Refinar búsqueda
Resultados 251-260 de 272
Sulamalı Buğday Üretiminde Sulama Yönetimi Yoluyla Enerji Verimliliğinin İyileştirilmesi ve Çevresel Etkinin Azaltılması Texto completo
2025
Mehmet Ali Dündar | Havva Nur Demir Deveci | Ramazan Topak
Bu çalışmanın amacı sulamalı buğday üretiminde, üretim girdilerinden kaynaklanan toplam sera gazı (GHG) emisyonlarının azaltılması da dahil olmak üzere, sulama yönetimi yoluyla buğday üretiminde enerji verimliliğini artırma ve çevresel etkiyi azaltma potansiyelini değerlendirmektir. Bu kapsamda gerekli olan üretim girdileri ve ürün verimine ilişkin veriler, 2018-2020 döneminde, Konya’da buğdayda tamamlayıcı sulama üzerine yürütülen tarla denemesinden elde edilmiştir. Bu bağlamda beş farklı sulama rejimi dikkate alınmış olup, bunlar: TTS, buğdayın üç kritik gelişme döneminde, 0-90 cm toprak katmanında eksilen nem miktarı kadar sulama; KTS-1, buğdayın üç kritik gelişme döneminde 90’ar mm su ile sulama; KTS-2, buğdayın üç kritik gelişme döneminde 70’er mm su ile sulama; KTS-3, buğdayın üç kritik gelişme döneminde 50’şer mm su ile sulama ve Y, yağışa dayalı konudur. Çalışmadan elde edilen sonuçlara göre, en yüksek dane verimi (7918 kg ha- 1) ve enerji çıktısı (285857 MJ ha-1) TTS uygulamasında elde edilirken, en iyi enerji üretkenliği (0,935 kg MJ-1) ile enerji verimliliği oranı (12,46) ve en düşük çevre kirliliği (2272 kgCO2 eşd ha-1) KTS-3 rejimi altında gerçekleşmiştir. Çalışma kapsamındaki enerji verimliliği ve çevresel kirlilik analizi önemli bulgulara yol açmıştır. Konya gibi tarım arazisi çok, su kaynakları kısıtlı olan bölgelerde, birim alandan (1 ha) yüksek verimin elde edildiği tam sulama (TTS) yerine, aynı ürün miktarının KTS-2 altında 1,04 ha ve KTS-3 rejimi altında ise 1,09 ha’dan üretilebileceği görülmüştür. Bu yolla, ürün miktarında bir azalış olmadan, sulama suyunda %32,4 ile %49 arasında bir tasarruf sağlanırken, sera gazı emisyonu ise %10,3 ile %15,6 arasında azaltılabilecektir.
Mostrar más [+] Menos [-]Bıldırcın Rasyonlarına Kekik Yağı İlavesinin Yumurta Verimi ve Kalite Özelliklerine Etkisinin Diskriminant Analizi ile İncelenmesi Texto completo
2025
Şevket Evci | Erva Eser | Rabia Olgun | Ayça Melisa
Çalışmada, Japon bıldırcınlarının (Coturnix coturnix Japonica) yemlerine farklı oranlarda kekik yağı ilavesinin yumurta kalite parametreleri üzerindeki etkileri incelenmiştir. Çalışma, 6 haftalık yaşta 72 dişi Japon bıldırcını üzerinde gerçekleştirilmiştir ve bıldırcınlar kontrol, düşük kekik yağı (150 mg/kg) ve yüksek kekik yağı (300 mg/kg) gruplarına ayrılmıştır. Rasyona farklı oranlarda kekik yağı eklenmesinin bazı yumurta dış ve iç kalite parametreleri üzerine etkileri istatiksel olarak incelenmiştir. Yapılan tek yönlü varyans analizi (ANOVA) sonucundayumurta kabuk oranı, şekil indeksi ve sarı rengi gibi parametrelerin gruplar arasında istatiksel olarak anlamlı farklılıklar gösterdiği belirlenmiştir (P<0,05). Çalışmada elde edilen veriler, ANOVA sonrasında, Diskriminant analizi ile de incelenmiş ve grupların yumurta kalite parametreleri bakımından gruplanmaları belirlenmiştir. Diskriminant analizi sonucunda iki fonksiyon tanımlanmıştır. İlk fonksiyonda, düşük kekik grubunun diğer gruplardan belirgin bir şekilde ayrıldığı; özellikle kabuk ağırlığı ve pH bakımından farklılık olduğu belirlenmiştir. İkinci fonksiyonda ise kontrol ve yüksek kekik grupları arasında önemli ayrım tespit edilmiştir. Her iki fonksiyonda da ANOVA sonuçlarına benzer şekilde yumurta sarı rengi bakımından gruplar arasında farklılık gözlenmiştir. Sonuçlar, kekik yağının 150 mg/kg dozunda yem katkı maddesi olarak kullanılmasının yumurta kalitesini olumlu yönde etkileyebileceğini, ancak bıldırcın rasyonuna 300 mg/kg kekik yağı ilavesinin olumsuz sonuçlar doğurabileceğini göstermektedir.
Mostrar más [+] Menos [-]Growth Performance, Body Measurements and Live Weight Estimation of Tülü (Bactrian × Dromedary F1) Calves from Birth to Six Months of Age Texto completo
2025
Atakan Koç | Alkan Çağlı
A hybrid camel Tülü (Bactrian male x Dromedary female F1) males are preferred in camel wrestling, which is a culture unique to Anatolia. In this study, changes of live weight (LW), daily weight gain (DWG), and body measurements (BMs) of Tülü calves in the first 6 months of age in a farm in Aydın province, Türkiye, were determined as well as developing equations to estimate LW from body measurements. Tülü calves average birth weight (BW) was 34.7±1.80 kg and reached 175.3±3.38 kg at the age of 6 months with a 0.768±0.03 kg DWG during this time. Although the monthly total weight gains and monthly DWG averages of the calves in the first 6 months were similar, the changes in monthly LW and BMs were statistically significant (P<0.01). Abdominal girth (AG) alone can be used to predict LW in the analysis performed to estimate LW from body measurements by stepwise regression (R²=95.62%). In conclusion, Tülü calves had relatively high growth rate in their first six months of age, and unlike other livestock species, instead of hearth girth (HG), AG that includes the hump can be used to estimate LW of Tülü calves.
Mostrar más [+] Menos [-]Genomic Analysis Methods of Microorganisms Texto completo
2025
Canan Kebabçıoğlu | Osman Erganiş
Molecular approaches used to identify bacterial species use 16S rRNA and MLST to determine the genetic linkage of bacteria; MLST characterizes clonal linkages by examining differences in various gene loci. MLVA determines the genetic relationships of bacterial strains and biovar-level differences and assesses the copy number of repeated DNA sequences. Sequencing provides genetic data by identifying DNA sequences; Sanger sequencing is the basis for next-generation approaches. CRISPR modifies the genetic code and can correct mutations or control genes using Cas9. These methods are important for identifying bacterial species and annotating genomic information. The methods used for this purpose are brought together in this study. The explanation and detailed description of the methods examined will contribute to their use in the field of microbiology.
Mostrar más [+] Menos [-]Aile Planlaması Sürecinde Kullanılan Tıbbi Aromatik Bitkiler ve Sosyal Boyutunun Değerlendirilmesi: Kırsal Kadına Yönelik Yaklaşım Önerileri Texto completo
2025
Neslihan Özdemir
Bu çalışmanın amacı gebelikte, doğum sonrasında ve emzirme döneminde kullanılan tıbbi ve aromatik bitkiler hakkında genel bilgi vermek ve literatüre katkı sağlamaktır. Çalışmanın sonucunda; Adaçayı (Salvia officinalis L.), Nane (Mentha piperita L.), Melisa bitkisi (Melissa officinalis L.), Mayıs Papatyası (Matricaria chamomilla L.), bitkilerinin yaygın oranda; Ihlamur (Tilia tomentosa Moench), Kekik-Zahter (Thymus serpyllum L.), Isırgan Otu (Urtica dioica L.), Çörek otu (Nigella sativa L.), Badem (Amygdalus communis L.), Zencefil (Zingiber officinale Roscoe) bitkilerinin orta düzeyde; son olarak Ekinezya (Echinacea purpurea (L.) Moench), Sarımsak (Allium sativum L.), Zerdeçal (Curcuma longa L.), Biberiye (Rosmarinus officinalis L.), Sarı Kantaron (Hypericum perforatum L.), Keten tohumu (Linum usitatissimum L.), Ahududu yaprağı (Rubus idaerus L.), Çemen otu (Trigonella foenum-graecum L.) bitkilerinin ise az oranda kullanıldığı belirlenmiştir. Gebelerin, stres düzeylerini azaltmak, bulantı ve kusma gibi sorunlarla başa çıkmak amacıyla bitkisel ürünlere başvurduğu görülmektedir. Doğum sonrası dönemde de, stresin hafifletilmesinin yanı sıra süt üretimini artırmak için bitkisel çözümler tercih edilmektedir. Ancak, bazı bitkisel ürünlerin gebelik ve doğum sonrası dönemde kullanımı ile ilgili dikkat edilmesi gereken önemli noktalar bulunmaktadır. Böyle bitkilerin kullanımı gerek annenin gerekse bebeğin sağlığını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu nedenle, gebeler ve emziren annelerin, herhangi bir bitkisel ürün kullanmadan önce mutlaka bir sağlık profesyoneline danışmaları büyük önem taşımaktadır.
Mostrar más [+] Menos [-]Çalışan Kadınların Dondurulmuş Besin Tüketim Alışkanlıkları Texto completo
2025
Nildem Kızılaslan
Bu çalışmada, Samsun ili 19 Mayıs ilçesinde çalışma hayatında yer alan kadınların dondurulmuş besin tüketim alışkanlıklarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Araştırma, 200 çalışan kadın birey ile yapılmıştır. Aktif olarak çalışan ve araştırmaya katılmaya gönüllü olan bireyler çalışmaya dahil edilmiştir. Bireylerin vücut ağırlığı ve boy uzunluğu ölçülmüştür. Bireylerin vücut ağırlığı ve boy uzunluğu kullanılarak beden kütle indeksi (BKİ) hesaplanmıştır. Araştırma sonuçlarında, bireylerin %76,0’sı dondurulmuş besin tüketirken %24,0’ü tüketmemektedir. Dondurulmuş besin gruplarından sırasıyla et ve et ürünleri, meyve ve sebze, hamur işleri daha fazla tüketilmektedir. Bireylerin dondurulmuş besin satın alma nedenleri, %41,4’nün zamandan tasarruf, %48,0’nin hazırlama kolaylığından, %6,6’nın reklamlardan etkilendiği, %18,4’nün mevsimsel farklılıktan satın aldıklarını belirtmişlerdir. Bireylerin satın almama nedenleri incelendiğinde, %25,0’i fiyatını yüksek bulmakta, %33,3’ü sağlıklı olduğuna inanmakta, %33,3’ü taze olmadığı ifade etmekte ve %4,2’i ise doyurucu olmadığını düşünmektedir. Tüketim şekli incelendiğinde, %61,8’i yardımcı yemek olarak, %42,8’i aperatif olarak, %17,1’i ana yemek olarak tükettiklerini belirtmişlerdir. Aile bireyleri içerisinde 15-30 yaş aralığında bireyler dondurulmuş besini en fazla tüketmektedir. Araştırmaya katılan bireylerin dondurulmuş besin tüketip tüketmeme durumuna göre yaş, medeni durum, eğitimleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmuştur. Genel olarak dondurulmuş besinler, çalışan bireyler ve aileler için kolaylık, beslenme ve lezzet arasında bir denge sunan kullanışlı ve pratik bir seçenek olabilir. Ancak dondurulmuş besinlerin güvenli etiketlemeye, depolama koşullarına, tüketim miktarına ve şekline de dikkat etmek gerekmektedir.
Mostrar más [+] Menos [-]Exploring Farmers' Resilience: Climate Change and Sustainable Adaptation Strategies in the Agricultural Sector of Nepal Texto completo
2025
Shikha Sharma | Srijana Neupane
Agriculture is a cornerstone of the economy, providing livelihoods for a significant portion of population. However, climate change significantly affects people, their lifestyles, and the ecosystems posing a critical challenge to the global community, particularly the underprivileged in developing nations. Recognizing the indispensable role of agriculture and the challenges posed by a changing climate, this paper emphasizes the paramount need for proactive adaptation strategies. Central to these strategies is the pivotal concept of Climate-Smart Agriculture (CSA), a multifaceted approach that encompasses a range of practices, including agroforestry, conservation agriculture, and the adoption of climate-resilient crop varieties. Delving deeper, the paper navigates through the farmer's perceptions, unraveling their understanding of climate change, and the complex barriers like social barriers, institutional limitations, financial barriers, and limited awareness that impede effective adaptation, and illuminates the instrumental roles that governmental bodies and institutions, and extension agents play in shaping and fostering climate-resilient practices. Collaboration between local communities, governments, and non-governmental organizations is essential to ensure the successful implementation of sustainable adaptation strategies. Embracing sustainable and forward-thinking approaches, particularly CSA, including agroforestry, conservation agriculture, water management techniques, climate-resilient crop varieties, ICT, and climate-smart pest management, the agricultural sector gains the potential to bolster its resilience against climate-induced disruptions, ensuring consistent agricultural output that contributes significantly to broader food security initiatives.
Mostrar más [+] Menos [-]Synthesis of Modified Poly (glycidyl methacrylate) (PGMA) Hydrogels, and Investigation of Their Potential in Dye Removal Texto completo
2025
Kübra Gülcemal | Kutalmış Gökkuş
Anthropogenic activities with increasing population lead the pollution of ecosystems. Over one-third of the world's water resources are utilized for agricultural, domestic, and industrial activities, resulting in contamination by synthetic, and geogenic compounds such as dyes, fertilizers, pesticides, and heavy metals. Among these pollutants, dyes are particularly noteworthy due to their extensive use across various sectors, making them one of the leading contributors to water pollution. For this reason, dyes are one of the most important pollutants that cause water pollution. Therefore, the adsorption of Bromophenol blue (BPB) was studied in this study. Firstly, PGMA gels were produced by polymerizing of glycidyl methacrylate (GMA) monomer. Secondly, the PGMA gels were modified to prepare the new adsorbents for the adsorption of BPB dye. Thirdly, the adsorption of BPB dye was carried out. The batch adsorption method was used. The optimum adsorbent amount, initial BPB concentration, pH, and temperature parameters for PGMA gels were determined. The adsorption mechanism between modified PGMA gels, and BPB dye was elucidated by Langmuir, Freundlich, Dubinin-Radushkevich, and Temkin isotherm models. As a result, it was seen that modified PGMA gels showed good performance in the adsorption of BPB.
Mostrar más [+] Menos [-]Mikoriza ve Organik Gübre Uygulamalarının Biber (Capsicum annuum L.) Fidelerinin Gelişimi Üzerindeki Etkisi Texto completo
2025
Hakan Kartal | Sezer Şahin
Bu çalışma 2021 yılında Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi bünyesindeki tam otomasyonlu ısıtmalı bir serada yürütülmüştür. Bu çalışmanın amacı, farklı dozlarda mikoriza ve organik gübre uygulamalarının biber fidelerinin gelişimi üzerindeki etkisini incelemektir. Çalışmada Bulut F1 biber çeşidi kullanılmıştır. Araştırma, tesadüf parselleri deneme desenine uygun olarak 3 tekrarlı olarak gerçekleştirilmiştir. Çalışmada, biber fidesi yetiştiriciliği için torf-perlit karışımına mikorizalı ve mikorizasız farklı dozlarda besin solüsyonu ve vermikompost uygulanmıştır. Fideler bir buçuk ayda sökümü yapılmıştır. Bu araştırmada, fide boyu, hipokotil uzunluğu, gövde çapı, yaprak sayısı, yaprak yaş ağırlığı, yaprak kuru ağırlığı, kök yaş ağırlığı ve kök kuru ağırlığı özellikleri incelenmiştir. Çalışma bugularına göre, gövde çapı üzerinde vermikompost+mikoriza+EC uygulamalarının daha iyi sonuç vermiştir. Vermikompost dozları arttıkça fide boyu ve hipokotil uzunluğunda bir artış olduğu ancak vermikompost uygulamalarının etkisinin olmadığı görülmektedir. Genel olarak tüm uygulamalara bakıldığı zaman vermikompost uygulamalarına göre EC ve EC+mikoriza uygulamalarının etkisinin daha fazla olduğu görülmektedir.
Mostrar más [+] Menos [-]EC, Mikoriza ve Vermikompost Uygulamalarının Domates (Solanum Lycopersicum L.) Fidesi Gelişimine Etkileri Texto completo
2025
Hakan Kartal | Sezer Şahin
Domates, dünyada üretilen en önemli sebze türlerinden birisidir. Hem tarla hemde serada domates yetiştiriciliğinde başlangıç materyali olarak genellikle tohumdan ziyade fide kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, farklı dozlarda mikoriza, vermikompost ve gübre uygulamalarının domates fidelerinin gelişimi üzerindeki etkisini araştırmaktır. Çalışmada Cuma F1 domates çeşidi kullanılmıştır. Araştırma, tesadüf parselleri deneme desenine uygun olarak 3 tekerrürlü olarak gerçekleşmiştir. Çalışmada, domates fidesi yetiştiriciliği için %70 torf %30 perlit karışımı olan ortamlara EC 0.5-1.00 ile hem mikorizalı hemde mikorizasız şekilde farklı oranlarda vermikompost (% 0, 10 ve 20) dozları uygulanmıştır. Fideler bir buçuk ayda sökümü yapılmıştır. Bu araştırmada, domates bitkilerinin şu morfolojik (fide boyu, hipokotil uzunluğu, gövde çapı, yaprak sayısı, yaprak yaş ağırlığı, yaprak kuru ağırlığı, kök yaş ağırlığı ve kök kuru ağırlığı) özellikleri incelenmiştir. Çalışma sonucunda, vermikompost ve mikoriza uygulamalarının ortamda bulunması birçok parametre bakımından önemli farklar oluşturmaktadır. Tam gübre (EC1) dozlarında fide kalitesinin arttığı ve düşük gübreleme (EC 0.5) dozlarında ise ortama vermikompost ilave edilmesinin fide gelişimini olumlu yönde etkilediği görülmüştür.
Mostrar más [+] Menos [-]