Уточнить поиск
Результаты 241-250 из 281
Examination of Relationships Between Some Biochemical and Oxidative Stress Traits by Canonical Correlation Analysis in Broiler Chickens
2018
Sıddık Keskin | Emine Berberoğlu | Şenay Sarıca
Canonical correlation analysis is a multivariate method to examine the relationships between two (X and Y) sets of variables when all measurements are obtained from same broilers. Canonical correlation analysis aims to obtain new variables called as canonical variates formed by linear combinations of the original variables for each set and by maximizing the relationships between two set. The purpose of this study is to examine the relationships between 8 biochemical traits (Aspartate Aminotransferase (AST), Albumin, Triglyceride, Total Cholesterol, Low Density Lipoprotein (LDL) cholesterol, Glucose, Total Protein and Alanine Aminotransferase (ALT)) and 4 oxidative stress traits (total antioxidant status (TAS), total oxidant status (TOS), oxidative stress index (OSI), lipid peroxide (LPO)) in broiler chickens. As a result, the correlation between the first canonical variable pair was found 0.594.
Показать больше [+] Меньше [-]ffect of Extraction Methods on Bioactive Compounds of Plant Origin
2018
Erinç Koçak | Fikret Pazır
The use of bioactive compounds has been maintaining its significance from nutritional aspects. Due to the increasing demand for them in potential markets, researchers struggle to create new sources and improve their methods. Plant materials possess plenty and a diverse range of these compounds. However, their availability strongly depends on the extraction techniques in addition to the sampling methods and the applicability of the method to the specific parts of the plant. Thus, it is crucial to develop a common, precise way which will enable to extract all the active components regardless of their origin and their location in the plant material. Besides, the new method ought to have the highest economic value in comparison to the present applications which means that the efficiency of the extraction should be acceptable on industrial scale as well. Even though numerous methods have been improved so far, it seems to be unlikely to achieve a standardized solution with high valorization for the extraction of bioactive compounds from plants until now. This review aims to discuss the novel extraction methods in addition to the conventional techniques focusing on the critical parameters such as the cost, time, yield, feasibility and eco-friendliness of the process.
Показать больше [+] Меньше [-]Plant Essential Oils Used Against Some Bee Diseases
2018
Hidayet Tutun | Nafiye Koç | Asım Kart
The most common honey bee diseases are American foulbrood (AFB) caused by the bacterium Paenibacillus larvae, Chalkbrood caused by fungus Ascosphaera apis and diseases caused by parasitic mites such as Acarapis woodi, Varroa destructor. These diseases and pests not only cause economic loss but also cause ecological problems related to the role of honey bees, as the most important pollinators on Earth. Synthetic acaricides and antibiotics are used to keep the diseases and mites in control. Use of the drugs lead to the development of drug-resistant organisms, detrimental effect on non-target organisms and the residue problem in bee products. For this reasons, the need for alternative control methods has become compulsory in recent years. It has been known that some plant oils used widely in perfumery and food industry for flavor and smell have been used as repellent to certain insects, bactericide and fungicide. Therefore, intensive studies have been carried out on plants with anti-mites, antibacterial and antifungal potentials and these studies are still going on. Recently, studies in this area have shown that essential oils of plants such as thyme, cloves, mint, lemon grass, cinnamon, grapefruit, rosemary, marigold, are lethal to some mites, bacteria and fungi. In addition, it has been reported that some components, isolated from these plants such as sanguinarine, thymoquinone, capsaicin, carvacrol, citral, eugenol, thymol, show these effects on the organisms. As a result, in countries rich in biodiversity due to endemic plant species, the essential oils used in control of these diseases should be favored instead of or in combination with conventional drugs in integrated the disease management programs because of the lack of harmful effects of essential oils on non-target organisms and environment.
Показать больше [+] Меньше [-]Farklı Enerji Kaynaklarında Geliştirilen Bazı Bacillus Suşları Tarafından Üretilen Sekonder Metabolitlerin Antimikrobiyal Etkisi
2018
Ferit Can Yazdıç | Altuğ Karaman | Fadime Yazdıç
Bu çalışmada, Kahramanmaraş’taki tarım arazilerinde bulunan Bacillus sp. izolatlarının antimikrobiyal aktivite özelliklerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Toplanan tarım arazisi toprak örneklerinden Bacillus izolasyonu yapılmıştır. Bu izolatlar morfolojik ve biyokimyasal olarak tanımlanmıştır. Farklı karbon kaynaklarındaki (glukoz, fruktoz ve sakkaroz) Bacillus izolatlarının ve referans Bacillus türlerinin bazı bakterilere ve patojenik mayaya (Candida albicans) karşı antimikrobiyal aktiviteleri disk difüzyon yöntemine göre araştırılmıştır. Araştırma sonucunda, çalışmada kullanılan Bacillus izolatlarının sekonder metabolitleri test edilen mikroorganizmaların gelişmelerini değişik oranlarda engellemiştir (1-25,2 mm inhibisyon zonu). Üç izolat (Bacillus sp. B6, B13 ve B43) yüksek antibakteriyel aktivite göstermiştir. Bacillus sp. B6, Bacillus sp. B13 ve Bacillus sp. B43’ün, kullanılan tüm karbon kaynaklarında Candida albicans’a karşı (Bacillus sp. B6-sakkaroz hariç) antifungal sekonder metabolitleri ürettiği belirlenmiştir. Daha da önemlisi karbon kaynağı olarak fruktoz kullanıldığında Bacillus sp. B13 (1-11,67 mm inhibisyon zonu) ve Bacillus sp. B43’ün (1,4-19 mm inhibisyon zonu) tüm patojen mikroorganizmalara karşı antibakteriyel ve antifungal etkisinin olduğu tespit edilmiştir.
Показать больше [+] Меньше [-]Bitkisel Gıdalarda Probiyotik Mikroorganizmaların Kullanımı
2018
Burcu Sıla Göral | Gülten Tiryaki Gündüz
Günümüzde tüketicilerin sağlıklı beslenmeye olan ilgisi ve bu konudaki farkındalığı her geçen gün artmaktadır. Hayvansal gıdaların tüketilmesinin bazı olumsuz yönleri ve bitkisel gıdaların hem kolay erişilebilir olması hem de sağlığa birçok olumlu etki göstermesi nedenleriyle, bitkisel gıdaların tüketimi artmaktadır. Probiyotiklerin laktoz sindirilebilirliğini arttırma ve bağışıklık sistemini düzenleme gibi işlevlerinin yanında, yüksek tansiyon, kanser, bağırsak ve vajinal enfeksiyonlar gibi bazı hastalıklara karşı olumlu etkileri birçok çalışmada ortaya konmuştur. Probiyotiklerin asit dirençliliği, antimikrobiyal madde üretme yeteneği ile patojenlere karşı inhibisyon etkileri de bu mikroorganizmaların gıdalarda kullanımını teşvik edici özelliklerdir. Probiyotikler yaygın olarak süt ürünlerinde kullanılmakla birlikte, bitkisel gıdaların probiyotikler için uygun bir gıda matrisi özelliği göstermesinden dolayı, bitkisel gıdalarda da probiyotiklerin kullanımı ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır. Bu derleme çalışmasında, probiyotik mikroorganizmaların meyve, sebze ve tahıl ürünlerinde kullanımı, yaygın olarak kullanılan probiyotikler ve bu mikroorganizmaların gıdalarda canlılığını etkileyen faktörler araştırılmıştır.
Показать больше [+] Меньше [-]Obezitede Tat Duyusunun Etkisi: Yağ Algısı
2018
Elif Esra Öztürk-Duran | Derya Dikmen
Son yıllarda yaşam tarzında meydana gelen değişiklikler yeme davranışını da beraberinde etkilemektedir. Değişen yaşam koşullarıyla beraber duyusal çekiciliği fazla olan hazır besinlerin tüketimi büyük oranda artış göstermektedir. Hazır besinlerdeki duyusal istek artışının temel sebeplerinden biri besinlerin içermiş olduğu yağ miktarı olarak gösterilmektedir. Yağ içeriği fazla olan besinlerin tüketiminin artmasıyla; ağızda yağ asidi eşik değerinde artışlar meydana gelmekte, yağ algısına karşı duyarsızlaşma ve sonunda da aşırı besin tüketimine bağlı olarak obeziteye sebep olmaktadır. Her ne kadar beş temel tat arasında yer almasa da yağ algısı-duyusu, yağ tadı olarak tanımlanmaya başlamış olup, iştah kontrolü ve besin seçimi mekanizmaları üzerinde etkilidir. Çağımız global sorunu olan obezitenin önlenmesi ve tedavisinde yağ algısının önemi gittikçe artmaktadır. Bu derleme yağ algısı ve obezite üzerine etkisini incelemek amacıyla planlanmıştır.
Показать больше [+] Меньше [-]Safety Assessment of Dairy Microorganisms, Streptococcus thermophilus and Lactobacillus bulgaricus, Isolated from Traditional Yoghurt Cultures
2018
Yekta Gezginç | Fatma Gül Demirbanka | Elif Coşkun Dağgeçen | İsmail Akyol
The traditional fermented food consumption has become very popular because of the increasing public concern about food additives. Lactic Acid Bacteria (LAB) species have traditionally been used as starter cultures in the production of fermented food. LAB can acquire antibiotic resistance from other bacteria in the natural environment and different resistant mechanisms via mutation. The resistance of bacteria to antibiotics is an increasingly important public health problem worldwide. In this study, antibiotic resistance of 115 Streptocoocus thermophilus and 35 Lactobacillus bulgaricus isolates obtained from traditional Turkish yogurts were tested against kanamycin, chloramphenicol, erythromycin, ampicillin, rifampicin, tetracycline, vancomycin and gentamicin using disc diffusion method. Study results showed that most strains were susceptible to all the antibiotics tested while a few of them were determined to be resistant only to kanamycin, ampicillin, erythromycin, and tetracycline. When contacted in a human body, resistant strains might transfer the related genes to the pathogenic species, which may result in devastating consequences.
Показать больше [+] Меньше [-]Karabuğday: Bileşimi ve Gıdalarda Kullanılması
2018
Su Kılıç | Yeşim Elmacı
Karabuğday (Fagopyrum esculentum Moench ve Fagopyrum tataricum (L.) Gaertn), bileşiminde yüksek oranda protein, diyet lif, vitamin, mineral madde, temel çoklu doymamış yağ asitleri bulundurmakta, başta rutin olmak üzere önemli antioksidanlar ve fenolik bileşenler için kaynak oluşturmaktadır. Protein biyo-yararlılığının yüksek olmasının yanı sıra gluten içermemesi nedeni ile çölyak hastalarının beslenmesine uygun, besleyici değeri yüksek önemli bir alternatif olmaktadır. Karabuğday, çeşitli yöresel ürünlerde ham bileşen olarak yer alıp insan beslenmesindeki yerini günümüze kadar korumuştur. Beslenmedeki öneminin ve sağlık üzerine olumlu etkilerinin son yıllarda yeniden keşfedilmesiyle birlikte beslenmede ve birçok gıda formülasyonunda önemli bir bileşen olarak artan bir popülerlik ile kullanılmaktadır. Bu çalışmada, karabuğdayın kimyasal bileşimi ve karabuğday kullanılarak geliştirilen gıdalar hakkında bilgi verilmiştir.
Показать больше [+] Меньше [-]Determination of Suitable Extraction Method for the Available Iron (Fe) Content of Calcareous Soils
2018
Aydın Adiloğlu | Sevinç Adiloğlu | Mehmet Rüştü Karaman
The aim of this research was to determine the most suitable extraction method for the available iron contents of calcareous soils in Trakya Region, Turkey. For this purpose ten calcareous soil samples were taken from research area and five extraction methods (Lindsay and Norvell, Wear and Evans, Olson, Soltanpur and Mehlich methods) were used and three biological indices (dry matter yield, Fe concentration, Fe uptake) were compared. The plant biological indices were determined with wheat (Triticum aestivum L.) plant grown under greenhouse conditions. At the end of the experiment, the highest correlation coefficients (r) were determined between the 0.005 M DTPA + 0.01 M CaCl2 + 0.1 M TEA, 0.005 M DTPA + 1 M NH4HCO3 methods and the biological indices. The correlation coefficients (r) for the 0.005 M DTPA + 0.01 M CaCl2 + 0.1 M TEA method and the three biological indices were 0.648**, 0.780** and 0.656** respectively. For the 0.005 M DTPA + 1 M NH4HCO3 method, these coefficients were determined 0.595**, 0.637** and 0.625**, respectively. Consequently, these extraction methods were suggested for the determination of the available Fe contents of the calcareous soils in Trakya Region, Turkey.
Показать больше [+] Меньше [-]Türkiye’de Kesme Çiçek Üretim ve Ticaretinde Mevcut Durum, Sorunlar ve Çözüm Önerileri
2018
Nuran Tapkı | Tuğçe Kızıltuğ | Ahmet Duran Çelik
Günümüzde kesme çiçek gelir getiren bir faaliyet kolu haline gelmiştir. Dünya’da 2014 yılında 609.000 ha alanda kesme çiçek üretimi yapılmakta ve süs bitkileri üretim alanının %39’unu oluşturmaktadır. Kesme çiçek üretiminde Asya Pasifik, Amerika kıtaları öncelikli kıtalar, ABD, Japonya, İtalya, Hollanda, Ekvator, Kolombiya, Kenya öncelikli ülkelerdir. Avrupa Kıtası Dünya toplam ihracatının %63’üne Amerika kıtası %29’una hâkimdir. En çok Kesme çiçek ihracatı yapan ülkeler Hollanda (%56), Kolombiya (%17), Ekvator’dur (%11). En çok kesme çiçek ithal eden ülkeler ABD (%18), Almanya (%15), Hollanda’dır (%14). Türkiye’de süs bitkileri üretimi yapılan alanların %26’sında kesme çiçek üretilmektedir. 2016 yılı TÜİK verilerine göre; kesme çiçek üretimi toplamda 1.195 hektarlık alanda yapılmaktadır. Kesme çiçek üretiminin süs bitkileri içerisindeki payı %68’in üzerindedir. Kesme çiçek üretiminde Akdeniz bölgesi %46’lık pay ve 5.095 da ile en fazla kesme çiçek üretim alanına sahiptir. Türkiye coğrafi konumu ve iklim özellikleri bakımından kesme çiçek üretiminde geniş imkânlara sahip ülkeler arasında yer almaktadır. Kesme çiçek üretiminde ekim alanı olarak ilk sırayı İzmir (%41,25) almaktadır. Türkiye’nin süs bitkileri ihracatı 81,5 milyon ABD dolarına yükselmiş ve dünyada bu değerle 26.sırada yer almıştır. Ürün grupları içerisinde %34 oranla en fazla ihracat 27,7milyon ABD dolarıyla kesme çiçeklere aittir. En fazla ihracat yapılan ülke Hollanda’dır (%19,29). Türkiye’de kesme çiçekler arasında en fazla üretimi ve ihracatı yapılan çiçek karanfildir. Kesme çiçek sektörü gelişmeye açık bir sektördür. Bu nedenle ticarette pazar istekleri doğrultusunda hareket etmek ve ürün çeşitliliğine gitmek sektörün gelişimine faydalı olacaktır.
Показать больше [+] Меньше [-]