Refinar búsqueda
Resultados 421-430 de 5,301
Buğday Bitkilerinde Kök Çürüklüğüne Neden Olan Bıpolarıs Spp. İzolatlarının Patojenitesi Texto completo
2023
Berna Tunalı | Büşra Müge Maldar | Bayram Kansu | Fatih Ölmez
Bipolaris sorokiniana buğday ve arpada kök çürüklüğü yapan en önemli etmenlerden biridir. Buğday ve arpada tohum, başak, yaprak ve köklerde hastalık oluşturarak bitkilerde önemli ürün kayıplarına yol açmaktadır. Farklı agro-ekolojik bölgelerden toplanan kök ve kök boğazında çürüklük belirtisi gösteren buğday bitkilerinden izole edilen Bipolaris spp. izolatları morfolojik teşhis edilmiştir. Bu çalışmada B. sorokiniana, B. spicifera, ve B. australiensis olarak teşhis edilmiş olan 49 izolat kullanılmıştır. Yapılan patojenite çalışması sonucunda B. sorokiniana izolatlarının ikisi hariç hepsinin patojen olduğu ve hastalık şiddetlerinin %50 ila %90 arasında olduğu belirlenmiştir. Yalnızca bir B. spicifera izolatı bitkilerde zayıf patojen olarak belirlenmiş, B. australiensis izolatları hiçbir hastalık belirtisi oluşturmamıştır. B. sorokiniana bitkilerin yaş ağırlıklarında kontrollere oranla önemli düşüşlere yol açarken, B. spicifera'nın dört izolatının bitki ağırlığında artış sağladığı belirlenmiştir. Sonuç olarak, tüm agro-ekolojik bölgelerdeki B. sorokiniana izolatlarının şiddetli kök çürüklük hastalığı yaptığı ve bitki ağırlığında önemli miktarda azalmalara neden olduğu belirlenmiştir. Diğer taraftan, B. spicifera izolatlarının buğday bitkilerinin köklerinde zayıf hastalık belirtileri oluşturduğu, B. australiensis'in ise bitkilerin köklerinde hastalığa yol açmadığı ve bitki ağırlığını olumsuz olarak etkilemediği görülmüştür.
Mostrar más [+] Menos [-]Muş İlinde Küçükbaş Hayvan Yetiştiriciliğinin Son 30 Yıldaki Değişimi ve Sürdürülebilirliği Texto completo
2023
Hülya Hanoğlu Oral | Ferit Yıldız
Bu çalışmada Muş ilinde küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde son 30 yılda yaşanan değişimler, mevcut durum, sorunlar ve geleceğe yönelik çözüm önerileri ele alınmıştır. Muş ilinde nüfusun %52,5’i kırsal alanlarda yaşamakta ve çoğunluğu hayvancılıkla geçinmektedir. Koyun ve keçi yetiştiriciliği için önemli bir potansiyele sahip olan il, küçükbaş hayvan varlığı bakımından Türkiye’de 15’inci sırada yer almaktadır. Çayır ve mera alanlarının toplam alana oranı (%49,7) Türkiye ortalamasının (%18,8) oldukça üzerindedir. İşletmelerin büyük bir kısmında hayvancılık meraya dayalı olarak yerli koyun ve keçi ırkları ile yürütülmektedir. Çayır-mera alanlarının ildeki hayvan varlığının yaşama payı kaba yem gereksinimlerinin %40,1’ini karşılayabileceği hesaplanmıştır. Öte yandan ilde önemli bir yem bitkileri üretim potansiyeli bulunmakta olup, yonca üretiminde Türkiye’de 4’üncü sıradadır. Ancak ilde 1990 yılında 1.642.020 baş olan küçükbaş hayvan varlığı, %23,9 oranında gerileyerek 2021 yılında 1.250.000 başa düşmüştür. Koyun varlığındaki gerileme %27,2’ye ulaşmıştır. Türkiye genelinde olduğu gibi Muş’ta da ağılların önemli bir bölümü hayvan refahı açısından yetersiz durumdadırlar. Mera alanlarına ilişkin en önemli sorun, otlatma yönetiminin doğru yapılamamasıdır. Küçükbaş hayvancılıkta sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için kırsal yörelerden göçü, nüfus ve iş gücünün azalmasını önleyecek teşvikler sağlanmalı, girdi maliyetlerinin düşürülmesi ve elde edilen ürünlerin katma değerlerinin artırılması için çaba gösterilmelidir. Öte yandan organik hayvancılığa geçiş ve bu yönde örgütlenmenin özellikle küçük aile işletmelerinin varlıklarını sürdürebilmeleri için bir fırsat yaratacağı düşünülmektedir.
Mostrar más [+] Menos [-]Bitkisel Esaslı Süt Alternatiflerine Genel Bir Bakış Texto completo
2023
Gamze Nil Yazıcı | Tansu Taşpınar | Mehmet Güven | Mehmer Sertaç Özer
Son yıllarda tüketiciler, bazı gıda ve/veya bileşenlerine karşı oluşan alerji, intolerans ve hassasiyet gibi şikayetleri doğrultusunda veya farklı beslenme tercihleri sebebiyle, diyetlerinde değişikliğe gitmektedir. Bu bağlamda, inek sütü alerjisi ve laktoz intoleransı başta olmak üzere sağlıkla ilgili problemleri olan veya vegan/vejetaryen gibi beslenme/hayat tarzını benimsemiş tüketiciler, inek sütünü bitkisel esaslı süt alternatifleri ile ikame etme eğilimi göstermektedir. Öte yandan, dünya nüfusundaki artış ve buna bağlı olarak doğal kaynaklarda meydana gelen azalma kaynaklı olmak üzere sürdürülebilirlikle olan ilişkisinden dolayı hayvansal kaynaklardan bitkisel kaynaklara bir yönelim söz konusudur. Bu nedenle bitkisel esaslı süt alternatifleri, tüketicilerin bu ihtiyaç ve/veya taleplerinin karşılanması açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Son yıllarda, soya, hindistan cevizi, badem ve yulaf başta olmak üzere farklı kaynaklardan elde edilen bitkisel esaslı süt alternatiflerine olan ilgi artış göstermektedir. Öte yandan, bitkisel süt alternatiflerinin besleyici değerinin yanı sıra duyusal özelliklerinin ve depolama stabilitesinin arttırılması önem arz etmektedir. Bu nedenle son yıllarda yapılan çalışmalar özellikle bitkisel esaslı süt alternatiflerinin termal olmayan yenilikçi teknolojiler ile işlenmesi üzerine yoğunlaşmaktadır.
Mostrar más [+] Menos [-]Küresel Salgının Ankara İli Kentsel Su Tüketimine Etkileri Texto completo
2023
Reyyan Gündoğdu | Alper Serdar Anlı
Temiz içilebilir su kaynaklarına ihtiyacın en fazla hissedildiği koronavirüs küresel salgınıyla birlikte kentsel su tüketimine olan bağımlılık artmıştır. Küresel salgın döneminde, su kullanımının değişiminin incelenmesi, kentsel su kullanım arzının sürdürülebilirliğinin sağlanmasının önemini göstermektedir. Bu çalışmanın amacı, Ankara ilinde küresel salgınla birlikte kentsel su tüketiminde bir artış olup olmadığını tespit etmektir. Çalışmanın materyali 2010-2021 yılları arasında Ankara iline ait aylık su tüketim verisinden oluşmaktadır. Salgın öncesi (Temmuz 2018-Şubat 2020) ve salgın sonrası (Mart 2020-Ekim 2021) olmak üzere iki dönem ve toplam 40 aylık su tüketim verisi kullanılmıştır. Parametrik olmayan Mann-Whitney U testi ve Parametrik Genişletilmiş Dickey-Fuller testi kullanılarak su tüketimindeki değişim analiz edilmiştir. Çalışma sonucunda konut su tüketiminde en yüksek artış 2019 yılına göre %94,04 ile 2020 yılı haziran ayında, en yüksek azalış 2020 yılına göre %42,54 ile 2021 yılı haziran ayında gerçekleşmiştir. İşyeri su tüketiminde en yüksek azalış 2019 yılına göre %74,31 ile 2020 yılı mayıs ayında, en yüksek artış 2020 yılına göre %63,76 ile 2021 yılı mayıs ayında meydana gelmiştir. Toplam su tüketiminde ise salgın öncesi ve salgın sonrası dönemler için anlamlı bir değişim görülmemiştir. Mann-Whitney U testi sonuçlarına göre salgın öncesi ve salgın sonrası 20 aylık dönemlere göre konutlarda ve işyerlerinde su kullanımındaki farklılık istatistiksel olarak önemli çıkmış (P= 0,015 ve P= 0,041) ve medyan değerlerine göre su tüketiminde salgın öncesinden salgın sonrasına doğru konutlarda artan bir trend, işyerlerinde ise azalan bir trend izlenmiştir.
Mostrar más [+] Menos [-]Organik Tarım Yapan Meyve Üreticilerinin Tarım Sigortasına Yaklaşımları: Gaziantep ve Adıyaman İlleri Örneği Texto completo
2023
Sibel Ölmez Cangi | Hakan Karadağ
Bu araştırmada, Adıyaman ve Gaziantep illerinde organik tarım yapan üreticilerin tarım sigortasına yaklaşımları anket yoluyla belirlenmeye çalışılmıştır. Bu amaçla, Gaziantep ilinde 84, Adıyaman ilinde ise 79 adet organik tarım üreticisi ile yüz yüze anket yapılmıştır. Çalışmada, elde edilen verilerin değerlendirilmesinde ortalamalar ve Khi-kare yöntemi kullanılmıştır. Tarım sigortası yaptırıp yaptırmama durumunu etkileyen değişkenler lojistik regresyon analizi yapılarak incelenmiştir. Her iki ilde en çok sigorta yaptırılan organik ürün antepfıstığı olup, bunu zeytin, üzüm, ceviz, badem ve nar takip etmiştir. En çok sigorta yaptıran yaş grubunun 46 yaş üzeri ve ilköğretim mezun grupları olduğu görülmüştür. Adıyaman ilindeki organik tarım yapan çiftçilerin, tarım sigortası yaptırma durumunun Gaziantep ilindeki çiftçilere oranla 0,501 kat olduğu saptanmıştır. Üreticilerin tarım sigortası yaptırma nedeni olarak, ürünlerinin çok zarar görmesi, geleceğe daha güvenle bakabilmek, sürekli afet riskinin olması ve sigortaya devletin destek vermesini sebep olarak ifade etmişlerdir. Tarım sigortası yaptırmayan üreticiler gerekçe olarak, sigorta maliyetinin yüksek olması, hasar ödemelerinin zamanında yapılacağına inanmamaları ve doğal afetlerden hiç zarar görmemiş olmalarını bildirmişlerdir.
Mostrar más [+] Menos [-]Sürdürülebilir Beslenme Modellerinin Karşılaştırılması Texto completo
2023
Aybuke Ceyhun Sezgin | Fatma Elif Eroğlu | Nevin Şanlıer
Küresel iklim değişikliği ve su yetersizliği nedeni ile besin talebini karşılamak için ekonomik yönü, çevresel-sosyal etkileri ve gıda güvenliği değerlendirmelerinin çoğunda sürdürülebilirlik konularına yer verilmemektedir. Gıda Tarım Örgütü (FAO) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sürdürülebilir sağlıklı diyetin tanımını “Sürdürülebilir diyetler düşük çevresel etkili, besin ve beslenme güvencesinin günümüzde var olmasını ve gelecek nesillere aktarılmasını sağlayan sağlıklı yaşamı hedefleyen diyetlerdir” şeklinde yapmıştır. Dünya’da sürdürülebilir diyetlerin insanlara ve doğal kaynaklara uygun, biyoçeşitliliğe ve ekosisteme karşı koruyucu, saygılı, duyarlı, ekonomik olarak ulaşılabilir ve beslenme açısından yeterli, güvenilir ve sağlıklı olması gerekmektedir. Çevresel bozulmaların sonucunda besin üretimi ve tüketimi olumsuz yönde etkilenmektedir. Mevcut küresel besin sistemi ve beslenme sürdürülebilirlik açısından değerlendirildiğinde yetersiz olduğu düşünülmektedir. Ancak gıda güvenliği ve sürdürülebilirlik için yapılan çalışmalarda sağlıklı beslenme durumunu sürdürmek için kritik olan diyet ve besin çeşitliliği ile mikro besin yeterliliğini ele alınmamıştır. Bu nedenle derlemede sürdürülebilir beslenme açısından farklı toplumların benimseyerek uyguladığı, sağlıklı ve sürdürülebilir olarak değerlendirilen bazı beslenme modellerinden olan Akdeniz, Dash, Yeni Nordik, Temiz Baltık, Vejetaryen, Paleotik ve Intermittent Fasting Diyet gibi beslenme modelleri irdelenerek sürdürülebilir diyetlerin hem insan sağlığı hem de çevreye olan etkileri üzerine odaklanılmıştır.
Mostrar más [+] Menos [-]Determining the Temporal Change in Tuz Gölü between 2000-2020 by Remote Sensing Texto completo
2023
Nuriye Ebru Yıldız | Zeynep Çetiner
Changes in the landscape become extremely destructive and many heritage values and resources are irreversibly lost. The speed, frequency and magnitude of these changes in the landscape increased in the second half of the 20th century, especially with the impact of human activities. Remote sensing is the most widely used method for determining the change in the landscape. In the research, MNDWI, NDVI and NDMI techniques, which are frequently applied in remote sensing, were used in order to determine the landscape change in Salt Lake. Thus, the changes in the built area, water surface and land cover between the years 2000-2020 in Salt Lake were determined. According to the MNDWI and NDMI Analysis results, a decrease was observed in the water surface width and moisture content in Salt Lake between 2000 and 2020. In the steppe areas south of Salt Lake, the increase in tree cover due to the change in land use type was determined by NDVI analysis. Therefore, it is possible to say that there is an increase in the amount of moisture in these areas. In addition, it was determined that the increase in agricultural activities in the region caused a change in land use types and the amount of green space in the region changed at this rate. With the mentioned methods, negative changes in the landscape as a result of human activities on the landscape can be determined practically. Thus, it will be possible to predict the negative consequences of climate change and take precautions.
Mostrar más [+] Menos [-]Effect of Biofertilizers and Organic Amendments on Germination and Seedling Growth of Common Dry Zone Forest Species in Sri Lanka: Sustainable Reforestation Practices in Sri Lanka Texto completo
2023
Neelamanie Yapa | Nadeesha Jayakody | Asanka Madhushan | Anuhansi Pelawatta
Most of the dry zone forests in Sri Lanka are arisen after unsustainable farming practices. Therefore, the natural regeneration of plant species in these forests reported to be very poor due to the reduced soil fertility. This study was conducted to find possible measures for the successful seed germination and seedling establishment of common dry zone forest tree species by sustainable soil fertility management. A pot trial was carried out in a greenhouse at the Faculty of Applied Sciences, Rajarata University, Mihintale, Sri Lanka. The experiment comprised of 128 pots and four replicates. Pots were assigned with different soil fertility managements: T0: control (Top soil only), T1: Arbuscular Mycorrhizal Fungi (AMF), T2: a traditional mixed microbial culture (Jeewamurthum), T3: Compost, T4: Biochar, T5: T1+T2, T6: T1+T3, T7: T1+T4; and different forest plant species: Manilkara hexandra, Feronia limonia, Pterospermum conscens and Bauhinia racemosa. Seed germination percentage was measured two weeks after sowing, and shoot biomass, relative plant growth rate, and AMF colonization percentage were measured after four months of germination. The results revealed that inoculation of AMF enhance the seed germination percentage of all the selected plant species. Both sole and combined application of AMF and compost gives more benefits to all the tested plant species by enhancing all the measured growth parameters. The findings of present study would be useful in reforestation programs of dry zone forests in Sri Lanka by practicing sustainable procedures.
Mostrar más [+] Menos [-]Exopolysaccharides from Lactic Acid Bacteria: A Review on Functions, Biosynthesis and Applications in Food Industry Texto completo
2023
Tuğba Karabekmez Erdem | Hazel Dilşad Tatar | Sermet Ayman | Yekta Gezginç
Lactic acid bacteria are the substantial source for producing polysaccharides used in technological applications as thickeners and viscosifiers in the food industry. A broad variety of lactic acid bacteria species secrete structurally diverse exopolysaccharides that contribute to their surface attachment, protection against abiotic or biotic stress factors and nutrient uptake. The exopolysaccharides are produced naturally during fermentation process by living lactic acid bacteria cells and accepted as postbiotic for these metabolites having various physiological health-promoting effects. Exopolysaccharide producer lactic acid bacteria encode a great number of enzymes and regulatory proteins involved exopolysaccharide biosynthesis process. This process is a complex and occurs through presence of multiple genes. However, it is crucial the understanding of structure, composition, function, chemical, and physical properties of exopolysaccharides which vary from one type of bacteria to another via chemical analysis methods. In this review, the use of lactic acid bacteria exopolysaccharides, their structures, genetic modules and biosynthesis, and the use of exopolysaccharides derived from lactic acid bacteria in the food industry are described, discussed and focused on recent developments.
Mostrar más [+] Menos [-]Development of an Antimicrobial Topical Skin Cream with Using Wood Apple (Limonia acidissima L.) Pulp Against Staphylococcus aureus, Pseudomonas aeruginosa and Candida albicans Texto completo
2023
Fathima Fasha | Neelamanie Yapa
Skin inhabiting microbes mostly non-pathogenic and commensals on the skin. Among them Staphylococcus aureus, Pseudomonas aeruginosa, and Candida albicans often responsible for symptomatic skin infections. Cellulites, impetigo, ecthyma, red lesions and candidiasis are some of the common microbial skin diseases caused by skin pathogens. Wood apple (Limonia acidissima L.) is an underutilized fruit in Sri Lanka and, all parts of this plant have medicinal value. Considering the high therapeutic value, the aqueous extract of wood apple pulp was used. Antibacterial activity against Staphylococcus aureus, Pseudomonas aeruginosa and antifungal activity against Candida albicans was evaluated by using the standard well diffusion method. Above tested bacterial and fungal species were suspended in 3 mL of sterile distilled water separately and 108 CFU/mL population count was prepared. Aliquots of 100 µL of each suspension were inoculated and uniformly spread on Muller Hinton agar plates separately in triplicates. Wells were filled aseptically placing 50 µL of wood apple extracts, antimicrobial compounds specifically as the positive control for bacteria and fungi and sterile distilled water as the negative control. The plates were incubated at 37 °C for 24 - 48 hours and the diameter of the growth inhibition zones around the wells were measured. Furthermore, minimum inhibition concentrations of each extract were also evaluated. Comparisons were performed using one-way ANOVA followed by Tukey’s Pairwise Comparisons. The antimicrobial topical skin cream was prepared using 0.5 g mL-1 of wood apple pulp with sterile distilled water, mixed with the formulated standard ingredients. The results revealed that the aqueous extracts of wood apple pulp concentrations range from 0.15 g mL-1 to 1g mL-1 showed the antimicrobial potential of above skin pathogens variably ranged inhibition zone diameter 16 mm to 34 mm. The antimicrobial effect of the formulated cream against these pathogens was repeatedly tested. Further testing procedures needed to be followed before recommending wood apple topical antimicrobial skin cream as a marketable product.
Mostrar más [+] Menos [-]