 349
Assessment of RAPD Markers to Analyse the Genetic Diversity among Sunflower (Helianthus annuus L.) Genotypes Full text
2018
Ali Raza | Haseeb Shaukat | Qasim Ali | Madiha Habib
Genetic diversity estimation among different species is an important tool for genetic improvement to maximize the yield, desirable quality, wider adaptation, pest and insect resistance that ultimately boosting traditional plant breeding methods. The most efficient way of diversity estimation is application of molecular markers. In this study, twenty random amplified polymorphic DNA (RAPD) primers were utilized to estimate the genetic diversity between ten sunflower genotypes. Overall 227 bands were amplified by 20 primers with an average of 11.35 bands per primer. RAPD data showed 86.34% polymorophic bands and 13.65% of monomorophic bands. Genetic similarity was ranged from 50.22% to 87.22%. The lowest similarity (50.22%) was observed between FH-352 and FH-359 and the maximum similarity 87.22% was observed between A-23 and G-46. Polymorphic information content (PIC) values were varying from 0.05 to 0.12 with a mean of 0.09. Cluster analysis based on RAPD results displayed two major distinct groups 1 and 2. Group-2 contains FH-352 which was the most diverse genotype, while group-1 consists of few sub groups with all other genotypes. Ample diversity was found in all the genotypes. Present study reveals novel information about sunflower genome which can be used in future studies for sunflower improvement.
Show more [+] Less [-]Bitkilerde Rizosferden Demir Alım Mekanizmaları Full text
2018
Emre Aksoy | Bayram Ali Yerlikaya | Sefa Ayten | Buasimuhan Abudureyimu
Demir, toprakta en çok bulunan elementlerden bir tanesi olmasına karşın çözünürlüğü alkali topraklarda düşüktür. Dolayısıyla bu tür topraklarda yetişen bitkiler sürekli demir eksikliği stresine maruz kalırlar. Dünyadaki tarım arazilerin üçte biri bu tür topraklardan oluştuğundan dolayı tedavi edilemeyen demir eksikliği tarımsal üretimi kısıtlar. Bitkilerde gözlenen demir eksikliğinin tedavisinde farklı demir gübreleri kullanılmaktadır. Ancak, bu gübrelerin kullanımı üretim maliyetlerini artırmaktadır. Maliyetlerin azaltılabilmesi için bitkilerin toprakta bulunan demiri en etkin biçimde kullanabilmeleri gerekir. Bunun için de ilk olarak bitkilerin topraktaki demiri nasıl kök içerisine aldıklarının incelenmesi gerekmektedir. Son otuz yılda yapılan çalışmalarda farklı bitki gruplarının 3 farklı demir alım mekanizması kullandıkları keşfedilmiştir. Bu derlemenin amacı, demirin kök içerisine alımından sorumlu taşıyıcılar ile bu taşıyıcılar hakkındaki güncel gelişmelerden bahsetmektir.
Show more [+] Less [-]Biological Activities of Stem, Leaves and Essential Oil of Cedrus deodara from District Poonch, Rawalakot Azad Kashmir, Pakistan Full text
2018
Tahir Zaman | Mubasher Sabir Syed | Sadaf Isfaq | Muhammad Sarfraz Khan
Cedrus deodara (Roxb. ex D. Don) Loudon, is a high value medicinal plant found in flora of Poonch part of Himalayan region. The present study was conducted to determine and compare the antioxidant activity, quantification of phenolics and flavonoids, chelating ability, biofilm inhibition, thrombolytic activity and cytotoxicity of the stem, leaves of crudes extracts and essential oil. It can be claimed that that all parts of C. deodara including its essential oil is a rich source of phytochemicals that exhibited high quantity of phenolics ranged from (49.76±0.22 GAE to 60.36±0.44GAE mg/g) and flavonoids ranged from (4.78±0.61mg/g to 6.62±0.45 mg/g)but also exhibited antioxidant, metal chelating agent ability, antibacterial potential ranged from (35.59±0.50 to 61.61±0.61%)and thrombolytic activities ranged from (22.86±0.7 to 32. 64±0.5 %)with minimal toxicity ranged from (0.40±0.35 to 3.73±0.23%). Further studies are required to determine the bioactive compounds and bioactivity of plant extracts and fractions.
Show more [+] Less [-]Flow Sitometri ile Bazı Ispanak Aksesyonlarının Çekirdek DNA İçeriklerinin Belirlenmesi Full text
2018
Murat Deveci | Özcan Yavaş | Nihan Sahin | Metin Tuna
Bu araştırmanın amacı, yurt dışından elde edilmiş olan 53 ıspanak (Spinacia oleracea L.) aksesyonunun flow sitometri ile ploidi düzeylerini belirlemektir. Araştırma verilerine göre; ıspanak aksesyonlarının çekirdek DNA içerikleri arasındaki farklılıkların istatistiki olarak önemli olduğu saptanmıştır. Araştırmada kullanılan ıspanak aksesyonlarının ortalama çekirdek DNA içeriği 2,225 pg/2C (Esfenaj çeşidi) ile 2,059 pg/2C (Matador ve Godir çeşitleri) arasında değişmiştir. Kök ucu meristem dokuları kullanılarak yapılan kromozom sayımlarında analiz edilen tüm bitkilerin 2n=12 kromozoma sahip oldukları ve dolayısıyla diploid oldukları belirlenmiştir. Bu nedenle çalışmada kullanılan aksesyonların tamamının diploid olduğu kabul edilmiştir. 2C DNA içeriklerine göre yapılan kümeleme analizi sonuçlarına göre iki ana küme altında sekiz farklı kümenin oluştuğu görülmüştür. Aksesyonların kümelenmesi çoklu karşılaştırma testinde de benzer sonucu vermiştir. Ispanak aksesyonlarında ploidi seviyelerini belirlemeye yönelik olarak yapılan bu çalışma sonucunda çalışmaya konu olan 53 ıspanak aksesyonu ile ileride yapılacak ıslah çalışmalarında araştırmacılara önemli bir zaman, enerji ve emek tasarrufu sağlayacaktır.
Show more [+] Less [-]Determination of Behavioural Characteristics of Different Honey bee (Apis mellifera L.) Genotypes in Eastern Anatolian Conditions Full text
2018
Mahir Murat Cengiz | Yaşar Erdoğan
In this study, it was investigated the stinging, robing and swarming tendencies of Buckfast, Carniolan, Caucasian and Erzurum honeybee genotypes in Eastern Anatolian conditions. In the 2015 production period, a total of 40 colonies,10 from each of Buckfast, Carniolan, Caucasian and Erzurum genotypes were used in the study. Caucasian genotype was the most gentle with 6.22±0.65 pcs/colony average number of stings, while Erzurum genotype was the most aggressive with 12.12±1.08 pcs/colony average number of stings. As a result of analysis of variance applied to average numbers of stings genotypes, the difference between the genotypes was found to be very significant in terms of tendency to stinging. In terms of tendency to robing, the Buckfast genotype ranked first with 1.57±0.17 pcs, while the Carniolan genotype had the lowest trend of robing with a value of 0.62±0.16 pcs. In terms of swarming tendency, the difference between the genotypes was statistically significant.
Show more [+] Less [-]Salep Kullanımının Fermente Türk Sucuğu Kalite Parametreleri Üzerine Etkisi Full text
2018
İsmail Gök | Birol Kılıç | Cem Okan Özer
Bu çalışmanın amacı farklı oranlardaki (%2,5, 5, 7,5 ve 10) salep ilavesinin, sucuğun fermantasyon ve depolama dönemlerinde (5., 10., 20. ve 30. gün) fizikokimyasal, tekstürel ve duyusal özellikleri üzerine etkisini belirlemektir. Araştırma sonuçları tüm sucuk gruplarında fermantasyon ve depolama süresince TBARS değerlerinin kademeli olarak arttığını göstermiştir. Ancak %10 oranında salep ilavesi ile üretilen sucuklarda fermantasyon sonrasında ve depolama süresince kontrol grubuna kıyasla daha düşük TBARS değerleri tespit edilmiştir. Ayrıca sucuk formulasyonunda salep kullanımının pH değerlerinde düşüşe neden olduğu belirlenmiştir. Fermantasyon ve depolama süresince, en yüksek L* değerleri %10 oranında salep ilavesi yapılan sucuk örneklerinde tespit edilmiştir. Sucuk formulasyonunda kullanılan salep oranının arttırılmasının sucuk örneklerinde tespit edilen sertlik değerlerini ve kül miktarını arttırdığı, nem miktarını ise azalttığı saptanmıştır. Bu çalışmanın sonuçları sucuk üretiminde salep kullanımının et endüstrisi tarafından ürün raf ömrü ve kalite parametrelerine katkı sağlamak amacıyla kullanılabileceğini göstermiştir.
Show more [+] Less [-]Balık Hastalıkları ile Mücadelede Bitki Esansiyel Yağlarının Major Komponentlerinin Önemi Üzerine bir Araştırma Full text
2018
Azime Küçükgül
Taninler, alkaloidler, terpenoidler ve fenolik bileşikler gibi esansiyel yağlardaki farklı fitokimyasalbileşenlerin mevcudiyeti anti-bakteriyel, anti-fungal ve anti-inflamatuar etkiler göstermektedir. Bu çalışmanın amacı üç bitkiye ait esansiyel yağın (Thymus vulgaris L., Centaurium erythraea Rafn. ve Foeniculum vulgare Mill) major bileşiklerinin balık hastalıkları ile mücadeledeki rolünü ortaya koymaktır. Ticari bir firmadan temin edilen esansiyel yağlara ait bileşenler GC/MS analizleriyle belirlendi. T. vulgaris’in en önemli bileşeni phenol, 2-methyl-5-(1-methylethyl) olarak adlandırılan karvakroldü (%40). Diğerleri ise linalool L (%15,11) ve benzene, methyl(1-methylethyl)- (%12,12) olarak belirlendi. C. erythraea’nın en zengin esansiyel yağı %34,90 ilebicyclo [3.1.1] hept-2-ene, 2,6,6-trimethyl-, (ñ)- diğer adıyla alfa-pinendi. Diğerleri sırasıyla heptacosane (%19,15) ve dotriacontane (%17,72) olarak bulundu. F. vulgare esansiyel yağı değerlendirildiğinde ise benzene, 1-methoxy-4-(1-propenyl)- (eş anlamlısı Cis-Anethol) %67,99 en önemli bileşen olarak bulundu, onu dl-Limonene (%16,03) ve benzene, 1-methoxy-4-(2-propenyl)- (%6,97) izledi. Kekiğin terapötik etkisi yüksek fenolik içeriğinden dolayıdır (özellikle karvakrol). F. vulgare esansyel yağındaki en önemli bileşenler antibakteriyel, antioksidan, antifungal ve antikanser etkileri olan anethole, fenchone ve limonene’ dir. Önceki çalışmalar gösteriyor ki alfa-pinene birçok patojenik gram negatif bakteri üzerinde inhibe edici etkiler göstermektedir. Bizim araştırmamızda bahsi geçen esansiyel yağların dominant bileşenleri, balık yetiştiriciliği ile ilgili hem in viv hemde in vitro önceki bulgularla uyumluluk arz etmektedir.
Show more [+] Less [-]Türkiye’de Üretilen Organik ve Konvansiyonel Sütlerin Bazı Fizikokimyasal Özellikleri ile Yağ Asitleri Kompozisyonu ve Antioksidan Kapasitesinin Belirlenmesi Full text
2018
Bayram Ürkek | Mustafa Şengül
Bu çalışmada Türkiye’de üretilen konvansiyonel ve organik çiğ sütlerin bazı fizikokimyasal özellikleri, yağ asitleri kompozisyonu ve antioksidan kapasitesi üzerine çiftlik üretim tipinin (konvansiyonel ve organik) ve süt toplama zamanın etkisinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Araştırmada organik ve konvansiyonel çiftliklerden bir yıl boyunca iki ayda bir 9’ar adet çiğ süt örnekleri toplanmıştır. Organik ve konvansiyonel olarak üretilen sütlerin yağ asidi kompozisyonu, antioksidan kapasitesi, toplam fenolik madde ve bazı fizikokimyasal özellikleri (kurumadde, yağ, protein, kül, titrasyon asitliği (% laktik asit), pH, özgül ağırlık) incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre konvansiyonel ve organik süt örneklerinin ortalama kurumadde, yağ, protein, kül, özgül ağırlık, asitlik ve pH değerleri sırayısla %12,06-11,97, %3,67-3,50, %3,33-3,34, %0,67-0,66, 1,0381-1,0381 g mL-1, %0,18-0,16 6,67-6,73 olarak belirlenmiştir. Konjuge linoleik asit oranlarının organik sütlerde %1,39 ile %2,87 arasında, konvansiyonel sütlerde %1,67 ile %2,96 arasında değiştiği belirlenmiştir. Sonuç olarak, süt bileşenlerini (kurumadde, yağ, protein ve kül), yağ asidi kompozisyonunu, EC50 ve toplam fenolik madde değerlerinin çiftlik üretim tipinden etkilenmediği ortaya konulmuştur. Diğer taraftan süt yağı, protein, yağ asidi oranları (oleik asit hariç), EC50, inhibisyon ve toplam fenolik madde değerlerinin toplama zamanına bağlı olarak önemli değişimler gösterdiği belirlenmiştir.
Show more [+] Less [-]Consortium Application of Endophytic Bacteria and Fungi Improves Grain Yield and Physiological Attributes in Advanced Lines of Bread Wheat Full text
2018
Ghulam Muhae-Ud-Din | Muhammad Amjad Ali | Muhammad Naveed | Khalid Naveed | Amjad Abbas | Javed Anwar | Muhammad Hammad Tanveer
Increasing human population places pressure on agriculture. To feed this population, two time increase in the current wheat production is needed. Today agriculture is becoming input intensive with more reliance on synthetic fertilizers and agrochemicals to fulfil the feed demand of the growing numbers. Use of synthetic fertilizer since last few years is impacting the soil quality. In this scenario, the use of beneficial endophytic microbes is an attractive strategy to overcome the use of synthetic products. To investigate the effect of consortium application of endophytic bacteria and fungus on plant growth, grain yield moisture status, a pot experiment was conducted in different wheat lines. It comprised four treatments like control, application of bacterial strain Bacillus sp. MN54, fungal strain Trichoderma sp. MN6, and their consortium (Bacillus sp. MN54 + Trichoderma sp. MN6). The effect of consortium application was more prominent and significantly different from the sole application of bacteria and fungus. The results showed that with a consortium application of endophytic bacteria and fungus, there was 28.6, 4.3, -6.3 and -3.7% increases in flag leaf area, chlorophyll content, relative membrane permeability and water content respectively. Consortia of endophytic microbes also resulted in the yield enhancement through the betterment of various yield attributes like number of spikelet’s, grains per spike and grain yield per plant (32.2, 25.8 and 30.8%, respectively). So, consortia of endophytic microbes can greatly promote the progress of plants in dry land agriculture and increase the yield in an environmentally sustainable way.
Show more [+] Less [-]Analysis of Polymorphisms on GH-MspI and IGF1-SnaBI Loci in Five Turkish Native Cattle Breeds Full text
2018
Yasemin Öner | Onur Yılmaz | Candan Eriş | Nezih Ata | Cihan Ünal | Seyrani Koncagül
Growth Hormone (GH) and Insulin like Growth Factor-I (IGF1) are members of somototrophine axis pathway. They play a role in key on several mechanisms such as postnatal growth, cell differentiation and metabolism. Due to their vital importance, polymorphisms on the genes coding are worth to be understood. In this study five native cattle breeds (Native Southern Yellow (NSY), South Anatolian Red (SAR), Anatolian Grey (AG), Native Black (NB), East Anatolian Red (EAR) were investigated by PCR-RFLP method for GH-MspI and IGF1-SnaBI loci. 198 and 194 samples were analyzed for GH-MspI and IGF1-SnaBI loci, respectively. In both two loci two alleles and three genotypes were observed. Predominant alleles were A and B for GH-MspI locus IGF1-SnaBI loci, respectively. Frequencies of A and B alleles were calculated between 0.400-0.875 and 0.846-0.903 for GH-MspI locus IGF1-SnaBI loci, respectively. While among investigated population only EAR population was at Hardy-Weinberg equilibrium for IGF1-SnaBI locus, for GH-MspI only, in SAR population no deviation from Hardy-Weinberg equilibrium.
Show more [+] Less [-]