Уточнить поиск
Результаты 241-250 из 426
Etlik Piliç ve Ebeveynlerinin Gelişimi Полный текст
2018
Ahmet Uçar | Mesut Türkoğlu | Musa Sarıca
Et tipi tavukların seleksiyonu öncelikle büyüme hızına ve vücut kompozisyonunun geliştirilmesine odaklanmıştır. Büyüme ve üreme ile ilgili özellikler arasındaki negatif ilişki ıslah ve yetiştiricilik uygulamalarını zorlaştırmaktadır. Tavuk ıslahıyla ilgili çalışmalar yaklaşık 150 yıllık bir geçmişe dayanıyor olmasına karşın üretimdeki verim artışları son 75 yıllık dönemde sağlanabilmiştir. Damızlık hayvanlar seçilirken; iskelet yapısı, vücut konformasyonu ve kondisyonu, morbidite vb. fenotipik özellikler dikkate alınmaktadır. Yıllar içinde etlik ebeveyn düzeyinde kuluçkalık yumurta sayısı, yumurta ağırlığı ve kuluçka randımanı açısından ilerleme kaydedilmiştir. Et tipi tavuklar için, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde kesim yaşına kadar günlük canlı ağırlık artışı ortalama 8 g ve yemden yararlanma oranı 5,0 iken 21. yüzyılın başında bu özellikler için sırasıyla 66 g ve 1,7 değerlerine ulaşmıştır. Etlik piliç üretiminde kullanılan genotiplerin canlı ağırlığındaki ve yemden yararlanma oranındaki iyileşmede etkili asıl faktör genetik çalışmalardır. Bu gelişmelerin yanında, etlik piliçlerin bağışıklık sistemi, iskelet sistemi bozuklukları, yaşama gücü ve damızlıklardaki üreme ile ilgili bazı olumsuzluklar ortaya çıkan sorunlardır.
Показать больше [+] Меньше [-]Determination of Flowering Dates and Pollen Properties of Some Pecan Nut Cultivars in Adana Ecological Conditions Полный текст
2018
Senay Karabıyık | Sinan Eti
The aim of this study is to determine the functionality period of pistillate and staminate flower types and the pollen viability and normally developed pollen rates with pollen production in staminate flowers of monoecious pecan nut cultivars in Adana ecological conditions. In the study, 11 pecan nut cultivars named as Coctaw, Comanche, Harris Super, Hastings, Ideal, Mahan, Royal, Shawnee, Texhan, Western and Wichita were used. Flowering periods of evaluated cultivars were determined as homogamous, protandrous, partially protandrous and partially protogynous. The flowering dates occur between 3rd-20th May in 2016 and 30th April-18th May in 2017. The pollen viability rates were found to be quite high in all cultivars, but in 2017 the rates were lower than 2016. The lowest pollen viability rates were obtained from Hastings in 2016 and 2017 (60.0% and 61.6%) respectively and the highest rates were in Shawnee (89.1%) at 2016 and in Mahan (87.7%) at 2017. Normally developed pollen rates were adequate for all cultivars and the rates were differed between 92.30% and 98.42% in 2016, and 90.20% 97.24% in 2017. The differences between cultivars in terms of pollen production were significantly important. The pollen number in one catkin was found between 3.512.382 and 11.097.407 at 2016 and 6.101.233 and 14.958.453 at 2017.
Показать больше [+] Меньше [-]Nil Tilapyası, Oreochromis niloticus (Linnaeus, 1758) Karaciğer Dokusunda Kurşunun Neden Olduğu Oksidatif Strese Karşı Humik Maddelerin Koruyucu Etkisi Полный текст
2018
Ferbal Özkan Yılmaz | Zülfiye Su | Arzu Özlüer-Hunt | Metin Yıldırım | Serap Yalın
Bu araştırmada, subletal kurşun (Pb) derişiminin Nil tilapyası (Oreochromis niloticus)’nda antioksidan enzim sistemi üzerine etkilerine karşı, yeme katılan humik maddenin koruyucu etkisi incelenmiştir. Bu amaçla 1,5 mg/L kurşun nitrat Pb(NO3)2 ortam derişimi etkisindeki balıklar, %0,2 oranında humik madde katkısı bulunan yem ile beslenmişlerdir. Kontrol grubu, humik madde (HM), Pb, ve Pb+HM grublarını içeren bu çalışmada 4. ve 10. günlerde karaciğer doku örnekleri alınmıştır. Karaciğer dokusu katalaz (CAT) ve süperoksit dismutaz (SOD) enzim aktiviteleri ve lipid peroksidasyon ürünü olan malondealdehit (MDA) seviyesi, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, subletal kurşun derişimi uygulanan grupta 4. ve 10. günlerde önemli oranda arttığı belirlenmiştir. Pb grubu ile HM+Pb grubu karşılaştırıldığında, CAT ve SOD aktivitesinde önemli bir değişime neden olmadığı, ancak humik madde uygulamasının karaciğer dokusu lipid peroksidasyonu üzerine Pb toksisitesinin etkisini azalttığı belirlenmiştir. Deneme sonuçlarına göre, yeme ilave edilen %0,2 humik madde, 1,5 mg/L Pb ortam derişiminin, O. niloticus karaciğer dokusu lipid peroksidasyon üzerindeki toksisitesini belirli düzeyde azalttığı belirlenmiştir.
Показать больше [+] Меньше [-]Gıdalarda Mikrobiyel Faliyetler Sonucu Oluşan Biyojen Aminler Полный текст
2018
Simge Aktop | Pınar Şanlıbaba
Biyojen aminler, amino asitlerin mikrobiyel dekarboksilasyonu yoluyla veya aldehit ve ketonların aminasyonu ve transaminasyonu yoluyla oluşan, başta proteince zengin gıdalar olmak üzere birçok gıdada bulunabilen azotlu organik bileşiklerdir. Enterococcus, Lactobacillus, Leuconostoc ve Enterobacteriaceae ailesi gibi dekarboksilaz pozitif mikroorganizmaların gıdalardaki faaliyetleri sonucunda oluşmaktadırlar. Histamin, tiramin, putresin, kadaverin, triptamin, β-feniletilamin, spermin ve spermidin gıdalarda en fazla bulunan biyojen aminler arasındadır. Biyojenaminler yüksek konsantrasyonlarda alındıklarında toksik etki göstermekte ve hipo- ve hipertansiyon, migren, mide bulantısı, kusma, ateş ve solunum sıkıntısı gibi gıda zehirlenmesi semptomları benzeri önemli sağlık sorunlarına neden olabilmektedirler. Biyojen aminlerin sahip oldukları bu toksik etkilere rağmen, gıdalarda bulunma limitlerine dair henüz ortak bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Günümüzde güvenli gıdalara olan ilginin giderek artması, biyojen amin gibi bileşiklerin tespit edilmesini zorunlu hale getirmiştir. Bu amaçla son yıllarda birçok moleküler tabanlı teknik geliştirilmiştir. Bu derlemede, mikrobiyel faaliyetler sonucu oluşan biyojen aminler ele alınmış olup, bu biyojen aminlerin bulundukları gıda grupları ve sağlık üzerine etkileri incelenmiştir.
Показать больше [+] Меньше [-]Özlüce Baraj Gölü’ndeki Capoeta trutta (Heckel, 1843) populasyonunda Balık Boyu-Otolit Biyometrisi İlişkisi Полный текст
2018
Mustafa Düşükcan
Bu çalışmada, Elazığ-Bingöl il sınırında, Peri çayı üzerinde bulunan Özlüce Baraj Gölü’nden elde edilen karabalık, Capoeta trutta (Heckel, 1843)’da otolit biyometrisi total boy ilişkisi araştırıldı. Bu amaçla, Eylül 2017–Aralık 2017 tarihleri arasında toplam 115 örnek (60 erkek ve 55 dişi) incelendi. Balık örneklerinin Total boyları (TB) ölçüldükten sonra eşey tespiti yapıldı. Her bir balığın sağ ve sol otolitleri çıkarıldı ve ölçüme hazır hale getirildi. Otolit ağırlıkları (OA) 0,0001g hassasiyette tartıldı. Otolit uzunluğu (OU) ve otolit genişliği (OG) bilgisayar destekli görüntü analiz programı kullanılarak ölçüldü. Sağ ve sol otolitler ile erkek ve dişi otolitlere ait OU, OG ve OA değerleri arasındaki farklar istatistiki olarak önemsiz bulundu. Tüm populasyonda TB: 118-381 mm, OU: 1,536-3,734 mm, OG: 1,049-2,585 mm ve OA: 1,10-13,90 mg arasında tespit edildi. TB ile OU, OG ve OA arasındaki pozitif yönde kuvvetli bir ilişki olduğu görüldü.
Показать больше [+] Меньше [-]The Effect of Drying of Bread Wheat Seeds Following First Water Uptake on Germination Rate Полный текст
2018
Mustafa Yıldırım
In semi-arid regions, unfavorable weather conditions are the most important limiting factors for seed germination. The imbibed or germinating seeds in soil can be dried by hot and dry weather. Thus, seeds can largely lose their germination abilities until the next water uptake (called as ‘alatav’ in Turkish). Before drying, the time of the first water uptake by a seed may be more effective on seed viability at the second water uptake for germination. Therefore, this experiment was conducted to identify the first water uptake rates (WU) of seeds of three bread wheat genotypes (Bezotaja, Kirac and 13-BVD-4) per hour during 50 hours and their germination rates (GR) at the second water uptake after drying the seeds for 3-week in laboratory conditions. The results presented here indicated that the WU and GR were significantly affected by genotypes, imbibition time (T) and their interaction (1% probability level). There was also a significant negative correlation between the WU and GR (r** = –0.9295) at all times studied. Furthermore, the germination ability of Kirac lasted longest (for 38th hour) when the WU reached to 160.24%, and it was followed by Bezostaya and 13-BVD-4 genotypes (63.34% at 37th hour and 152.58% 34th hour, respectively).
Показать больше [+] Меньше [-]Relationships Between Dye Reduction Test Scores and Somatic Cell Count in Bovine Raw Milk Полный текст
2018
Baris Kadir Yalcin | Savas Atasever
The aim of this study was to reveal the relationships between dye reduction test scores and somatic cell count (SCC) in bovine raw milk. The SCC, methyelene blue reduction scores (MTS) and resazurin reduction test scores (RTS) were determined at biweekly intervals in four test days (TD) between March and April 2017 in a total of 89 raw milk samples sold in Samsun province as unpacked. While SCC values were recorded by an automatic counter, all SCC values were transformed to log10 base before statistical analysis. In MTS method, the time for the change of the color of milk from blue to white was noted and milk quality was assessed using a 1 to 4 point scale (1=>5h-good/excellent; 2=2-5h-medium; 3=0.5-2h-bad and 4=
Показать больше [+] Меньше [-]Determination of Behavioural Characteristics of Different Honey bee (Apis mellifera L.) Genotypes in Eastern Anatolian Conditions Полный текст
2018
Mahir Murat Cengiz | Yaşar Erdoğan
In this study, it was investigated the stinging, robing and swarming tendencies of Buckfast, Carniolan, Caucasian and Erzurum honeybee genotypes in Eastern Anatolian conditions. In the 2015 production period, a total of 40 colonies,10 from each of Buckfast, Carniolan, Caucasian and Erzurum genotypes were used in the study. Caucasian genotype was the most gentle with 6.22±0.65 pcs/colony average number of stings, while Erzurum genotype was the most aggressive with 12.12±1.08 pcs/colony average number of stings. As a result of analysis of variance applied to average numbers of stings genotypes, the difference between the genotypes was found to be very significant in terms of tendency to stinging. In terms of tendency to robing, the Buckfast genotype ranked first with 1.57±0.17 pcs, while the Carniolan genotype had the lowest trend of robing with a value of 0.62±0.16 pcs. In terms of swarming tendency, the difference between the genotypes was statistically significant.
Показать больше [+] Меньше [-]Genotyping via Sequence Related Amplified Polymorphism Markers in Fusarium culmorum Полный текст
2018
Işıl Melis Zümrüt | Berna Tunalı | Bayram Kansu | Gülşen Uz | Emre Yörük | Fatih Ölmez | Ayşegül Sarıkaya
Fusarium culmorum is predominating causal agent of head blight (HB) and root rot (RR) in cereals worldwide. Since F. culmorum has a great level of genetic diversity and the parasexual stage is assumed for this phytopathogen, characterization of isolates from different regions is significant step in food safety and controlling the HB. In this study, it was aimed to characterize totally 37 F. culmorum isolates from Turkey via sequence related amplified polymorphism (SRAP) marker based genotyping. MAT-1/MAT-2 type assay was also used in order to reveal intraspecific variation in F. culmorum. MAT-1 and MAT-2 specific primer pairs for mating assays resulted in 210 and 260 bp bands, respectively. 11 of isolates were belonged to MAT-1 type whereas 19 samples were of MAT-2. Remaining 7 samples yielded both amplicons. Totally 9 SRAP primer sets yielded amplicons from all isolates. Genetic similarity values were ranged from 39 to 94.7%. Total band number was 127 and PCR product sizes were in the range of 0.1-2.5 kb. Amplicon numbers for individuals were ranged from 1 to 16. According to data obtained from current study, SRAP based genotyping is powerful tool for supporting the data obtained from investigations including phenotypic and agro-ecological characteristics. Findings showed that SRAP-based markers could be useful in F. culmorum characterization.
Показать больше [+] Меньше [-]Salep Kullanımının Fermente Türk Sucuğu Kalite Parametreleri Üzerine Etkisi Полный текст
2018
İsmail Gök | Birol Kılıç | Cem Okan Özer
Bu çalışmanın amacı farklı oranlardaki (%2,5, 5, 7,5 ve 10) salep ilavesinin, sucuğun fermantasyon ve depolama dönemlerinde (5., 10., 20. ve 30. gün) fizikokimyasal, tekstürel ve duyusal özellikleri üzerine etkisini belirlemektir. Araştırma sonuçları tüm sucuk gruplarında fermantasyon ve depolama süresince TBARS değerlerinin kademeli olarak arttığını göstermiştir. Ancak %10 oranında salep ilavesi ile üretilen sucuklarda fermantasyon sonrasında ve depolama süresince kontrol grubuna kıyasla daha düşük TBARS değerleri tespit edilmiştir. Ayrıca sucuk formulasyonunda salep kullanımının pH değerlerinde düşüşe neden olduğu belirlenmiştir. Fermantasyon ve depolama süresince, en yüksek L* değerleri %10 oranında salep ilavesi yapılan sucuk örneklerinde tespit edilmiştir. Sucuk formulasyonunda kullanılan salep oranının arttırılmasının sucuk örneklerinde tespit edilen sertlik değerlerini ve kül miktarını arttırdığı, nem miktarını ise azalttığı saptanmıştır. Bu çalışmanın sonuçları sucuk üretiminde salep kullanımının et endüstrisi tarafından ürün raf ömrü ve kalite parametrelerine katkı sağlamak amacıyla kullanılabileceğini göstermiştir.
Показать больше [+] Меньше [-]